İKSV İstanbul Film Festivali bu yıl 8-19 Nisan tarihlerinde, tamamen fiziksel olarak gerçekleştirildi ve bizlere yine harika bir Ulusal Kısa Film Yarışması seçkisi sundu. Festivalin ardından bize kalan ise üstüne uzun uzun düşünecek, önümüzdeki festival ve ödül törenlerinde akıbeti takip edilecek onlarca film kaldı. Festivaller de olmasa, perdede izleme şansı bulamadığımız/pek az bulduğumuz İstanbul Film Festivali Ulusal Kısa Film Yarışması filmleri de bunlar arasında en kıymetlileri bana kalırsa.
Bu yıl Anadolu Efes sponsorluğunda, iki bölüm halinde gösterilen, 12 filmlik bir Ulusal Kısa Film Yarışması seçkisi izledik. Birbirinin ardı sıra ve aceleyle perdeye yansıtılan kısa filmlerden bazıları, ne şartlarda izlenirse izlensin, kendini unutturmayacağa benziyor. Seçkideki kadın yönetmen sayısının ise her geçen gün arttığını gözlemlemek müthiş bir his!
Yarışma filmleri, yapımcı Cihan Aslı Filiz, oyuncu Aslı İnandık ve yönetmen Malaz Usta jüriliğinde değerlendirildi. En İyi Kısa Film Ödülü’nü Our Ark filmiyle Deniz Tortum ve Kathryn Hamilton alırken, Mansiyon Ödülü’nün sahibi de Yasemin Demirci yönetmenliğindeki Gece Kuşağı filmi oldu. Uluslararası Sinema Yazarları Birliği FIPRESCI Ödülü ise Aziz Alaca yönetmenliğindeki Göl Kenarı filmine gitti.
Our Ark (Yön. Deniz Tortum & Kathryn Hamilton, 2021)
Maddenin Halleri (2020) belgeseliyle birçok övgü ve ödül toplayan Deniz Tortum ve tiyatro yönetmeni kimliğiyle öne çıkan Kathryn Hamilton, Our Ark’ta dünyanın “simülasyonlaştırılma” sürecini izliyorlar. Aslında var olan evrenin bir simülasyondan ibaret olduğu düşüncesi Platon’dan beri gündemde. Ancak teknoloji ve dolayısıyla sanal gerçeklik ilerledikçe, halihazırda yapay olma ihtimali olan dünyanın dijitale aktarıldığını görüyoruz.
Our Ark, işte bu dijitale aktarılma konusunu işlerken, bir canlının tüm açılardan pozlarını yakalamaya çalışan bilim insanlarını kadraja alırken aslında nesli tükenmekte olan varlıklara yani ölmekte olan doğaya dikkat çekiyor. “Sanal gerçeklik onu yaşatmanın ‘gerçek’ bir yolu olabilir mi?” sorusunu akıllara kazıyor.
Film, 41. İstanbul Film Festivali Ulusal Kısa Film Yarışması’ndan En İyi Kısa Film Ödülü’yle ayrıldı.
Gece Kuşağı (Yön. Yasemin Demirci, 2021)
“Büyük bir şehirde, arkadaşlarıyla eğlendikten sonra gece evine dönmeye çalışan bir kadın.” Yalnızca bu cümle bile -özellikle ve öncelikle kadınlar için- yeterince gece kuşağı korku filmleri tadında. Yönetmen Yasemin Demirci, bu çok basit içgörüyü 17 dakikalık bir hikâye olarak perdeye yansıtıyor.
Özge, erkek arkadaşı Tarık’la sarhoş bir şekilde taksiye biner ve olaylar gelişir. Özge sağ sağlim eve girinceye kadar içimiz rahat etmez. Başarılı görüntü yönetimi ve çok az rastlayabildiğimiz “gerçek” diyaloglar gerilim hissini kuvvetlendirirken sonu gelmez, düzeltilemez bir döngünün içinde hayatta kalmaya çalıştığımızı bir kez daha anlıyoruz Gece Kuşağı’nı izlerken. Böylece hak edilmiş bir Mansiyon Ödülü’nü kucaklıyor film.
