Toplumsal sinemanın önde gelen isimlerinden Lütfi Ömer Akad’ın göç üçlemesinden önceki ilk dönem filmlerinden biri olan Vesikalı Yârim Türkiye’nin gündemini ilgilendiren olayların arka planında gerçekleşen bir hikâyeye odaklanmaktadır. Toplumu ilgilendiren siyasal, politik ve ekonomik olayların ötesinde aynı toplumda yaşayan iki farklı hayat ve görüşün bir aşk hikayesinde kesişen yollarını merkeze alır. Toplumsal sorunlara farklı bir bakış açısıyla yaklaşan Akad, söz konusu filmde iki karakter üzerinden Türk halkının demografik yapısına değinir.
Ele aldığı konu bakımından imkânsız bir aşk hikayesine odaklanan yönetmen; kadın oluşu ve erkek oluşu ekonomik farklar, yaşam tarzı gibi öncüllerle destekler. Toplumun her kesimine hitap eden Vesikalı Yarim, baba otoritesinden aile kurumuna dek geniş bir yelpazeye sahiptir. İnsan ilişkilerinden eril kültürün eğlence anlayışına uzanan bu yapılanma, Sabiha ve Halil merkezli olarak ilerler. Yaşadığı çevreye ve döneme kayıtsız kalmayan Akad, Vesikalı Yarim filmiyle Türk sineması adına kült bir eser bırakır.
Bir pavyonda konsomatrislik yapan Sabiha, arkadaşlarıyla aynı mekâna eğlenmeye gelen Halil ile tanışır. İlk görüşte genç kadına aşık olan Halil sürekli Sabiha’nın çalıştığı pavyona gitmeye başlar. Bir süre sonra aralarında gelişen duygusal bağ aşk ilişkisine dönüşür. Ancak Halil’in evli olduğunun öğrenilmesiyle bu ilişki gittikçe imkânsız bir aşka evrilir.
Vesikalı Yarim, Akad’ın “Kent Üçlemesi” olarak anılan filmografisinin ilk filmidir. Sonrasında sırasıyla Kader Böyle istedi (1968) ve Seninle Ölmek İstiyorum filmleri (1969) bu listeyi izlemiştir. Ancak Türk sineması tarihinde Vesikalı Yarim önemli bir yer kaplamaktadır. Melodram tarzını sinema anlayışımıza kazandıran ilk film olarak anılmaktadır. Öte yandan müzik kullanımı bu filmde önemli bir farkındalık yaratmaktadır. Vesikalı Yarim’de neredeyse her sahnede tutarlı bir müzik bölümü vardır, şarkılar hikâyeye ve kurguya hizmet etmektedir. Seyirciyi oyalamak ya da dikkatini bir yere odaklamaktan ziyade Akad, müziğe sahne içinde rol vermektedir. Özellikle o dönem popüler olan Kalbimi Kıra Kıra şarkısı, Vesikalı Yarim ile birlikte anılır olmuştur. Kolektif belleğimize kazınan film, zamanla bir kült hâline dönüşmüştür.
Sabiha’nın iş arkadaşı Müjgan bir gün Halil’in evli doluğunu söylemek için eve geldiğinde hikâye doruk noktasına ulaşır. Halil’in bir türlü evli olup olmadığıyla yüzleşemeyen Sabiha, aslında duyacağı cevaptan korkar. Endişesi merakının önüne geçmiştir. Cehaletin getirdiği mutluluğu tercih etmek ister; ancak net bir cevap almamasına rağmen Halil’in evli olduğunu içten içe kabul etmektedir. Doruk noktasına ulaşan hikâye bir türlü çözüme kavuşamaz. Çünkü Sabiha karakteri ve yaşantısı nedeniyle ilk andan itibaren ikinci kadın olmayı benimsemiştir. Türk aile yapısında ve eril bakışta pavyonda çalışan, erkeğe görsel olarak hitap eden hiçbir kadın esas kadın olmamaktadır. Erkeğin eğlencesi ya da el kiri olarak görülen bu kadınlar Türk sinemasının sıkça başvurduğu yan karakterlerdir. Hep erkeğin boyunduruğu altında, metres ve ikinci kadın olmaktalardır. Jung’un aseksüel anne arketipinde bahsettiği gibi sadık eş, iyi aile kadınıdır ve cinsellikten azade ve muaftır. Tek ilgi odağı eşi ve çocuklarıdır. İlişkiyi yöneten değildir, pasiftir, erkeğin gölgesinde ve korumasında hayatına devam eder. Ancak evli olsun ya da olmasın bir erkeği cinsel açıdan aktif kılan her zaman arzulanan, seksüel çekiciliği yüksek ikinci kadındır. İkinci kadın yer yer femme fatale’dir.
