Günümüzde Down sendromu, otizm gibi bireylerin tüm yaşamını etkileyen rahatsızlıklar konusunda toplum bilinci artmış olsa da, bu bireyler ve ailelerinin karşılaştıkları zorluklar hâlâ göz ardı edilemeyecek boyutta. Türkiye’de bu tür rahatsızlıklara sahip bireyler için tam donanımlı bakım evlerinin eksikliği, aileler için büyük bir endişe kaynağı. Birçok aile çocuklarının veya kardeşlerinin bakımına özen gösterirken en büyük korkuları “Ben vefat edersem ne olacak?” sorusuyla yüzleşmek oluyor.
Dünya prömiyerini Antalya Uluslararası Film Festivali’nde yapan ve ülke gündemimizde önemli yer edinen bu konu üzerine kurulu Ayşe (2024) filminin yönetmeni ve senaristi Necmi Sancak ile keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.
Keyifli okumalar dilerim.
Merhabalar. Ben Fil’m Hafızası Yazı İşleri Ekibinden Göksu Ertüren. Öncelikle röportajınız ve ilginiz için çok teşekkür ederim. Böylesine değerli bir konuyu gündeme getirdiğiniz için ayrıca teşekkür ederim.
Ayşe filmi seyirciyle empati kurduran bir eser. Daha önceki projelerinizle kıyaslandığında “Ayşe” filmi sizin için nasıl bir gelişim veya değişim ifade ediyor?
Ayşe ilk projem ve ilk uzun metraj filmim. Bu projede daha derin bir görevdeyim, çünkü ilk defa senarist ve yönetmen olarak buradayım. Daha önceki projelerimde ağırlıklı olarak yapımcı olarak görev aldım. Kameranın arkasına geçmek ve kendi hikâyeni anlatmak ise bambaşka bir deneyim, bunu şimdilik tariflemek çok zor, çünkü daha gelişmekte olan bir yönetmenim ve öğrenmem gereken çok şey var.
“Ayşe” filmi nasıl ortaya çıktı? Bu hikâye size nasıl ilham verdi? Filmi çekmeye karar verirken neler düşündünüz?
Ayşe, benim, filmde de oynayan kuzenim Rıdvan ve ablası Fatma’nın ilişkisinden esinlenerek yazdığımız bir hikâye. Senaryoyu birlikte geliştirdiğimiz Ahmet Sancak da kuzenim ve bu projeyi ilk başta kısa film olarak düşünmüştük ama hikâye kendi yolunu çizerek uzun metraja dönüştü. Binnur Kaya’nın da dâhil olmasıyla, özellikle Ayşe karakteri de zenginleşti ve perdede gördüğünüz hikâye oldu sonunda.
İlhâmım da Rıdvan ve ablasının ilişkisi oldu, onların aralarındaki kopmaz bağ ve tüm zorluklara rağmen bunun kopmamasıydı. Bunun bir film olacağını on sene önce söylemiştik Fatma’ya, o zaman inanmamış; ama “Siz bir yönetmen olun, size söz çekeriz.” demişti ve o gün geldi işte. (Gülüyor.)
Filmde ailelerin, Down sendromu ve benzeri rahatsızlıklarla mücadele eden bireylerle olan yaşamlarına dair neyi ön plana çıkarmak istediniz? İzleyiciye vermek istediğiniz en güçlü mesaj neydi?
Filmin ismi “Ayşe” çünkü, özellikle burada bunu deneyimleyen, yaşayan kişilere ve ailelere odaklanmayı tercih ettik. Bunun birçok sebebi var. İzleyicinin aile ile duygudaşlık kurmasını istedim ve bu yüzden Rıdvan’ı mümkün olduğunca pasif bir karakter haline getirdik, izleyiciyle herhangi bir iletişim kurmasını istemedik. Aynı zamanda Ayşe’nin yaşadığı geçim sıkıntısı gibi birçok insanın yaşadığı sorunlar da bu filmin konusu olsun istedim.
Konut sıkıntıları ve ekonomik zorluklar gibi konulara da değiniyorsunuz. Ayşe’nin yaşadığı yerin bu kadar karanlık ve umutsuz gösterilmesi sosyal mesaj vermek amacıyla mı yapıldı?