Göl Kenarı (Yön. Aziz Alaca, 2021)
Uluslararası Sinema Yazarları Birliği’nin FIPRESCI Ödülü’ne layık gördüğü bu film, genç bir kadının sıcak bir kasaba gününü anlatıyor. Leyla’nın hamile olduğunu öğrenmesiyle başlayan film, onun çok da ideal bir baba olmadığı aslında her halinden belli olan sevgilisinin başka bir yönünü keşfetmesiyle bitiyor. Arada olanlar ise, aslında ikilinin bambaşka karakterler olduğunu bize göstermek için yazılmış sahneler.
Aziz Aslan yönetmenliğindeki Göl Kenarı’nın ortak yapımcılığını İranlı yönetmen Ali Asgari üstlenmiş. Başrole hayat veren Rugül Serbest’in aslında oyuncu olmadığını, son anda verilmesi gereken bir karar neticesinde rolün ona verildiğini gösterim sonrasındaki soru-cevap kısmında öğreniyoruz. Bu bilgi oyunculuk açısından acımasız değerlendirmeler yapmamızı engellese de filmin öyle güçlü bir kısa film seçkisinin içinden ödülle dönmesine şaşırmamamız için yeterli olmuyor. Zira Göl Kenarı, bize bilmediğimiz hiçbir şey göstermediği gibi anlatının durgunluğunu tekniğiyle avantaja çevirmeyi de başaramıyor.
Belki Bir Gün Gideriz (Yön. İnan Erbil, 2021)
İnan Erbil’in yönetmenliğindeki Belki Bir Gün Gideriz benim için seçkinin bir sürprizi oldu. “Kırsal bir belediyenin cenaze hizmetlerinde çalışan Rıza ve Sabit, kimliği belli olmayan bir cenazenin defin işlemleri için yola çıkar.” Bu satırlar filmin tanıtım metninden ve açıkçası Anadolu temalı kötü bir NBC replikası hissi yaratıyor. Ancak film 15 dakikada uçarı ve yer yer yaramaz bir anlatı koyuyor önümüze.
Yalnızca sağlam bir mizah anlayışının unutulmaz kılacağı bir konu, gerçekten de yönetmenin başarılı güldürü yazarlığıyla taptaze bir deneyime dönüşüyor izleyici için. Yazarlık diyorum, çünkü olaylar gücünü toplumsal gerçeklikten alıyor ve bunu hakkıyla yansıtmada işin çoğu iyi bir kaleme düşüyor. Oyuncular Sergen Deveci ve Ömer Güneş de bu mizahı göz dolduran bir performansla yansıtıyor karakterlerine.
Külüstür bir arabanın tepesindeki tabutla yola çıkan iki cenaze görevlisi ve aynı zamanda kuzen olan iki genç, Rıza ve Sabit, hayaller-hayatlar döngüsünde çırpınırken umutlarını da arabayla birlikte peşlerinden sürüklüyorlar. Bu sırada filme de adını veren, Türkiye gençliğinin aklındaki o cümle dökülüyor dudaklarından: “Belki bir gün gideriz be!”
Babamın Öldüğü Gün (Yön. Emre Sefer, 2021)
İki dargın kız kardeş babalarının cenazesinde bir araya gelirler. Eve doğru çıktıkları yolculuk bir hesaplaşma seansına dönüşür.
Film, oldukça sıradan bir hikâyeyi anlatsa da iki kardeşin psikolojik durumlarını ortaya koymada başarılı oluyor. Üstelik olayların arka planı yavaş yavaş netleşirken yolda yaşanan trajik bir olayla insanoğlunun bencilliği yüzümüze vuruluyor. Emre Sefer yönetmenliğindeki kısa, Nur Fettahoğlu ve Alina Boz’un tecrübeli oyunculuklarıyla vasatın biraz üstüne taşınıyor.
