-mış gibi yapmak.
Sanıyorum günümüz toplumunun gittikçe daha da dayanılmaz hâle gelen sorunlarından biri bu. Herkes bir şeyleri bildiğini ve yaptığını – hakikati yansıtmasa dahi – dünyaya duyurma derdinde. Bunun en göz önünde olan örnekleri genç sanatçılar ve muhalifler. Daha doğrusu sanatçı ve muhalif geçinenler. Toplum nezdindeki konumlarını ve insanlarda yarattıkları algıyı sürdürmek için içi boş söylemlerini adeta bir tiyatro oyunu misali sergileyen bu güruh hakkında ne yazık ki söylenecek pek fazla bir şey yok. Ancak toplumda var olmaya ve üretmeye çalışan hakiki sanatçı ve emekçilerin yaşadığı zihinsel çatışmalar ve erozyon, kanımca anlatılmaya değer bir hikâye niteliği taşıyor.
Kelly Reichardt’ın son filmi Showing Up (2022), bu eksende Portland, Oregon’da yaşayan Lizzy adında bir heykeltıraşın, çoğu zaman işini yapmasına ket vuran kişisel dramlarının ortasında sergisine hazırlanışını konu alıyor. Bu hikâyede onun – yani sanatçının- günlük mücadelelerini takip ediyoruz. Reichardt, kendini işine gömmeyi tercih eden içe dönük bir sanatçıyı, karmaşık aile dinamiğini, yaralı bir güvercini ve sıcak bir duşun imkânsızlığını birbiri ardına önümüze çıkarıyor. Lizzy, bir sanat okulunda geçimini sağlamak için çalışırken etrafındaki insanların onu anlamamasına veya ciddiye almamasına rağmen mücadelesinde ısrar ediyor. Günümüz genel geçer algısıyla pek karizmatik olmasa da kendine bu dünyada yer edinmeye çalışırken süregelen hayal kırıklıklarıyla rahatça empati kurabiliyoruz. Ev sahibi sanatçı komşusu Jo da dâhil olmak üzere farklı alanlarda sözde uzmanlaşmış sanatçılarla dolu bir topluluğu mercek altına alan film, zaman zaman daha da eksantrik tiplemeleri perdeye getirerek işleri tuhaflaştırıyor. Bu bozuk düzende Lizzy’nin kendini kanıtlaması için ihtiyacı olan tek şey büyük bir çıkış yapmak gibi gözükmektedir. Oraya sağ salim ulaşıp ulaşamayacağı ise filmin asıl merak konusudur.
Jo: İktidar
Film, sanatçı-toplum çatışmasını Lizzy’nin ev sahibi, sanatçı meslektaşı ve görünüşte tek arkadaşı olan Jo üzerinden verir. Jo’nun aynı zamanda bir ev sahibi – iktidar figürü ve capital owner – olması ve Lizzy’nin evindeki bir türlü akmayan sıcak suyu asla tamir etmemesi, aralarındaki tansiyonu günbegün artırmaktadır. Ancak Jo, sanki bu doğal güç ayrımı ortada yokmuşçasına Lizzy’den sürekli yardım isteme ve onu kullanmaya devam etme eğilimindedir. Ne de olsa arkadaşlardır(!). Lizzy, Jo’nun dayanıklılığına ve güç gösterisine hayret ve kıskançlıkla bakmaktadır. Ancak bu kıskançlık, bir türlü geçmeyen bir kaşıntı hissi gibidir. Bu ilişki filmin merkez çatışmasını oluşturur. Lizzy’nin etrafı görünüşte onu önemseyen insanlarla çevrilidir. Ne yazık ki Lizzy bu insanların arasında sıkışmış durumdadır ve hayatının güzelliğini hissedememektedir. Jo, onun sahip olmadığı her şeye sahip gibidir.
