David Lynch’in Elephant Man‘i (1980), Büyük Britanya’nın Victoria Dönemi’nde ucube gösterilerinden (frick show) Londra sosyetesinin kalbine doğru bir yolculuk gerçekleştiren John Marrick’in (John Hurt) hikâyesini anlatır. Marrick, vücudu ve yüzünde oluşan deformasyonlar sonucunda Fil Adam etiketiyle Bay Bytes (Freddie Jones) tarafından ucube gösterilerinde sömürülmektedir. Londra Hastanesi’nde çalışan genç anatomi doktoru Frederick Treves (Antony Hopkins), sirkin şehre geldiği günlerden birinde Marrick’i keşfeder. Dezenformasyonlarını incelemek için onu hastaneye getirir. Başlarda zar zor konuşan Marrick, zamanla kendisini Londra sosyetesine kabul ettirecek kadar sosyal ve artistik yeteneklerini gün yüzüne çıkarır. Sosyeteye olan entegrasyonu, ünlü aktris Bayan Kendal’ın (Anne Bancroft) ziyareti ve kraliçenin Merrick hakkında hastane heyetine gönderdiği teşekkür notu ile hızlanır; ancak tamamlanması zaman alacaktır. Marrick, toplum içine çok nadir çıkar; “İnsanlar görünüşümü rahatsız edici buluyorlar.” der. Öte yandan hastanenin başhemşiresi (Wendy Hiller) tarafından sosyetenin Marrick’e yaptığı ziyaretler, Marrick’in bedeninin salt merak unsuru olarak kullanıldığı gerekçesiyle sorgulanır. Dahası Marrick’in geceleri, gece nöbetçisinin (Michael Elphick) insanlara para karşılığı tanıdığı ‘Fil Adam’ı hayatlarında bir kez görme şansı’ ile kâbusa döner. [i]
John Marrick’in hayat tecrübesi ve hayata bakış açısı, bedeninin ona dayattığı koşullar çerçevesinde oluşur. Bu sebeple ‘Fil Adam’ sadece kötü şartlar altında eziyet gören, cefa çeken bir insanın nasıl refaha kavuştuğunun hikâyesi değildir. Lynch aynı zamanda cisimleşen bedenlerimizin, iletişim kurmadaki deneyimlerimizde nasıl etkili olduğu hakkında bizi aydınlatmaya çalışır. Bedenin farkındalığı ortaya konurken empati, güven, şiddet, vahşet, zorbalık gibi birtakım etik soruları da sormaya zorlanırız.
Filmin açılış sahnelerinde Bay Bytes tarafından ‘benim hazinem’ diye çağrılan ve bir hayvan muamelesi gören John Marrick, anatomi doktoru tarafından kurtarılıp inceleme altına alınınca sadece zalimane bir tutumdan kurtulmuş olur. Ancak hâlâ söz konusu incelenen şey, dikkatlerin yöneldiği yer onun deforme olmuş bedenidir. Doktor Treves, Marrick’in bedenini yeni bir deneğe sahip olmanın gururuyla sergiler, bununla alkış toplar. Filmin ortalarına doğru da kendisini Bytes ile ahlaki karşılaştırmaya tâbi tutması sonucu ortaya ‘Ben iyi bir adam mıyım, kötü bir adam mı?’ sorusu çıkar. Birçok insan tarafından Marrick’in bedeni, merak unsuru bir obje olarak görülür. Kamera hareketleri de bu unsurun hissedilmesinde büyük rol oynar.
John Marrick yıllar süren psikolojik travma sonucu kendi bedenine yabancılaşmıştır. Başhemşirenin, Marrick’in odasına kat’i suretle ayna sokulmamasını istemesi, bu farkındalığın sonucudur. Aynı şekilde gece bekçisinin getirdiği aynanın Marrick’te travmaya sebep olması ve çocukluk anılarını gözünün önüne getirmesi de bize bu yabancılaşmadan bahseder. Lynch’in kamerası da yakın planlarla bu hissi kuvvetlendirir. Film boyunca bu yabancılaşma hissini aşama aşama yenerek hareketlerini kontrol edebilen, sağlıklı arkadaşlıklar kurabileceğine inanan, bir projeyi omuzlayabilen, böylece esas hedef olan öz kimliğine kavuşmayı başaran Marrick’in macerası, asıl hikâyeyi oluşturur.
