Yirmi yılı aşkın bir süredir sinema yazarlığı yapan, Salkım Hanım’ın Taneleri ve Karışık Pizza filmlerinin senaristi Tamer Baran ile, sinema ve senaryo yazarlığı üzerine beğeniyle okuyacağınızı düşündüğümüz keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.
Öncelikle Bir Senaryo Yazmak isimli çalışmanızdan bir alıntıya değinmek istiyorum. Kitabınızda senaristlikle ilgili şöyle bir pasaj vardır: ”Takımları siz yaratmışsınızdır ama maçta oynayamaz, saha kenarından talimat veremez, hatta yedek kulübesinde bile oturamazsınız. Yeriniz tribünlerdedir.” Senaryo yazarlığı gerçekten bu kadar geri planda kalmayı mı gerektirir?
O ifade Türk sinemasıyla ilgili. Ülkemizde senaryo yazarının önemi yeterince kavranamadığı için filmin hazırlık ve çekim sürecinde senariste gerek olmadığı düşünülüyor. Holivud’da senarist filmin yapım sürecine de katılıyor, ki doğrusu budur, öyle olması gerekir.
Birçok senarist, yazma aşaması tamamlandıktan sonra senaryosunu filmi gerçekleştirecek kişinin yönetimine bırakmanın zorluğundan (hatta bunun adaletsiz bir durum olduğundan) bahseder. Sizin bu konudaki düşünceniz nedir?
Yönetmenlik ve senaristlik gerçekte birbirinden çok farklı işler, öncelikle hayatı farklı biçimde algılıyorlar, hikayelere de değişik açılardan yaklaşıyorlar. Çoğu senarist hikayesinin, karakterlerinin bütünüyle ilgilenir, sahneler arasındaki bağlantılara, karakterler arasındaki ilişkilere azami önemi gösterir ama sahnelerin görselliğiyle yeterince ilgilenmez. Yönetmen o hikayeyi görüntüyle anlatan kişidir, üstelik o işi yaparken ses, müzik, kurgu, oyunculuk gibi senaristin sahip olmadığı araçlarla çalışır. Haliyle yönetmen senaryonun etkisini çok artırabilir. Bu işin ideali her senaristin yazdığını kendi çekmeye çalışması değildir, iyi anlaşabilen, uyumlu çalışabilen bir yönetmen ve senaristin yan yana durabilmesi en mükemmel sonucu yaratır.
Amerikan sinemasında belirli senaristler vardır. Kimi edebiyat uyarlamalarında, kimi diyalog yazımında, kimi karakter yaratımında ustalık kazanmıştır ve projenin ağırlık kazanan tarafına göre tıpkı bir görüntü yönetmeni, bir sanat yönetmeni gibi tercih edilirler. Türk sinemasını da dahil edebileceğimiz Avrupa sinemasında ise senaryoda daha çok yönetmenin parmağının olduğunu ya da kemikleşmiş yönetmen-senarist bileşimlerinin tercih edildiğini görüyoruz. Bu iki durumu olumlu ve olumsuz yanlarıyla nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu soru sinemanın yapımıyla ilgili geliştirilmiş iki temel tarzın senaristlerin alanına yansıma biçimiyle ilgili. Amerikan sineması yapımcı ağırlıklı çalışır, projenin/filmin sahibi odur ve genellikle senaryoyu alır (veya siparişle yazdırır) ve onu en uygun biçimde yönetebilecek kişiyi bulur. Avrupa sineması ise ağırlıklı olarak auteur sistemiyle çalışır, orada aslolan bir kişinin (yönetmenin) filmin tüm aşamalarında düşüncelerini hayata geçirmesi, örneğin kurgunun da onun arzu ettiği biçimde yapılmasıdır. ABD’de yönetmen tabii ki senaryoya katkıda bulunur, ama her konuda son söz sahibi yapımcıdır… Senarist açısından bunlardan birinin tercih edilmesi ille de gerekmiyor, birbirlerinden üstün ya da aşağı değil, sadece farklı çalışma biçimleri bunlar… Her iki çalışma biçiminde de senarist açısından önemli olan yapımcı ve yönetmenle uyum içinde çalışabilmesidir.
Eserleriyle dünya çapında okunan önemli yazarlarımız olmasına karşın Türk sinemasında edebiyattan sinemaya uyarlanan film sayısının oldukça az olduğunu, bu yapıtların daha çok dizi sektöründe hayat bulduklarını görüyoruz. Bu durumu nasıl yorumluyorsunuz?
Bu durumun temel nedeni bence sinema filmi üretenlerin refleksinin zayıf oluşu. Sektörümüzün durumunu değerlendirmeye çalıştığım “Ateş, şofben ve sinemamız…” ve “Hikaye cenneti ve sektör refleksi” başlıklı makalelerde bu konuyu irdelemiştim, filmlerle seyirci ve filmlerle ülke/toplum gündemi arasındaki bağın zayıf olduğunu düşünüyorum.
Son yıllarda yapılan Türk filmlerinde sizi çok etkileyen, başarılı bulduğunuz karakterler hangileri oldu?
