Stanley Kubrick
Day of the Fight (1952)
Sinema tarihinde hem sineması hem de karakteri üzerine belki de en çok konuşulan, tartışılan mistik bir karakter: Stanley Kubrick. Kendini öne atan bir karakter olmamasını hatta röportajlarında dahi konuşmaktan pek haz etmeyen bir profil çizmesini düşünürsek ironik bir durum Kubrick`inki. Brookly`in orta seviye çevresinde büyüyen Kubrick’i sinemayla buluşturan ilk fişek aslında çok erken bir döneminde, babasının ona bir fotoğraf makinesi hediye etmesiyle atılır. Kubrick liseden mezun olduğunda Look dergisine iki adet fotoğraf satacak kadar eğilmiştir fotoğrafa. Look’a sattığı bu iki fotoğraf önündeki dört yıl içinde biriktereceği entelektüel birikiminin kapısını açar Kubrick’e. Çünkü üniversiteye gitmek için meslek okuluna giden Kubrick’e Look editörü Helen O`Brian tarafından dergide fotoğrafçılık yapması teklif edilir. Üniversite yerine Look`ta dört yıl fotoğrafçılık süreci geçiren Kubrick bu süre içinde durmadan okurken, bir yandan da Modern Sanat Müzesi’nin film koleksiyonunu en az iki kez bitirmiştir.
Stanley Kubrick’in çektiği ilk filmin, daha doğrusu ilk kısa film konusunda bir tartışma olsa da, Kubrick’in arkadaşı olan ve hakkında derlediği bir kitapta bulunan Gene D. Philips’ ilk film olarak Day of the Fight’i zikreder. Tartışmanın nedeni de iki filmin de aynı yılda çekilmesidir aslında. Look’ta geçirdiği dört yılın sonunda ayni zamanda film yapımcılığına da soyunan Kubrick, kısa belgeselci olan Alex Singer adli bir arkadaşından, kısa belgesel çekiminde iyi maddi imkânlar olduğunu duyarak (kendisi yıllar sonra bu şekilde anlatır) bir kısa film çekip bunu satmaya karar verir. Look’tan kazandığı birikimle orta sınıf bir boksör olan Walter Cartier’la ilgili belgesel çekmeye karar verir. Filme Day of The Fight adını koyan Kubrick, filmi 35 mm bir Eyemo kamerayla çeker. Ancak, kısa filmini Paramount Theatre’de gösterilmesinden memnun olsa da bu filmden sonra sektörden kendisine geleceğini düşündüğü teklifler gelmemiştir. Nice yönetmenin ilk film hayal kırıklığıyla sinemadan uzaklaştığını bildiğimize göre, Kubrick iyi ki denemekten vazgeçmemiş demeliyiz sanırım. Kısa belgesel isinde iyi bir potansiyel olmadığını düşünen Kubrick bu kısa film macerasından sonra uzun filme yönelmeye karar verir. Daha sonra o yılları anlatırken ilk uzun metraj fikriyle ilgili şöyle der; “Her hafta izlediklerimden daha kotu olamayacağını düşündüm.”
Çınar Ünal