Hayır, ne fikir aşamasında ne de filme dönüştüğünde Ayşe’nin sosyal mesaj verme amacı olmadı. Bunun daha çok durum tespiti olduğunu söyleyebiliriz. Şu an özellikle kırsalda yaşayan insanların yoğunluğuna yaşadığı bir durum bu. Lüks sitelerin yapılması nedeniyle insanlar evlerinden oluyorlar. Yüksek fiyatlarla gelip onları ikna ediyorlar ve bu insanlar ne yapacaklarını, karar alacaklarını bilemiyorlar. Buna birebir şahit olmuş bir insan olarak, ailemin yaşadığı yer geçmişte bir köydü, orada yaşayan herkes bu durumdan etkilendi.
Filmdeki kasvetli atmosfer ve koyu tonlar dikkat çekiyor. Bu sinematografik tercihlerle izleyiciye vermek istediğiniz mesaj neydi? Ayşe’nin içsel dünyasını mı yansıtmaya çalıştınız?
Evet, kesinlikle. Görüntü yönetmenimiz Meryem Yavuz ve sanat yönetmenimiz Turgay Kutlu ile birlikte Ayşe’nin iç dünyasına odaklandık. Hayata dair çok beklentisi olmayan ve yaşamı bir rutine bağlanmış bir karakterin iç dünyasını göstermeye çalıştık. Özellikle yaşadığı sorunlar ve beklentilerinin oluşmaması onun iç dünyasını daha da karanlık hâle getiriyordu.
Filmde kardeşi Rıdvan karakterini canlandıran oyuncunun sizinle bir aile bağı olup olmadığını merak ediyoruz. Bu karakterin gerçek hayattan izler taşıdığını düşünüyor musunuz?
Evet, Rıdvan benim kuzenim ve filmdeki karakter gerçek hayattan izler taşıyor. Gerçek hayatta bu kadar pasif olmasa da Down sendromlu bireyler genelde ilgi göremediklerinde ve eğitilemediklerinde pasif oluyorlar. Bu anlamda karakter gerçek hayattan etkiler taşıyor.
Rıdvan karakterinin filmde Ayşe ile hiç iletişim kurmamasının sebebi nedir?
Filmi çekerken birçok danışmanımız Rıdvan’ı biraz daha aktifleştirmemizi önerdi. Ancak uzun bir süredir bu düzende yaşayan Ayşe’nin Rıdvan ile iletişim kurmamasını daha gerçekçi buldum. Sonuçta ne konuşacaklarını bilememek, iletişimsizlik sorunu,, Ayşe’nin hayatında kökleşmiş bir durum.
Filmde “Ahle Yar” adlı parçanın kullanımı oldukça anlamlı. Bu şarkıyı filmde kullanmanızın özel bir sebebi var mı?
O şarkıyı Binnur Kaya önerdi, Fatma Sancak’ın Instagram hesabında “Ahle Yar” şarkısını söylerken görmüş ve çok etkilenmiş. Bu şarkıyı filmde de kullanmak istedi. Videoda Fatma, şarkıyı söylerken Rıdvan onun yanaklarını okşuyor. Biz de filmde bunu birebir canlandırmak istedik.
Filmde Binnur Kaya’nın hem senarist hem de başrol oyuncusu olarak katkıları nasıl oldu? Onun varlığı, karakterin derinleşmesi ve hikâyenin gerçekçiliğini nasıl etkiledi?
Bu filmin hayata geçmesinin en büyük motivasyonu Binnur Kaya’dır. Senaryoyu yazarken hep onunla çalışmayı hayal etmiştim. Sağ olsun, senaryoyu okuduktan sonra projeyi sahiplendi ve birlikte geliştirdik. Her yazım sürecinde senaryoya öyle şeyler kattı ki karakterin derinleşmesini sağladı ve harika bir performans sergiledi.
Senaryonun bu kadar gerçekçi olması, ailelerle yapılan birebir görüşmeler sonucunda mı gelişti?
Evet Rıdvan’la ve Fatma ablayla başladık, sonra başka ailelerle de görüştük. Maddi imkânsızlıklar yüzünden iletişim kuramayan birçok aile çıktı karşımıza. Bundan çok etkilenerek senaryonun evrenini geliştirdik.
