Woody Allen’ı derin bir tutkuyla takip etmemin nedeni, her filminin harika olması değil. Zaten böyle bir filmografiye sahip olmadığını kendisi dâhil, herkes biliyor. Şahsi nedenlerimden en önemlisi, Allen’ın denemekten hiç çekinmemesi. Çoğu zaman aynı konular etrafında dönüp dursa da risk alıp filmi batırmaktan hiç gocunmaması. Irrational Man (2015) bunun en bariz örneklerinden biri.
Abe; ülkenin saygın felsefe hocalarından biri olarak hayatı dolu dolu yaşamış, dünyanın dört bir yanını dolaşmış, yardım etkinliklerinde bizzat çalışmış, bir sürü makale ve kitap yazmış ama artık hayattan zerre zevk alamayan bir insandır. Bu durumun ana sebepleri karısı tarafından aldatılması ve en yakın arkadaşının Irak’ta ölmesi olarak gözükse de; aslında başlıca faktör gençliğinde dünyayı değiştirmek istemesi, bu yüzden felsefe okuması, hayatı boyunca da hem teorik hem de pratikte felsefe üzerine çalışması ancak buna rağmen dünyada hiçbir şeyi değiştiremediğini görmesidir.
Tüm gününü içerek ve mızmızlanarak geçirdiği böyle bir dönemde, bir üniversitede ders vermeye başlar. Zaman içinde sınıfındaki zeki bir öğrenciyle ve üniversitedeki egzantrik bir meslektaşıyla yakınlaşması bile ona heyecan veremez. Lâkin günün birinde kulak misafiri olduğu bir kadına yardım etme isteği onu hayata döndürür.
Irrational Man, vasat bir film çünkü bu sefer Allen fazlasıyla serbest takılmış. O kadar ki bariz mantık hataları yapmakta hiç sakınca görmemiş. Bu hatalar ışığında filmden direkt soğuyup zamanınıza acıyabilirsiniz. Lâkin Allen’ın alamet-i farikalarından, hayat üzerine derin sorgulamalara dalıp kadın-erkek ilişkilerinin kompleks olduğu kadar basit çıkarımları gözlemleyerek bohem bir zevk de alabilirsiniz. Sanırım bu derin ayrım, biraz da Allen’ın tarzını/sinemasını sevip sevmediğinize bağlı.
Irrational Man‘in hataları ve vasatlığı direkt gözüme çarpsa da ben ikinci kategoriye mensubum. Allen temelde net bir cümle kuruyor: Her zaman doğruyu yapmak oldukça gerçek dışıyken, bazen kasten yanlış bir hareket yapmak mantıklı olamaz mı? Tabii filmdeki bu yanlış hareket cinayet olunca sorunun cevabı da çetrefilleşiyor. Bu ikircikli ana soruya ilişkilerdeki fiziksel ve manevi ihtiyaçlar ile bunların yüzeyselliğini katıyor Allen. Detaylardan olabildiğince bağımsız, serbest bir düşünme egzersizi olarak tanımlayabiliriz filmi. Bu egzersize ne kadar hevesliyseniz ve Allen’ın bazen saçma olabilen aforizmalarına ne kadar maruz kalabilirseniz filmi o kadar beğenebilirsiniz. Bu hâlde Joaquin Phoenix, Emma Stone ile Parkey Posey’in rahat performansları da yanınıza kâr kalır.