Fotoğraf Altı (Yön. Aylin Kızıl, 2021)
Diyarbakır Surları ve çevresindeki “dönüşüm”ü konu alan 7 dakikalık bir kısa film Fotoğraf Altı. Yönetmen Aylin Kızıl, kamerasını bölgenin en yüksek binası olan Helin Apartmanı’nın damına yerleştiriyor ve bölgeye oradan bakıyor.
Biz de yönetmenin gözünden izliyoruz, tarihi surların ötesindeki ve berisindeki bambaşkalığı. Beride farklı farklı boyaları, sıvalı/sıvasız gövdeleri, uzun/kısa boylu evleriyle bir gecekondu mahallesi var, ötedeyse o gecekonduların yerinde yeller esiyor. Eski mahalle şehir planlamasıyla tamamen yıkılmış, yerine birbirinin aynısı “USB evler” (elbette TOKİ) dikilmiş. Şehir planlamalarına kurban giden ve gitme tehlikesi olan binlerce mahalleden sadece biri burası. Fotoğraf Altı ise bir şehrin panoramasını, şehirle ilgili bilgiler anlatan bir dış ses eşliğinde yansıtıyor perdeye.
Stiletto (Yön. Can Merdan Doğan, 2021)
Fanteziler, özellikle de bizi öğrendiğimiz normların dışına çıkaranlar, çok çeşitli şekillerde hayatımızı tehlikeye sokabilirler. Bir erkeğin kadın gibi giyinmesi günümüzde bile ne yazık ki hala çok büyük bir “ayıp” olarak algılanırken, Stiletto bir taksicinin o dünyaya minicik bir adımı üzerinden kuruyor anlatısını.
Taksici için masum bir arzu oyunu, eşi için büyük bir yıkım demektir. İşi, giyimi ve yaşadığı eve bakarak oldukça geleneksel bir adam olmasını beklediğimiz Hasan, eşi Aysel’e bunun büyütülecek bir şey olmadığını anlatmaya çalışırken en büyük desteği bir Ankara havasından alıyor. Filmi şaşırtmacalı bir sonla bitiren yönetmen Can Merdan Doğan, “Kıyafetlerin cinsiyeti mi olurmuş!” sorusuyla bizi baş başa bırakıyor.
Stiletto, Ankara’dan En İyi Kısa Film ve İzmir’den En İyi 2. Kısa Film ödülüyle dönerken, Murat Kılıç’a da İzmir’de En İyi Erkek Oyuncu ödülünü kazandırmıştı.
Lekesiz (Yön. Ali Ercivan, 2022)
Başarılı bir kariyer, lüks bir yaşam, sevgi dolu bir eş, güzel bir ev, ha bir de lekesiz bir granit tezgâh. Bir adam başka ne ister?
Beyaz yakalı bir adamın, mutfak tezgâhındaki bir leke karşısında paramparça oluşunu izliyoruz bu kısada. Rezidanstaki lüks evine leke tutmayan güzel bir tezgâh yaptırmış olması çok büyük bir başarıdır onun için fakat bu başarı basit bir çizikle kirlendiğinde hayatındaki her şey anlamını yitirmeye başlar. Sanki o leke düzelirse, hayatı yeniden anlam kazanacaktır. Sahte mutluluklar, önemsiz zaferler, kıymetsiz sohbetler… Tüm bunlar histerik bir buhrana sürükler onu, halbuki o eski lekesiz ve tasasız günlerine geri dönmek ister.
Bir soru da filmin yönetmeni Ali Ercivan’dan geliyor: “Modern insan imajı nasıl zedelenir?”