Bakım evleri ve destek mekanizmalarının yetersizliği hakkında ne düşünüyorsunuz? Ayşe’nin kardeşi Rıdvan’a karşı olan sabrı, bir noktada onu umutsuzluğa ve çaresizliğe sürüklüyor mu?
Kesinlikle. Ayşe, evlilik teklifini aldıktan sonra hayatında hiçbir şey başaramadığını düşünüyor. Kendi hayatını kurma hayalleri ortaya çıkıyor ve Rıdvan’dan kurtulmak istediğini düşünmeye başlıyor. Bu yüzden işte, kapıyı açık bırakıp gitmesini istiyor.
Filmde karakterin iç dünyasını bu tür küçük detaylarla mı işlediniz? Yastık sahnesinin de altını çizmek isterim. Bu sahneyle ne anlatmaya çalıştınız?
Evet, yastık sahnesi önemli bir andı. Ayşe o anda Rıdvan’ı öldürmeyi düşündü ama gerçekleştiremedi. Kurtulmayı düşündüğü bir andı bu, ancak içindeki duygularla baş edemedi.
Bu filmi bir sosyal sorumluluk projesi olarak görüyor musunuz? İzleyicilerden bu konuda nasıl bir tepki bekliyorsunuz?
Az önce de belirttiğim gibi Ayşe, bir sosyal sorumluluk projesi değil, bir film.. Ama şunu da diliyorum tabii; Ayşe’nin yaşadığı durumda olan insanlar, ailelerin bu filmi izlediğinde yalnız olmadıklarını ve anlaşıldıklarını hissetsin.
Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması kategorisinde ‘Ayşe’ filmiyle En İyi Yönetmen Ödülü, “Behlül Dal En İyi İlk Film Ödülü’nü kazandınız ve seyircilerden de büyük beğeni topladınız. Bu başarıyı nasıl değerlendiriyorsunuz? Yönetmenlik kariyerinizin bu aşamasında sizi neler motive ediyor?
Açıkçası, bu kadar fazla ödül beklemiyordum. Beni çok mutlu etti. Jürinin aldığım riskleri fark etmesi ve bunu ödüllendirmesi memnuniyet verici. Şu aşamada ödüller motive ediyor ve ikinci filmimi yapma konusunda bana yardımcı olacağını düşünüyorum.
Binnur Kaya, Ayşe filmindeki performansıyla En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü kazandı. Onunla bu projede çalışmak nasıl bir deneyimdi? Oyuncularınızla kurduğunuz yönetmen-oyuncu ilişkisi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Büyük bir şanstı benim için böyle büyük bir oyuncuyla beraber çalışmak. Özellikle karakteri benimsemesi ve hikâyeye verdiği katkılarla filme değer kattı. Oyuncularıma geniş alan vermeyi seviyorum. Onların katkılarını önemsiyorum. Bu da kendilerini sürece rahatça bırakmalarını ve filme daha daha fazla dâhil olmalarını sağlıyor. İşbirliğimizden memnun olmamızın sebebinin bu olduğunu düşünüyorum.
FİLMYÖN Özel Ödülü’nü kazanmak, yönetmenlerin birbirini değerlendirdiği bir ödül olarak oldukça değerli. Meslektaşlarınızın sizi bu ödüle layık görmesi hakkında ne düşünüyorsunuz ve bu sizin yönetmenlik bakış açınızı nasıl etkiliyor?
Özellikle Film-Yön Ödülü’nün gerekçeli kararı okunurken büyük mutluluk yaşadım. Gerekçesi olarak da beni ne kadar iyi anladıklarını duymak hoşnut etti. Meslektaşlarım tarafından anlaşıldığımı görmek umutlandırdı.
Gelecekte ne tür projeler yapmayı düşünüyorsunuz?
İkinci filmimin senaryosunu bitirdim ve bu Ağustos ayında çekimlere başlamayı planlıyorum. Bu sefer çok farklı, biraz daha renkli ve yaşanmış bir hikâyeden uyarlama olacak.
Cevaplarınız ve ilginiz için Fil’m Hafızası adına teşekkür ederim.