Celeste ve Jesse birbirini sevip de ayrılan, hikâyeleri sinema izleyicisini dağıtan ne ilk ne de son çift. Yine de onları farklı kılan bir şeyler olmalı ki, izleyenlerde bıraktığı izi açıklayabilelim. Ve elbette biz onları, onlardan yola çıkarak da kendimizi anlamaya ve açıklamaya çalışırken dünyanın tüm Celeste ve Jesse’lerine de sonsuza dek mutluluk dileyelim.
Belki de suç, çocukken okuduğumuz hikâyelerde sonun, “Ve sonsuza dek mutlu yaşadılar”la çözüme bağlanmasıdır, kim bilir. Peri masallarına inanan kız çocukları bu nedenle yıllarca evliliğin bir son olduğunu düşündüler belki de. Ve evliliğin sadece bir başlangıç olduğunu gördüklerinde yepyeni bir mücadelenin içinde buldular kendilerini. Kadın cephesinde durum böyleyken erkek cephesinde de çok farklı değildi. Beyaz atlı prens kimi zaman prensesi almaya gelmedi, kimi zaman sevmedi, kimi zaman da attan beraberce düştüler. İşte Celeste&Jesse Forever (2012) bir “beraber düşüş” hikâyesi.
En yakın arkadaşlıktan sevgililiğe, oradan eş olmaya uzanan meşakkatli yol herkesi yorduğu gibi Celeste ve Jesse’i de yorar. Bir düzeltme; Celeste’i biraz daha fazla yorar. Celeste, onu hâlâ çok seven arkadaşının/kocasının (Celeste de aynen seyirci gibi Jesse ile birlikteliğini tanımlayamaz) hayatında hep olacağını düşündüğü için ayrılık kararı kendisini hiç üzmez, hayatlarında hiçbir şey değişmemiş gibi yaşar. “Mış gibi” yaşamaktan sıkılan taraf olan Jesse, zor ama gerekli görüneni yaparak hayatına -İngilizce tabirin literal çevirisiyle – “devam eder”. İşte tam bu noktada Celeste’in evrilme hikâyesi başlar. Yani Celeste&Jesse Forever (2012) aynı zamanda Celeste’in olgunlaşma hikâyesidir…
Celeste&Jesse Forever (2012) izleyicilerin The Age of Adaline (2015) ile hatırlayacağı 33 yaşındaki genç yönetmen Lee Toland Krieger’ın üçüncü uzun metraj filmi. Krieger filmle ilgili yaptığı bir söyleşide; senaryosunu yazmadığı bir filmi ilk defa çektiğini ancak filmde yer alan herkesin; yazarların, kendisinin ve oyuncuların “aynı filmi” yapmak istediklerini ve bunun işleri kolaylaştırdığını belirtiyor. Filmin senaryosunu Will McCormack ile birlikte kaleme alan isim filmin Celeste’ine hayat veren Rashida Jones. Yani Celeste&Jesse Forever (2012) bir kadın ve bir erkeğin kaleme aldığı bir kadın-erkek hikâyesi olmasıyla da benzerlerinden ayrışıyor.
Celeste, kaybettiği dostluğun ve aşkın yasını tutarken kendisiyle hesaplaşmasını da korkusuzca gerçekleştirir. Karşı tarafı suçlamak yerine içine dönen karakterimiz, hayatın seçimlerden ibaret olduğu klişesinin en canlı örneği olarak karşımızda durmaktadır. Bazı seçimlerin geri dönüşü yoktur ve canın yanma pahasına sonuçlarına katlanmak zorundasındır. Tüm bunlara karşın hayatın, arkasına gizlediği ellerinde ne tuttuğunu kestirmek zor olsa da biliriz ki hayat sadece düşüşlerle sınırlı değildir. İşte umut tam da bu gibi durumlar için gereklidir. Ve Celeste’i hayata tutunduran tam da budur. İyileşme, dönüşme ve bir gün daha iyi olma umudu.
Kendisiyle hesaplaşırken yıllarca biriktirdiği ve hiçbir işe yaramadığını anladığı kibrini de bir kenara bırakan Celeste, hiçbir maske olmaksızın gerçek duygularıyla baş başa kalır. Pişmanlığını, acısını, kaybının yasını derinlemesine yaşayan karakterimizin dönüşümünü izlerken, Jesse’in yeni hayatıyla ilgili bilgimiz Celeste ile ilerleyen sahneleriyle sınırlıdır. Jesse, gerçeklerle Celeste’den daha önce yüzleştiği için onun için yere iniş daha yumuşak gerçekleşmiştir ve odak noktası hayatına giren yeni sorumluluklarıdır. Celeste ile ilişkisinde edilgenleşen karakterimiz yeni evinin -en kaba tabirle- reisidir. Jesse, üstlenmeye hazır olduğuna inandığı yeni sorumluluklarıyla –ki sorumluluk alamamak Jesse’in Celeste ile olan evliliğinin en büyük handikapıdır- baş koyduğu yolda emin adımlarla ilerlemektedir.
Seyircilerin sıklıkla 500 Days of Summer’la (2009) karşılaştırdığı ve onun kadar çok sevdiğini ilan ettiği film, eğer ki gerçeklik arayışındaysanız sizi en az Tom- Summer ilişkisi kadar etkilemeye aday. Kişisel olarak Blue Valentine’la (2010) da benzer dinamikleri olduğunu düşündüğüm film, hayatla ilgili beylik laflar etmemesi ve umut tacirliği yapmadan umut vermesiyle benzer filmlerin düştüğü tuzağa düşmüyor.
Senaryoyu yazanlardan biri olan Rashida Jones, belki bunun da avantajıyla, başka bir Celeste olmazdı herhâlde diye düşünmemize sebebiyet veren bir performans sunuyor. Partneri Andy Samberg ise, Jesse’de kendisinden aşağıda kalmayan ölçülü, samimi ve etkileyici bir iş çıkartıyor. İkilinin ekran kimyalarının da fazlasıyla tutmuş oluğunu göz ardı etmemek gerekiyor.
En acı deneyimlerin en iyi öğretmenler olduğuna inananlardansanız şayet, vazgeçmek ve bırakmakla aranız iyi değilse ya da en yakın arkadaşınız sevgilinizse örneğin, Celeste&Jesse Forever’ı (2012) sevmemeniz çok olası değil. Gelin, beraber düşen ve ayrı ayrı büyüyen Celeste ve Jesse’i sevgiyle analım. Ve hâlâ beraber olan Celeste ve Jesse’lere sonsuza kadar mutluluk dileyelim.