Amerikan eğlence dergisi Variety’den Owen Gleiberman ve Peter Debruge, 5’er filmden oluşan 2024’ün en kötü filmleri listelerini hazırladı. Gleiberman’ın listesinin ilk sırasında Chris Pine’ın yönettiği Poolman yer alırken, Luc Besson’un Dogman’i Debruge’un en kötüler seçkisinin bir numarası oldu.
Yılın en kötü filmleri listesinin bir nevi korku filmi listesi gibi olduğunu söyleyen ikili, seçkilerini seyirciyi kıvrandıran ve kendi deyimleriyle “izlenemezliğin karanlık çukurlarına” doğru bir sürgüne gönderen filmlerden oluşturdu. Gleiberman, listesinin devamına Rumors (Guy Maddin), Reagan (Sean McNamara), The End (Joshua Oppenheimer) ve Lisa Frankenstein (Zelda Williams)’ı yerleştirirken, Debruge ise 5 filmlik mini felaketler listesini The Mouse Trap (Jamie Bailey), Not Another Church Movie (Johhny Mack), Harold and the Purple Crayon (Carlos Saldanha) ve Rebel Moon: Director’s Cut (Zack Snyder) filmleriyle tamamladı.
L.A. Noir Felaketi
“Chris Pine hayranı olsanız bile, onun yönettiği, ortak senarist olduğu ve başrolünü üstlendiği bu absürd L.A. noir felaketini izlerken şaşkınlıktan küçük dilinizi yutabilirsiniz.” notuyla Poolman’i 2024’ün felaketi olarak adlandıran Gleiberman, yönetmenin filme belirli bir yön vermekte aciz kaldığını ekliyor. Film, Los Angeleslı bir havuz temizleyicisi olan Darren Barrenman’ın (Pine), Tahitian Tiki adlı sitenin havuzunda çalışırken bir yandan da yaşadığı yeri daha iyi bir hale getirmek için verdiği mücadeleyi konu alıyor. Prömiyerini Toronto Uluslararası Film Festivali’nde yapan Poolman hakkında yıl boyunca gelen eleştiriler de genel anlamda olumsuzdu. The Hollywood Reporter’dan Michael Rechtshaffen, filmi “çığlık çığlığa bir fiyasko” olarak nitelendirirken, Indiewire’dan Siddhant Adlakha ise filmi tam bir felaket olarak değerlendirmişti.
Üçüncü Sınıf Bir Joker Kopyası
Luc Besson’un yönettiği Fransız psikolojik drama filmi Dogman ise Debruge’un deyimiyle “her açıdan kötü düşünülmüş bir yapım” ve “çok başarısız bir empati denemesi.” Prömiyerini Venedik Film Festivali’nde yapan film, çocukken babası tarafından istismara uğramış ve ardından köpekler tarafından büyütülmüş Douglas’ın hikayesine odaklanıyor. Toplumdan dışlanmış bir yaşam süren Douglas’ın bir dizi cinayete karışmasıyla düğümlenen film, Debruge’a göre “üçüncü sınıf bir Joker kopyası.” Başrolde yer alan Amerikalı oyuncu ve şarkıcı Caleb Landry Jones’un performansı, Debruge dahil olmak üzere eleştirmenlerden genel olarak pekiyi almasına rağmen, sadece derinlikli bir oyunculuk gösterisi filmi kurtarmaya yetmemiş gibi görünüyor.