Vesikalı Yarim, Sabiha’yı ikinci kadın olmasına rağmen esas kadın olarak temsil eder. Seyirci eline erkek eli değmeyen, namuslu bir konsomatristin hüznünü paylaşır. Karakterle bütünleşen izleyici kitle Sabiha’yı benimseyip bağdaşım kurar. Buradaki nüans Lütfi Ömer Akad’ın ve Türkan Şoray’ın sinematik başarısıdır. Ancak kültürel ve ahlâki değerleri yoğun olan Türk aile yapısı için Sabiha film boyunca tedirginlik yaratmaya devam etmektedir.
Hikâyedeki bir diğer çatışma da erkeğin temsilidir. Ataerkil sinema anlayışına ithafen seyirci ilk kez tekinsiz bir erkek karakteri ile tanıştırılır. Evini terk eden, alkol kullanan, pavyona giden, kırılma noktasını başlatan ilk olarak adamdır. Sabiha’nın vesikalı olsa da masum olması, kandırılıp aldatılması Halil’in kötücül eylemleriyle anlam kazanmaktadır. İlk andan itibaren imkânsız bir aşkın izine düşülür. Alışılmış Yeşilçam kodlarının aksine Vesikalı Yarim’de ilişkiye engel olacak üçüncü bir kişi ya da belalı bir âşık yoktur. Evlilik kurumunun kutsallığı ve Türk aile yapısının yüceltilmesi akabinde devam edilemeyecek bir ilişkinin sonlandırılması söz konusudur. Halil’in evli olduğunu öğrendiği için ayrılan Sabiha, bu hareketiyle bile masum bir karakter olarak anılabilmektedir.
Sabiha’nın film genelinde temsiline bakıldığında ilk dikkat çeken özellikleri gösterişten uzak ve doğal bir kadın olarak temsil edilmesidir. Ancak bu sadelik dış görünüş olarak değil çocuksu bir enerji kapsamında çözülmektedir. Sabiha ile ilk karşılaşılan sahnede sarışın, bakımlı bir genç kadın ile tanışılmaktadır. Bir sigara isteyip sigarasını dudaklarına götüren ve karşısındaki erkekten sigarasını yakmasını isteyen bir oyunculuk sergilenir. Akad, burada sinemasal dişil kodları kullanmaktadır. Sabiha’nın makyajlı yüzü ile karşılaşan seyirci bu sahnede gerçek olmayan bir Sabiha ile tanıştırılır. Seyirci bu Sabiha’nın gerçek olmadığının farkındadır. Birkaç buluşma daha yaşandıktan sonra ilişkiye başlayan Sabiha ve Halil, birbirlerine karşı daha yoğun duygular hissetmeye başlarlar. Türk aile yapısına daha uygun bir kıvama getirilen evcimen bir metresin hayatına dahil olunur. Halil, Sabiha’nın evine taşınmış evcilik oyunu başlamıştır. İşinden sevdiği adam uğruna ayrılan Sabiha böylelikle Halil’in korumasına ve çatısı altına girmiştir. Buradaki çatı ev Sabiha’ya ait olsa da metaforik anlamda erkek gücünü simgelemek için kullanılmaktadır. Adeta