Peki Jo bunu nasıl başarmaktadır? Jo’nun sanatı daha yüce bir makamda mıdır? Kendini öne çıkarma konusunda olağanüstü bir yeteneği mi vardır? Lizzy duygusal olarak o kadar yıpranmıştır k tüm insanların sorunları olduğunu ve hepimizin farklı yapıda olduğunu anlamak yerine aslında diğer insanların hayat mevzusunu rahatça çözdüğünü ve bir tek kendisinin kapana kısıldığını düşünmektedir. Eğer görünüşe aldanacak olursak pek haksız da sayılmaz. Gerçek şudur ki Lizzy’nin hayatındaki herkes birer profesyonel yalancıdır. Bu hayatta herkes maratonunu kendi hızında koşmaktadır. Lizzy ise kendi yarışının başlangıç düdüğünü duymamış gibidir.
Portland: Toplum
Filmde, küçük bir kasabanın yerel sanatçıları arasında, büyük şehirlerdeki sanatçılar veya uluslararası üne sahip sanatçılar arasındaki statü çekişmesinden farklı bir eksende ilerleyen belirli bir rekabet vardır. Bu küçük çevrede, tüm yerel sanatçıların büyük bir ailenin parçası olduğu, birbirinin desteğinin gerekliliği, herkesin galeri ve sergi açılışlarına gittiği, kimsenin sürüden ayrılmaması gerektiği varsayımı vardır. Portland oldukça inandırıcıdır: vitrin galerileri, ucuz şarap, peynir tabakları, birbirlerinin işlerinden tamamıyla bihaber ve nasılsa tamamen de ilgili sanatçılar… Belki kararsızlar, belki de değiller. Buna rağmen Jo, Lizzy’nin küçük galeri sergisine gelir. Ancak Lizzy Jo’ya gitmez.
Lizzy bir yabancıdır. Ancak o bunu kendi kendine dayatmıştır. Mezun olduğu okul olan Oregon Sanat ve El Sanatları Koleji’nde çalışmaktadır. Annesinin idari asistanlığını yapmaktadır ve bu da en ufak şey için bile izin istemeyi tuhaf bir hâle getirmektedir. Koleji ziyaret eden bir sanatçı, yaklaşan gösterisi için hoş bir el ilanı hazırladığı için Lizzy’e teşekkür eder ve yakında onun da bir sergisi olacağını öğrenince şaşırır. Lizzy hiçbir şekilde içindeki sanatçıyı dışarıya sunamamakta ve satamamaktadır.
Lizzy’nin babası da bir heykeltıraştır ve kızının çalışmalarıyla az da olsa ilgilenmektedir. Lizzy hem babasından hem de onu sarıp sarmalayan dolandırıcı hippilerden rahatsız olmaktadır ve babasının istismar edildiğini hissetmektedir. Belki de babasına gösterdikleri ilgiyi kıskanmaktadır. Daha basmakalıp bir dâhi sanatçı olan ve öngörülemeyen davranışları endişe verici ve muhtemelen tehlikeli olan münferit erkek kardeşi ise Lizzy’e endişeden başka bir şey getirmemektedir.
Güvercin: Son
Lizzy nihayetinde Jo tarafından yaralı bir güvercinin kendisine zorla bırakılması sonucu, bu dramların tümü ile yüzleşmek durumunda kalır. Güvercin, beyninde çok fazla yer kaplamaya başlar ve Lizzy onun varlığında çalışmakta zorlanır. Güvercin burada edebi bir araçtır. Lizzy’nin bir sanatçı olarak ezilmişliğini temsil eder. Aynı bu beyaz güvercin gibi, Lizzy de kâğıt üstünde masum ve özgürdür. Ama kanadı kırıktır. O hariç herkes uçmaktadır.
Bu mesaj oldukça bariz dursa da filmin başlığının bile ikili bir anlamı vardır ve bu küçük topluluktaki veya en azından Lizzy’nin hissettiği gerilimi tüm çıplaklığıyla ifade etmektedir. “Showing Up”- yani başkalarına görünmek. Bu Jo’yu ya da bir başkasını desteklemek, onların sergilerine katılmak veya onların başarısından dolayı mutlu olmak anlamına gelebilir. “Showing Up” aynı zamanda başkalarının sizden önde olduğunu, sizden çok daha iyisini yaptığını ve kendi başarılarınızı yok ettiğini hissetmek anlamına da gelebilir. Film, bu ikili anlamıyla güvercin sembolizmini Lizzy’nin kırık kanatlarına taşır.