Marrick’in öz kimliğini bulmasında en önemli aşamalardan birincisi iletişim yeteneğinin ortaya çıkarılmasıdır. Beden, insanın kendisini ifade etmesinde kolaylaştırıcı bir araçtır. Ancak Marrick için durum tersine işlediğinden konuşmak, onun için çok arka plana atılmış bir iletişim etkinliğidir. Treves, Marrick’in hastaneye geldiği ilk zamanlarda onu konuşmaya zorlar. Konuşamasa da sürekli hareket hâlinde olan gözlerinden anlaşılacağı gibi Marrick’in söyleyeceği birçok şey vardır. Bedeninin bir nesne olarak görülmesinden Marrick’i kurtaracak ilk adım, kendisini dil ile ifade edebilmesine bağlıdır. Ve yine toplum tarafından kabul gördüğünün ilk sinyali, İncil’den bir parçayı ezberinden okuması ile olur; bununla birlikte de Marrick hastanede gözlem altında tutulmaya kabul edilir.
Marrick’in öz kimliği ile yüzleştiği alanlardan bir diğeri sanattır. Hastanedeki odada, penceresinden bakınca görünen katedralin maketini yapmaya başlar. Katedralin sadece üst taraflarını gördüğünden yapının geriye kalan kısmını hayal gücüne güvenerek inşa edecektir. Bu durum, Marrick’in film boyunca aradığı kimliğini bulma ve onu ortaya koymaya çalışmasıyla benzeşen bir süreçtir. Marrick’in bedeni Merrick hakkında ne kadar şey söylüyorsa, katedralin görülebilen kısmı da katedral hakkında o kadar şey söyler. Filmin sonuna gelindiğinde maketin yapımı da tamamlanır ve hayal gücü ile muhteşem bir yapının ortaya konduğunu görürüz.
Marrick’in, kendi kimliği ile tanışması ve zaman geçtikçe ona güvenmesini gösteren başka sahnelere de şahit oluruz. Tren garında kendisini kovalayan insanlara dönerek; “Ben bir hayvan değilim; ben bir insanım!” diye bağırması ve tiyatroda Merrick’in adına oynanan oyundan sonra salonda alkışlanırken izleyicileri selamlaması yine bu sahnelerdendir. Başta ayağa kalkıp yüzünü seyirciye göstermek istemez ancak Treves’in de cesaretlendirmesi ile topluluk karşısında çekinmeden durabilecektir. Lynch’in bu sahnelerde tercihi, kadrajında Marrick’in merak uyandıran deforme olmuş yüzünden çok, ona çevrilmiş olan yüzlere ve bakışlara yer vermesi yönünde olmuştur. Fil Adam ile ilk karşılaştığımız sahnede dahi, kısa bir süre Marrick’i görürken daha uzun bir süre Treves’in şaşkın yüzüne bakmaya zorlanırız. Bu durumla fenomenolojide ‘algının betimlenmesi’ esası tartışılırken karşılaşırız. Fenomenolojik bakış açısına göre ‘gerçekliğin kendiliği’ diye bir şeyden söz edilemez. Çünkü gerçeklik, her zaman kendine yönelmiş bir bilinç tarafından bilinen bir gerçekliktir. Lynch de kamerasını Marrick’in bedenine (nesneye) değil de ona bakan bilince (özneye) yöneltmeyi daha çok tercih etmiş. [fenomenoloji, wikipedia][ii]
Marrick’e yöneltilen bakış açıları, karakterlere göre keskin farklılıklar gösterir. Başhemşirenin, Bayan Kendal’ın, Treves’in karısının, gece bekçisinin ve Bay Bytse’ın Marrick’e olan bakış açıları, kendi içlerinde tutarlılık gösterir ve birbirlerinden kesin bir şekilde ayrılır. Ancak Treves filmin başından sonuna kadar Marrick ile asimetrik bir ilişki içindedir, tutarlılığı sürekli sorgulanabilir. Marrick, Treves’in gözünde sınırları görülür derecede belli aşamalardan geçerek bir nesne olmaktan özne olmaya doğru evrilir. Marrick’i ucube gösterilerinden hastaneye getirdikten sonra onu konuşmaya zorlaması, içten içe bu asimetrik ilişkiyi kendisi için daha kabul edilebilir bir seviyeye çekme çabasıdır. Evinde misafir ettiği sahnelerde Marrick ile göz teması kurmaktan çekinen Treves’in, doktorlara yaptığı sunumda Marrick’i aslında bir nesne gibi görüyor oluşu daha belirgindir. Marrick kendisini dil gibi, sanat gibi kanallarla ifade etmeye başladıktan sonra Treves’in bu bakış açısı da değişmeye başlar. Filmin sonuna doğru yüksek açılı planlar, yerini ikiliyi omuz ve bel hizasından eşit gösterecek planlara bırakır. Treves’i artık Marrick’e sarılırken ve onun papyonunu düzeltirken görürüz.
