Türk sinemasında farklı bir ekol oluşturan yönetmenlerden biri olan Onur Ünlü’ nün absürt ve kara mizah denemesi filmleriyle kendi çapında büyük bir hayran kitlesi oluşturduğu kesin. Bu kitlenin büyük bir kısmı Leyla ile Mecnun adlı TV dizisinden dolayı gelmiş olsa da, Ünlü’ nün sinemadaki işlerini takip eden kitle için de tuhaf bir filmografi mevcut. Sen Aydınlatırsın Geceyi (2013) bilinçli olarak vizyona sokulmayıp Türkiye’nin birçok şehrinde yönetmen ve oyuncu katılımlı olarak gösterimi yapılarak Onur Ünlü farklılığının en dikkat çekici filmi haline geldi.
Sen Aydınlatırsın Geceyi, ütopik bir kasaba tasviri içerisinde özel güçleri olup sıradan insanlarmış gibi yaşayan karakterler geçidini içinde barındırıyor. Çeşitli süper kahraman filmlerindeki süper güçlerin kolaj olarak bir yansımasını kasabadaki köylülerin üzerinde görüyoruz. Ünlü, Beş Şehir (2010) filminden bu yana ilk defa absürt mizahı geride bırakarak, absürt dramı odak noktasına alıyor ve bunu “noir” dokusuyla birleştirerek filmin tamamına yayıyor. Nadine Labaki’nin Caramel (2007)’inin şarkısı “Mreyte Ya Mreyte” ise film boyunca birçok kez karşımıza çıkarak filmin dokusuna ve atmosferine duygusal anlamda fazlasıyla güç katıyor.
“Fantastik Sinema” türünü birçok açıdan yapı bozumuna uğratan Onur Ünlü, filmi sanatsal ve entelektüel açıdan Türk sinemasında görülmemiş bir kalıba sokuyor. Taşra dokusu, çizgi roman estetiği, arabesk anlatısı ve kahvehane kültürü, filmin afişindeki “İnsan endişeden yaratılmıştır” sözünü desteklercesine hareket ediyor. Süper kahraman filmi, kıyamet filmi, intikam filmi, kara film türlerini absürt ve melankolik biçimde yorumlayan Ünlü, tür filmlerini post modern bir açılımla tek bir pota altında birleştiriyor. Bunu yaparken de hem şok edici, hem de naif olmayı başarabiliyor. Öyle ki, gökte iki tane güneşi, üç tane dolunayı bulunan bu sürreal evrende hiçbir karakter normal değil, iyilik ve kötülük birbirine karışmış, devler, uçanlar, zamanı durduranlar, gökten yağan taşlar, ölmeyenler, duvardan geçenler, gözünden kan gelenler, tam bir Salvador Dali çılgınlığı…
Filmin siyah-beyaz olma tercihini Onur Ünlü her ne kadar “Ben sadece siyah-beyaz bir film çekmek istedim” diye açıklasa da, hikâyenin siyah-beyaz görselliği gerektirdiği ve renklide bu kadar mükemmel durmayacağı çok açık. Çünkü filmde herkes dertli, herkes endişeli ve ne olursa olsun sıkıntılar bitmek bilmiyor. Tek sorun ise, süper güce sahip olan çok fazla karakterin bulunduğu kasabada bu karakterlerden birkaçını çıkardığınızda filmin hiçbir şey kaybetmeyecek oluşu. Bazı karakterler, sanki daha fazla süper kahramanın, daha fazla özel gücün gösterilmesi için eklenmiş hissiyatı veriyor. Renksiz bir filmde daha fazla renk ya da daha fazla sıkıntı hikâyeye hizmet ediyor mu? Yoksa sadece göze hoş geldiği için mi bulunuyor?
Leyla ile Mecnun dizisiyle özdeşleşen ve 40 (2009), Vay Arkadaş (2009) gibi filmlerde mimik ve tonlama açısından kendini tekrar ediyor hissiyatı veren Ali Atay, içsel yolculuğu ekseninde melankolisi oldukça sağlam bir karaktere güçlü bir şekilde hayat vererek bu düşünceyi silip atıyor. Aşk üçgeni hikâyelerinin “iki kadın” formülünü dolduran Demet Evgar ve Damla Sönmez ise filmin kadın karakterleri olarak kariyerlerinin en farklı performanslarından birini veriyorlar. Ahmet Mümtaz Taylan, Cengiz Bozkurt, Ercan Kesal, Nadir Sarıbacak, Tansu Biçer, Serkan Keskin ve Ezgi Mola gibi oyuncular da eklenince seyir zevki ikiye katlanıyor.
Onur Ünlü, fantastik sinemamız içerisinde her açıdan devrimci bir nitelik kazanacak olan Sen Aydınlatırsın Geceyi ile türün “Art House” kanadının en başarılı örneklerinden birine imza atıyor. Fantastik sinemanın “aksiyon / blockbuster” tarafında güçlü bir filme imza atmak hem maddi ve teknik açıdan, hem de bu türde yetkin işlere imza atabilecek isimlerin az olması nedeniyle önümüzdeki on yıl imkânsız gibi gözükse de, bu tür filmlerin yönetmenleri, yapımcıları ve senaristleri cesaretlendirmesi en büyük dileğimiz.
Onur ünlü, “filmlerim pek tutmaz.” muhtemeldir.
lakin ben çok sevdim.
kara mizah denemesi olması ayrı bir güzelli.
muhakkak izleyin efendim. :’)
Şahsen fizik okudum. iş hayatımda pek bir yeri olduğu söylenemez. Ancak hayatın içinde var olanları fizik teorileriyle bağdaştırmayı seviyorum.Mesela Newton’un ivme kuramıyla Onur ÜNLÜ’nün sinema yaşamıyla doğrudan bir bağ var. Beşinci boyuttan Polis ve Beş şehire, oradanda Sen aydınlatırsın geceyi ve itirazım vara baktığımız, anlatım zenginliği, içeriğin genişlemesi, yan hikayelerin artması ve tekniği alabildiğine kullanması gibi konularda kötüden iyiye nasıl bir geçiş sergilediğini göreceksiniz. Tamamen pozitif ivme. Burada deneme cesaretini göz ardı etmemek gerek. Hatta bence kilit noktada burası. Her filmde bir öncekinin üstüne koymuş, bir nevi kendini ispatlamış, buna rağmen bir sonraki filminde yeni ve uç noktada bir anlatımı seçmesi zenginlik açısından çok önemlidir. Bir keresinde kendisi “Beni hep bu Beckett mahvetti” demişti. Ama ben diyorum ki onur ünlüye hep denedin ama hep yenilmedin, böyle devam et müdür. On numara gidiyo 🙂