Laurent Cantet’in filmlerinin kurgusunu üstlenip, birçoğunun da senaryo ekibinde yer alan Robin Campillo, ikinci uzun metraj çalışmasıyla 33. İstanbul Film Festivali’nin ”Nerdesin Aşkım?” bölümünde gösterim şansı buldu.
2004 yapımı ilk filmi Les revenants ile 2000’ler sonrası Fransız sinemasına yeni bir soluk getirdiğini düşünüyorum Campillo’nun. Ele aldığı konu ve onu işleyiş tarızyla kendisine ait bir üslup oluşturacağının sinyallerini daha ilk filmi olmasına rağmen kendi adıma veriyordu. Tam 9 sene sonra gelen yeni filmi ise, daha çok Laurent Cantet ve Alain Guiraudie dinginliğinde geçiyor. 4 bölümden oluşup epizodik anlatımın da gücünü arkasına alan film, ”ötekiler”in hikâyesini işliyor. Para elinin kiri olan Daniel’in, bir gün tren istasyonunda tanıştığı Marek ile para karşılığı seks yapmak üzere anlaşması üzerinden gelişen olaylarla, toplumdaki hiyerarşik yapıya sosyolojik tahlillerle bir bakış atıyor. ”Biz ayrı dünyaların insanlarıyız” mottosuyla iki farklı dünyanın birbiriyle olan çatışması ve aynı zamanda yakınlaşmasına odaklanırken; toplum içindeki özcü anlayışı, naif atmosferiyle sert şekilde hicvediyor. Tüm sıkıntılar, adeta bu ilişkinin birer aynası oluyor... Bu karşıtlık eşcinsel bir birlikteliği ve istikrar sağlamasa da tutkuyu doğuruyor pek tabii. Bir kuş edasıyla ilk bölüme başladığımız ve olaylara tepeden baktığımız hikâye gittikçe hızlanmaya başlıyor ancak, filmin ikinci kısmından sonra daha ruhani bir yöne kayıp kırılma geçiriyor. Bu noktada epizodlar arası uyumsuzluğun filmdeki ivmeyi azalttığını söyleyebilirim. Zira bu ahenksizlik konudan bir ara kopmama ve yabancılaşmama sebep oldu. Ancak ne olursa olsun, başladığı nokta ile bitişi arasındaki harmoniyi kurma başarısıyla son dönemde izlediklerim arasından Stranger By The Lake (2013) ile birlikte eşcinsellik temasını en iyi işleyen film olduğu gerçeğini değiştirmiyor benim için.