Başhemşirenin durumu daha farklıdır. Merrick ile daha eşit bir statüde, profesyonel anlamda bir ilişkisi vardır diyebiliriz. Bakıma muhtaç diğer tüm hastalara yaptığı gibi onu da yıkar, temiz kıyafetler giydirir. Kendi bakış açısından doğrunun bu olduğunu düşündüğü için de Traves’in Marrick ile olan ilişkisine kuşkuyla bakar, hem de sosyetenin ziyaretlerini eleştirir. Hastanenin sirkten bir farkının kalmadığını, sirke gidenler ile sosyeteden insanların farklı bakışlara sahip olmadıklarını ifade etmesi, onun Marrick hakkındaki yargısını daha net anlatır.
Bayan Kendal gazetelerde Fil Adam hakkında çıkan haberleri okuduğunda Marrick ile tanışmak ister ve ona gıyabında ‘beyefendi’ der. Marrick’in öz kimligini en çıplaklığıyla ilk bakışta sadece o görebilir ve ona empati ile yaklaşır. Merrick ile konuşurken Treves’in aksine göz kontağı kurmaktan kaçınmaz, hatta yanından ayrılırken onu yanağından öper, “Sen Elephant Man değilsin; sen Romeo’sun.” der. Bayan Kendal’ın bakış açısı yumuşak bir ışıkla ve alçak açılı çekimler ile daha belirgin hâle getirilmiştir. Onların ilişkisi arkadaşlık, karşılıklı saygı ve sevgiyi içeren bir ilişkidir.
Bedenin iletişimdeki yeri, açıklığı, tekliği ve duyarlılığı; güven, karşıtlık ve karşılıklı tanıma gerektirir. Marrick, bedeni bir nesne olarak değer biçildiği müddetçe, diğer bir deyişle bedeninin ardına kalan ruhu göz ardı edildiğinde, tacize ve işkenceye maruz kalacaktır. Bu, Bay Bytes’ın ve gece bekçisinin tavırları sonucu ortaya çıkan kaos sahnelerinden rahatlıkla anlaşılır. Bedenlerimizden çok öz kimliğimiz, yani ruhumuz empatiye ve anlayışa ihtiyaç duyar. Ruhsal yıkımın olmaması, bedenin karşılıklı güven duygusunu inşa edebilmesine bağlıdır. Film, sosyal çevrenin korkunç ve vahşi bir betimlemesini yapar. Sonunda da seyirciye şu soruyu yöneltir: “Yabancılaşmanın engellenmesi için sadece arkadaşlık/dostluk yeterli midir?” [iii]
Kaynakça
[i] BIDERMAN, S., & TABEKA, A. (2011). The Monster Within. In S. BIDERMAN, & W. J. DEVLİN (Eds.), The Philosophy of David Lynch (p. 207). Kentucky, Lexington: The University Press of Kentucky.
[ii] Correm, T. (2011). Constellation Of The Flesh. In W. J. DEVLİN, S. BIDERMAN, & S. B. William J DEVLIN (Ed.), The Philosophy of David Lynch (p. 127). Kentucky, Kentucky: The University Press Of Kentucky.
[iii] Vikipedi, Sosyoloji Kuramları. (n.d.). (C. C. Attribution/Share-Alike, Producer, & Wikimedia Foundation) Retrieved 8 16, 2015, from Wikipedia: https://tr.wikipedia.org/wiki/Fenomenoloji
hayatımda izlediğim en güzel filmdi şu david lynch ne büyük adam…