Bir belgesel hakkında etkili bir yazı yazmanın başlangıç safhası, filmin amacını ve tarihsel dünyayı şekillendirdiği bakış açısını belirlemekten geçmektedir. Tabi ki bu formül bana değil Bill Nichols’a aittir[1]. Making Waves: The Art of Cinematic Sound filminin de amacının öğretmek olduğunu, tarihsel dünyayı da sese âşık bir kadının bakış açısıyla şekillendirdiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Yirmi beş yıldan uzun bir süredir Hollywood’ta Blue Sky (1994), Crimson Tide (1995), The Rock (1996), Armageddon (1998) gibi filmlerin ses ve ses efekti editörlüğüne imza atmış olan Midge Costin, kariyerini ikiye bölmüş durumda. Sektörde edindiği önemli tecrübeleri aktarmak ve yeni ses âşıkları yetiştirmek için Southern California Üniversitesi’nde Ses Sanatı üzerine dersler veren Costin, bir röportajında kariyerinin bu bölümünde kendini yeniden doğan bir ses insanı (sound person) olarak tanımlıyor[2]. Bunu ise öğrencilerine ses sanatı konusunda omuz vermesine, dayanak olmasına bağlıyor. Bir başka röportajında da ses üzerine bir şeyler öğretmeyi ne kadar sevdiğinden bahsediyor[3]. Görünen o ki bol röportaj verip, ses üzerine konuşmaktan ve öğretmekten zevk alan Costin’in kişiliğine akademisyenlik işlemiş durumda ve bu kişiliğini de filme aynen yansıtmakta.
Costin’in uluslararası prömiyerini Cannes Film Festivali’nde yapan Making Waves filmine kişiliğinin nasıl yansıdığını, etkileyici olan giriş bölümünden anlayabiliriz. Görüntünün hissiyatını verebilmekte sesin ne kadar önemli olduğunun gösterilmeye çalışıldığı bu bölümde Costin, birbirine benzer aksiyonu içeren sesli ve sessiz filmlerin karşılaştırmasını yapar. Bu resmen bir öğretim tekniğidir. Bir şeyin varlığının önemini yokluğuyla anlamak belki de en akılda kalıcı ve temel öğrenme yöntemlerimizden bir tanesi. Bu yüzden Costin, filminin izleyiciyi kitlesini geniş tutmuş ve izleyiciye Sinema ve Televizyon bölümünün birinci sınıfında eğitim alan bir öğrenci gibi muamele etmiş gözüküyor. Ayrıca ses ve görüntü teknolojisinin birlikte gelişimine tarihsel bir bakış açısıyla değinen Costin, akademisyen kişiliğinin gerekliliğini yine yerine getirmiş durumda.
Peki ne öğretiyor Costin? Sesi filmin içinde önemli yapan ne? Ses her zaman çok teknik bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır. Nitekim Costin de sinema okulunda aldığı eğitimin teknik boyutta olduğu belirtmektedir. Fakat Costin yüksek okulu bitirmesinin ardından filmler üzerine çalışmaya başlar. Bu sırada filmin hikâyesini anlatmada ve karakterin duygularını yansıtmada sesin nasıl etkili bir rol oynadığının farkına varır[4]. Bu belgeselle de öğretmeye çalıştığı konu, filmi izlerken farkına varamadığımız sesin, o an hikâyeyi ve duygumuzu nasıl şekillendirdiğidir. Bunu öğretmek için uyguladığı yöntem ise filmler üzerinden bir bir örnekler göstererek sesin, sinema tarihinin önemli sahnelerine kattığı etkiyi araştırmak olmuştur. Making Waves’ı izlenir kılan da bu filmleri incelerken sinemanın önde gelen isimleriyle yaptığı röportajlardır. Kimler yok ki bu isimlerin içinde: Walter Murch, Ben Burtt, Gary Rydstrom, David Lynch, Christopher Nolan, George Lucas, Ang Lee ve daha niceleri. Bu isimlere ulaşabilmesine ve belgeselinde yer verebilmesine bakacak olursak Costin’in, yirmi beş yıllık Hollywood tecrübesinin kendisine getirdiği tüm forsu ve arkadaşlıkları kullanmış olduğunu söylemek doğru olacak.
Making Waves’ın eleştirilebilecek noktası ise işitmeye vermiş olduğu fazla önem. Filmin açılış sahnesinde Walter Murch, doğmadan önce anne karnında sadece karanlığa baktığımızın, dünyayı ses aracılığıyla tanımladığımızın altını çiziyor. Bu doğru bilgilendirme, işitme duyusunun görme duyusundan daha ön planda olduğu imasını içinde bulunduruyor. Bununla birlikte sesli ve sessiz filmlerle yapılan karşılaştırma ve sesli bir filmin sesini aniden kısılıp, önceki haliyle aradaki farkının gösterilmesi, sese verilen önemin göstergesi. Costin’in sesle ilgili tezlerine katılmamak mümkün değil fakat sinemanın ilk yıllarında sadece görüntü ile hikâyeyi ve duyguyu aktarabilmiş filmlerin yabana atılmaması gerektiği de bir gerçek. Ayrıca şunun önemle belirtilmesi gerekir ki Costin, filmde uyguladığı karşılaştırma tekniklerini, günümüz sesli sinemasına çok alışmış bir seyirci kitlesine sunuyor. Bizler için artık ses, sinemanın vazgeçilmez bir parçası. Bu yüzden yapılan sesli ve sessiz film karşılaştırmalarında, ‘‘Evet, sessiz filmler duyguyu aktaramıyormuş,’’ demek doğru değil.
Sonuç olarak Costin, sektörde yıllarca edindiği deneyimin ve üniversitede ses üzerine yaptığı akademik kariyerin ardından, Making Waves: The Art of Cinematic Sound filmiyle görsel bir makale sunmaktadır. Bunu yaparken sinemanın önemli birçok insanını bir araya getirebilmiş olması, bulunması zor bir fırsattır. Sinema dilinin sadece bir öğesine yoğunlaşarak yaptığı bu film, bence sinemanın mutfağına meraklı seyirci kitlesine ve özellikle sinema öğrencilerine armağan niteliğindedir. Velhasıl, Midge Costin sinema tarihine böyle bir film kazandırdığı ve sinemayı sinema ile öğrettiği için teşekkürü ve daha fazlasını hak etmektedir.
[1] Nichols Bill (2017) Belgesel Sinemaya Giriş, (Çev. Duygu Erüçman), İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Yayın Evi.
[2] https://www.youtube.com/watch?v=iTpy-d2iIxk
[3] https://www.youtube.com/watch?v=E7pVj6bisE8
[4] https://www.festival-cannes.com/en/festival/actualites/articles/in-making-waves-the-art-of-cinematic-sound-midge-costin-reveals-the-hidden-power-of-sound-in-cinematography