namuslu, evine ve erkeğine bağlı bir Türk kadını temsiline dönüşen Sabiha, geçmişinden ve hayatından uzaklaşıp yeni bir gelecekle tüm hayatını Halil’e adamaya başlar. Birlikte mutfak dizip, yemek yapıp eğlenmeye giderler. Ta ki Halil’in maddi sıkıntı yaşamaya başlamasına dek bu aksiyon devam etmektedir. Kadın parası yemenin söz konusu olamayacağı eril sistem Halil’in maddi sıkıntılarıyla birlikte ilişkiyi çatırdatmaya başlar. Sabiha’nın bir kadın olarak maddi güce sahip olması onu şimdiye dek alışılmış birçok kadın temsilinden ayrıştırmaktadır. Er ya da geç kapital sistemin çarkını döndürmeye mecburlardır. Halil yeni bir manav tezgâhı açarak Sabiha ile geçimlerini devam ettirir; ancak Müjgan’ın aldığı sansasyonel haberi Sabiha’ya bildirmesiyle ilişkideki tek engelin maddi sıkıntı olmayacağı anlaşılır. Halil’in evli olduğu gerçeğiyle yüzleşmek istemeyen seyirci bu sahneden sonra Sabiha vizyonuyla filmi izlemeye devam eder. Yuva yıkan, evli erkeği baştan çıkaran, pavyonda çalışan bir kadın olmasına rağmen Sabiha uğradığı bu mağduriyet nedeniyle esas kadın mertebesine yükselmiştir.
Hikâyenin Türk seyirci kitlesi için tuhaf ve bir o kadar da tanıdık bir nüansının olması herkesi anlamaya çalışan empati duygusunun aktive edilmesiyle açıklanabilir. Hata yapmanın insanlar için olduğu gerçeği, ister kadın olsun ister erkek olsun önemli olanın pişmanlık duyup hatayı telafi etme çabasına indirgendiği bir çevrede gelişen hikâye, bu hususta Sabiha’yı ve Halil’i affeder. Affetmekle kalmaz kavuşamamalarına üzülür. Tek gerçeğin sürdürülebilir nikah akdi olduğuna inanılan Türk aile yapısına ve mutsuz birlikteliklere eleştirel bir yaklaşım geliştiren Vesikalı Yarim, film boyunca Sabiha’yı hem vesikalı hem de sevgiyle anılan yâr konumunda temsil etmektedir. Sabiha’nın “çok eskiden rastlaşacaktık” diyaloğu bu ilişkinin imkânsızlığını ve geçmişin pişmanlığını dile getirirken Halil’in “asıl şimdi yıktı beni ” diyaloğu filmi özetleyen en önemli iki cümle olarak ifade edilebilmektedir.
Vesikalı Yarim, filminde Sabiha merkezli olarak sevdikleri erkek uğruna kendi arzularından vaz geçen, her koşulda aile birliğine önem veren cefakâr, ahlaklı Türk kadını temsil edilmiştir. Sabiha’nın pavyon çalışanı ve belki de seks işçisi bir kadın olduğu bu film; kadınları korumak, acımak ve bir erkek tahakkümünde oldukları takdirde ancak düzgün bir hayat sürebileceklerini dolaylı yoldan empoze etmektedir. Sabiha sevdiği erkekten ayrıldıktan sonra eski işine geri dönmeye mecburdur. Hayata yeniden başlamaya gücü yoktur. Çünkü güç her zaman erkek vizöründen tanımlanan bir kavram olmuştur. Sabiha’nın ruh hâli İstanbul’un çarpık yerleşimi olarak resmedilmiş, kaotik, düzensiz bir manzarayla eşleştirilmiştir. İstanbul temsili, kendisine yâr olmayan bir kadın metaforuyla desteklenmiştir. İstanbul çekici, hayat dolu ve çok yönlüdür; ancak çoğu zaman imkânsız ve zordur. İstanbul geneliyle Sabiha’ya odaklanan son sahne, kadın ve mekân temsilini bu bağlamda yeniden birleştirmektedir.