Steve & Steve (Yön. Merve Çaydere, 2021)
Steve & Steve, bu yıl İstanbul Film Festivali Ulusal Kısa Film Yarışması seçkisindeki tek animasyon filmimiz. Bizim için perdede çizimler görmek ne kadar heyecan verici olsa da, Steve’ler için hayatta heyecan verici pek bir şey yoktur. Birbirinin aynısı iki insan, birbirinin aynısı hayatlar yaşar.
Farklı olma arzusunu, biricik olduğunu hissetme ihtiyacını mizahi bir dille ele alan film aslında günümüz insanına bir eleştiri mahiyetinde. Ne var ki, Merve Çaydere yönetmenliğindeki kısa animasyon, binlerce defa işlenmiş olan bir konuyla ilgili yeni bir şeyler söyleyemiyor.
Plastik Rüya (Yön. Merve Bozcu, 2021)
Plastik Rüya, aslında bir kâbus. 37 yaşındaki Belma’nın özgüveni, daha çok para kazanmak isteyen bir cilt doktoru tarafından bilinçli olarak zedelenir ve Belma kendini sorgulamaya başlar. Aynalarla arasındaki ilişki değişince eşiyle arasındaki ilişki de değişir.
Merve Bozcu, orta yaşlı bir kadının psikolojik dünyasına bizi davet ederken film de gittikçe dışavurumcu bir gerilim filmine dönüşüyor. Derken, karakterimiz kurtuluşu yine “Oh, rüyaymış.” diyerek uyanmakta buluyor.
Plastik Rüya, 2021’de Balkans Beyond Borders (Yunanistan) İzleyici Ödülü, İzmir Migros Gençlik Ödülü, Uşak En İyi Makyaj, AFSAD En İyi Kurmaca Film ödüllerinin sahibi olmuştu.
Mahzendeki Köpekler (Yön. Ece Era, 2021)
Ece Era, bir sürü sokak köpeğine ev sahipliği yapan bir çöplüğü kadrajına alıyor. Köpekler de onları besleyen halk da bir tehlikeyle karşı karşıya. Elbette ki, bir yaşam alanı daha devlet tarafından halkın elinden alınmakta, hem de ceza evi inşası için!
Era, kamerasını olabilecek en yalın ve oyunsuz şekilde arazide gezdirirken köpekler ve insanlar özgürce kadraja girip çıkıyor. Ceza evi yapılmadan önce çöplükteki son özgürlük anları olsa gerek. Görüntülerin ardındaysa Nazan Kesal’ın sesinden insanın vahşi doğayı medeniyete dönüştürme çabalarıyla ilgili uzunca bir metin duyuyoruz.
Larva (Yön. Volkan Güney Eker, 2021)
Her gün çocuk istismarı haberleri yankılanıyor televizyonlarımızdan, sosyal medya akışlarımızda bu haberlerle sarsılıyoruz. Larva, işte bu haberlerin öznesinin dünyasına çağırıyor bizi. Bu dünya, ne yazık ki, 9 yaşında bir çocuğun dünyasının olması gerektiği gibi cıvıl cıvıl değil: Pis, borularından sular akıyor, köşelerinde sinekler ürüyor, lavaboları kıllarla tıkalı…
Yönetmen Volkan Güney Eker, tüm bunları çocuğun gözünden deneysel bir dille betimliyor. Elindeki büyüteçle kimi şeyleri yakından inceleyen, kimi şeyleri uzaktan gözlemleyen çocuk, bir şarkıyla neşelenmeye çalışıyor. Ama Morti kuyruğunu bir daha sallayamıyor.
Antep Kısa Film Festivali yazımızda da yer verdiğimiz Larva, 2021’de Antep Kısa Film Festivali En İyi Kısa Kurmaca Film, Avrupa Birliği İnsan Hakları Film Günleri En İyi Kısa Film, AFSAD Kısa Film Festivali En İyi Deneysel Film ödüllerini almıştı.