Yönetmenliğini Uluç Bayraktar’ın yaptığı, senaryosunu Mehmet Eroğlu ve Damla Serim’in yazdığı, 18 Ağustos 2023 tarihinde Netflix’te seyirciyle buluşan Polisiye türündeki üçlemenin ikinci filmi Kötü Adamın 10 Günü oyuncularından Nejat İşler ve İlayda Akdoğan’la film üzerine söyleştik.
Bu polisiye film serisi sizin dördüncü uzun metraj filminiz. Daha önce farklı (Türk ve yabancı) yönetmenlerle de çalıştınız. Uluç Bayraktar’la bu seride çalışmak nasıldı?
İ. Akdoğan: Uluç hocayla çalışmak büyük bir şans ve bence çalışan herkes de bu görüşümü destekleyecektir. Fikirlerimi rahatlıkla belirtebildiğim, sahne sırasında alan tanıyan harika bir yönetmen. Bir değil üç film birlikte çekmiş olmak çok büyük mutluluk benim için. Umarım daha çok projede birlikte çalışırız.
Sence, Kötü Adamın 10 Günü’ndeki (2023) Pınar karakteri, Adil’in hayatını nasıl etkiliyor?
İ. Akdoğan: Pınar’ın bakış açısı aslında Adil’in de, ekibin de bakmadığı ve görmediği bir yerden. Böylelikle tüm işin cozume ulaşmasında Pınar’In “yetenekleri” büyük bir rol oynuyor. Adil’in hayatına tekrardan iş için girmiş olsa bile yakaladıkları dinamik ve onun üstündeki pozitif etkisi Adil’i filmde de dediği gibi yaşamaya mâhkum ediyor.
Nejat İşler’le oynamak nasıldı? Aynı zamanda set günlerinden de biraz bahsedebilir misin?
İ. Akdoğan: En sevdiğim partnerim oldu. Pınar’ın en büyük destekçilerinden biri. Aslında çok zıt iki karakteriz ama bunun getirdiği çok eğlenceli bir iletişimimiz var. Hem Nejat’la, hem de böyle güzel bir ekiple bir araya gelmek müthiş bir deneyimdi. Çalışmaktan en keyif aldığım setti. Yakın zamanda serinin üçüncü filmini de bitirdik ve umarım bu ekiple tekrar bir araya geliriz. Çok mutlu ve huzurlu bir setimiz vardı ve bunda Nejat’ın ve Uluç hocanın etkisi çok büyük.
Anlatım dilini beğendiğiniz etkilendiğiniz yönetmenler var mıdır? Bir de, Fil’m Hafızası takipçileri için; sizin de çok beğendiğiniz film önerilerinizi alabilir miyiz?
İ. Akdoğan: Damien Chazelle ve Wes Anderson. En beğendiğim filmi seçmek zor ama herkesin izlemesini istediğim bir film önerebilirim, The Brand New Testament. Son zamanlarda izleyip çok beğendiğim işler de The Menu, Amsterdam, The Whale
Serinin temelini iyilik-kötülük kavramları oluşturuyor. Sence, filmdeki isminle Pınar, iyilik ve kötülüğün neresinde duruyor?
İ. Akdoğan: Pınar daha arafta biri. Hayatta istediklerini elde edebilmek için yaşıtlarından ve çevresinden daha çok çabalamak zorunda kalmış aslında. Bu sebeple ortama ayak uydurmak için risk almaktan çekinmiyor. Adil, tekrar hayatına girdiğinde daha önce hiç yaşamadığı bir aidiyet duygusu ortaya çıkıyor. Bunu korumak icin de her şeyi yapmaya hazır. Bu da hem iyi hem kötü bir şey.
Filmi ilk izlediğinde kendinle ilgili neler düşündün ve çekimlerde seni en çok hangi sahne etkiledi?
İ. Akdoğan: Pınar’ı ve yolculuğunu o kadar çok seviyorum ki gerçekten keyif alarak oynadım ve bence bu hissediliyor. Bu karanlık ve mafyatik dünyada çok dinamik ve eğlenceli bir enerji yaratıyor Pınar. Mesela hep inanılmaz hızlı konuşması ve dolayısıyla Adil’in onu dinlerken sanki Pınar başka bir dil konuşuyormuş gibi bakması aşırı komik geliyor bana. En çok etkilendiğim sahne de Pınar’in odada Adil’e içini döküp, saçını okşamasını istemesidir. O eğlenceli kızın ilk defa duygularını birine açtığını ve belki de ilk kez güvendiğini görüyoruz.
Sizi en çok zorlayan sahne hangisiydi?
N. İşler: Zorlanmadım galiba.
İyi Adamın 10 Günü filminde adınız ‘Sadık’tı ve serinin ikinci filmi olan Kötü Adamın 10 Günü filminde adınız ‘Adil’ oldu. Zaman geçtikçe, karakterin isminin değişimi size nasıl yansıdı ve Adil olmak mı yoksa Sadık olmak mı, duygusal açıdan sizin için daha zorlayıcıydı?
N. İşler: Adil olmak bugünlerde çok zor. Sadık olmanın da acıtıcı, hayal kırıklıklarıyla dolu bir tarafı var. Çocukluğumdan beri sorguladığım bu sıfatlara hakim olduğumu düşünüyorum. Çok zorlanmadım gerçekten.
Anlatım dilini beğendiğiniz etkilendiğiniz yönetmenler var mıdır? Bir de, Fil’m Hafızası takipçileri için; sizin de çok beğendiğiniz film önerilerinizi alabilir miyiz?
N. İşler: Çok fazla sayıda ve çok farklı filmler izliyorum. Bu yüzden bir sürü yönetmen var beğendiğim. Düz ve sade anlatımları daha çok sevdiğimi söyleyebilirim. Yönetmen seçmiyorum. Takipçilerinize önerim, bulundukları kentlerdeki ya da yakınlarındaki film festivallerine gidip, bir süre için de olsa, “film maratonu” yapmaları.