Genellikle etkileyici karakterlere başarılı filmlerde rastlanıyor. Çünkü bir karakterin güçlü olabilmesi için filmin senaryosunun çok iyi yazılması lazım. Başarılı filmler de ancak iyi senaryolardan çıkabildiğine göre, bu sorunun en kısa yanıtı, “son yıllarda dikkat çeken, öne çıkan tüm filmlerimiz” biçiminde olabilir. “Çoğunluk”tan “72. Koğuş”a, “Babam Ve Oğlum”dan “Bir Zamanlar Anadolu’da”ya kadar bir dizi film hem inandırıcı ve güçlü karakterleriyle, hem de o kişilikleri canlandıran oyuncuların başarısıyla dikkat çektiler. Sadece son yıllarla sınırlandırmazsak, beni çok etkileyenler, aynı isimli filmdeki Muhsin Bey, “Salkım Hanımın Taneleri”ndeki Durmuş ve Levon, Metin Erksan’ın “Gecelerin Ötesi”ndeki ana karakterler, “Suçlular Aramızda”daki Mümtaz, “Umut”taki Cabbar, “Masumiyet”teki Bekir, “Ulak”taki Zekeriye ve Akad ustanın “Anadolu Üçlemesi”nde Hülya Koçyiğit’in canlandırdığı karakterler, özellikle “Gelin”deki Meryem.
Daha önce Karışık Pizza filminin senaristliğini sizin gibi sinema yazarı olan Uygar Şirin’le paylaşmıştınız. Bir meslektaşınızla böyle bir ortaklık yapmak nasıl bir deneyimdi? İleride yeniden bunun gibi işbirliklerinde bulunmayı düşünüyor musunuz?
Uygar çok zeki, hayli duyarlı, son derece donanımlı ve gülmece duygusu çok gelişmiş biridir, sadece “Karışık Pizza”da değil, bir TV dizisinde ve filme dönüşemeyen başka senaryolarda da birlikte çalıştık, hepsi çok keyifli ve ikimizi de çok geliştiren süreçler oldu. Zaten Uygar’la senaryolardan önce Sinema Gazetesi ve Antrakt‘ta birlikteydik. İlle de başkalarıyla birlikte çalışmak gibi bir derdim yok ama bir gün Uygar kadar uyumlu çalışabileceğim başka biriyle karşılaşabileceğimi umuyorum, çünkü o tad hala damağımda.
Birçok sinema yazarının senarist, yönetmen gibi vasıflarla da sinemanın içinde yer aldığına şahit oluyoruz. Bir sinema yazarının, içeriğinde katkısının olduğu bir filme yönelik değerlendirme yazısı hazırlamasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Böyle bir durumda yazarın objektifliği inandırıcı olabilir mi?
Bu o yazarın kişiliğiyle, hayata bakışıyla ilgili bir durum. Kendisinin sürecinde hiç yer almadığı filmlerle ilgili özellikle olumlu yazılar yazıp bundan kendine çıkar sağlamaya çalışan sinema yazarları da var, film kimin olursa olsun objektif kalmaya çalışanlar da. Yazarın ahlakı neyse, yazısının hedefi de o kadar oluyor.
En çok ilgi gören yazılarınız başında İnsanlardan Büyülen isimli çalışmanız geliyor. Benim de belirli aralıklar yeniden okuduğum ve senaryo yazarlığının ötesinde genel anlamda yazarlıkla ilgili olduğunu, hatta bir çeşit felsefi yönlendirme olduğunu düşündüğüm, çok sevdiğim bir yazıdır. Sizce bu çalışmanızı daha ayrıcalıklı kılan şey ne olabilir?
Teşekkür ederim, yazıyı bu kadar beğenmeniz beni sevindirdi… Sorunun cevabı yazının giriş cümlesinde saklı: “Yürekten çıkmayan yüreği vurmaz”… Sanırım o yazı benim kendime söylediklerimden oluşuyordu, özellikle “Onlara kendini anlat, en çok bundan etkilenirler” cümlesiyle başlayan son bölüm.
İlk Kurşun ve Saksı isimleriyle filme çekilmeyi bekleyen iki senaryonuzun olduğunu biliyoruz. Bu projelerle ilgili gelişmeler nasıl ilerliyor? Bizlere kısaca bu iki senaryodan bahsedebilir misiniz?
1970’lerdeki yaşantıya, eski filmlere, eski şarkılara, ama daha önemlisi eski ahlaka ve hayat algısına selam duran “Saksı”, bir romantik komedi filmi. Yapımcısı Ersan Congar (Bir Film)… “İlk Kurşun” ise bireysel silahlanma ana temasını liseden yeni mezun bir genci odağa alarak işleyen bir dram-gerilim… Her iki senaryonun da bu yaz çekilmesi için çalışmalarımızı son hızla sürdürüyoruz.
Son olarak, Tamer Baran neden artık SİYAD üyesi değil?
Senaryolarım çıkmaya başlayıp da Sender üyesi olduğumda SİYAD benim üyeliğime son vermişti. Şimdi tekrar başvursam ne derler bilmiyorum.
Fil’m Hafızası okurları için eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Sitenizi ilk gördüğümde çok şaşırmıştım, çok kapsamlı, ciddi emek harcandığı belli olan bir iş. Okul gibi… Gerek siteyi hazırlayanların, gerekse takipçilerinin hem eski, hem de kendi kuşaklarının çok ilerisinde, hayli birikimli insanlar olduklarını düşünüyorum. Siteniz ülkenin ve sinemamızın geleceğine ilişkin umutlarımızı tazeliyor.
Güzel düşünceleriniz ve bize vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederiz. Yeni projelerinizle ilgili gelişmeleri heyecan içinde takip ediyor olacağız.
Tamer Baran’ın Blog Sayfaları:
http://manalifilmler.blogspot.com/
http://tamerbaran.blogspot.com/