AYŞE ŞASA (1941-2014)
Akıllılar dünyasında bir deli… İlham, kesif ve fetihten, Kafka’nın izlerini kumaşında bayrı kılmış bir sinema ve edebiyat sevdalısından bahsediyorum. 1941 yılında, kereste tüccarı bir babanın ilk evladı olarak dünyaya gelmişti Ayşe Şasa. Son Kuşlar (1965), Ah Güzel İstanbul (1966), Arkadaşım Şeytan (1988), Yedi Kocalı Hürmüz (1971), senaristliğini yaptığı gözde filmlerinden birkaçıydı. Bir de kitapları vardı, içinde çocukluğunu sakladığı.
Kendi yalnızlığına sindirdiği metinlerde hep bir arayışın peşinde koşup durmuştu. Batılılaşma modasının “trajik bir maraz” olduğu zamanlarda, kemirilen çocukluğundan, yitirmek istemediği değerlerinden dem vurmuştu. Belki içinde kalan kahramanları dökmüştü kâğıtlarına, belki de içinde dahi kalamayanları, kaleminin çöpüne tutturup bir türküden ibaret kılmıştı.
Şasa’nın “en iyi senaryom” dediği, yönetmenliğini Yusuf Kurçenli’nin yapmış olduğu Gramofon Avrat (1987) ise, baş tacı ettiği nadide eseriydi. Aşk ile minnet duygusu arasında bocalayan ikircikli bir ilişkinin kahramanlarıydı faytoncu Murat ile onun yanık sesli Gramafon Avradı Cemile. Türkân Şoray’ın unutulmaz kadınlarından yalnızca birisi olmuştu, Ayşe Şasa için ise en unutulmazı. Konya’nın, çalgılı çengili oturak âlemlerinde dans eden, içki sunan, meze tutan bir kadındı Cemile. Ama ne kadın… Şöyle yürekleri hop ettirecek, o şuh kirpikleri, endamıyla iki göbek atmayı kimseye yettiremeyecek bakışı güzeldi. Kıskançlığa meyleden bir sevda, bir ömre bedel olmuş, oradan da Cemile’nin medeniyet ile gelenek arasındaki bağları sorgulamaya iten kırmızı bir kuşak olmasıyla son bulmuştu.
Ayşe Şasa, bolluk içinde büyümüş, şanslı bir çocuktu belki. Ama acıları, yarım kalanları çoktu. Cemile gibi kendisi de bir günah keçisiydi. Ama inadı yoktu bu defa, kapatıp da gözlerini giderken. Akıllılar dünyasında delilere yer yoktu zaten.
Dilan Salkaya