Şiddet doğuştan mı gelir, yoksa öğrenilen bir gerçeklik midir? Temelinde, korku etmeninin gün yüzüne çıkması ve olası bir farkındalık anında, uyarıcıya verilen tepkinin (korkunun) pasifize edilmesini sağladığı düşünülür. Şiddet; bir ifade biçimi ve ne yazık ki bireyin kendisini veya bir başkasını savunma yolculuğudur. Daha çok kendini ifade edemeyen, psikososyal evrelerinde gelişim bozukluğu yaşamış ve bireylik yetisine erişememiş vakalarda şiddete sıklıkla rastlanır. İnsan, kendisini ifade edemediği takdirde eliyle, koluyla ve diğer kas sistemlerinin tabii olduğu uzuvlarıyla iletişim kurar. Eğer kurmuş olduğu bu iletişimde anlaşılmazsa ya da anlaşılmadığını düşünürse, tepkisini şiddete yöneltir. Bu, tarihsel gelişim evresinde de böyle olmuştur. Devinim, Homo Sapiens’in iletişim modelidir. İnsan olmanın anatomisinde şiddet eğilimi vardır denilebilir. Ancak, şiddetin uygulanabilmesi için genel geçer nedenlere sahip olmak gerekir. Nefsi müdafaa, çoğu zaman şiddet sınıfına girmediği gibi suç olarak da sayılmayabilir. O hâlde şiddet; içinde bulunulduğu duruma göre değişkenlik gösterebilen bir olgudur. Tepkiyi ise olayın zamanı belirler. Şiddete maruz kalınır. David (Dustin Hoffman) karakterinin göstermiş olduğu tepki tam da bu yargıyı destekler niteliktedir. Yapmış olduğu her şeyde mecburdur.
Şiddet İle Beraber Gelen Arınma Ve Haz Duygusu
“Eve nasıl döneceğimi bilmiyorum.
Sorun değil, ben de bilmiyorum.”
Astral matematikçi olan David (Dustin Hoffman), gökcisimlerinin olası iç yapıları ve radyasyon karakteristiklerinin etkilerini araştırmak için burs alır. Üzerinde çalıştığı kitabı bitirebilmek ve araştırmalarını sakince yürütebilmek amacıyla, karısı Amy’nin (Susan George) doğup büyüdüğü Wakely kasabasına yerleşir. Amerikalı biri için Wakely, son derece muhafazakâr ve kendi hâlinde sakin bir kasabadır. Dışa dönük bir topluluk değildir. Oysa aynı tarihlerde, Amerika’da birçok şiddet gösterisi ve yıkıcı olaylar yaşanmaktadır. Eve henüz yeni taşınan genç çift, tadilat için, üç kişilik bir işçi grubu ile anlaşır. Ancak işçilerden biri olan Charlie (Del Henney) ile David’in eşi Amy’nin gençlik yıllarında duygusal bir beraberliği olmuştur.
David’in diğer kasaba erkeklerine benzemeyen tavır ve davranışları kısa zaman içinde bölge halkı tarafından alay konusu olmaya başlar. Tamir için sürekli evin yakınlarında bulunan işçiler, bir süre sonra Amy ve David’i taciz eder. Genç çift, voyörizmin yükseldiği, mahremiyetin durmaksızın ihlâl edildiği bir durumun içine sürüklenir. Amy’nin işçilerden rahatsız olması ve eski sevgilisinin tehditkâr bir duruma gelmesi David için sorun değildir. Çünkü o, her türlü çözüm için mantık ve akıldan yanadır. Bu tavrı Amy’nin arzuladığı “erk” olgusuna tekabül etmemektedir.
Straw Dogs (1971), şiddeti estetize ederek sunumunu gerçekleştirir. David’in evini basan öfkeli kalabalıkla aralarındaki münasebet, bir süre sonra fiili eylemlerin çok daha ilerisine taşınır. Şiddetin ötesinde artık iki güruh arasında kaosun boyutu artar ve psikolojik bir savaş başlar. Mücadelenin başladığı anda David, saldırgan kalabalığı bastırmak için yüksek sesle bir İskoç Gayda müziği açar. Müzik, ritmik olarak yükseldikçe, kavga sahnesi görsel bir şölen hâlini almaya başlar. Şiddetin estetiği müzikle birlikte ruh bulmuştur. Hareket ve devinim, birbirini ses aksına uygun bir şekilde takip eder. Yönetmenin amacı; seyircide baskı oluşturarak onları kontrol altına almak olarak düşünülebilir. İçinde bulunulan ortamın kasveti nedeniyle hem ruhsal hem de fiziki olarak bir an önce sahnenin sona ermesi beklenir ve sakinliğe ihtiyaç duyulur. Öyle ki her bir sekans, ayrı ayrı izleyicinin algısını yönetmeye odaklanmıştır ve sinir bozucudur.
Seni Hep Korurdum, Hatırlıyor Musun?
Filmin açılış sekansına eşlik eden çan sesi, izleyiciyi olası bir tehlikeye karşı, henüz olaylar başlamadan usulca uyarmaktadır. Hemen akabinde Amy ile karşılaşan seyirci, ilk olarak özne ile kadın bedeni olarak tanışır. Amy, iç çamaşırı giymeyi reddeden, teşhirci ve taşralı bir genç kadın imajı sergilemektedir. Yabancı oldukları her hâllerinden belli olan David ve Amy, kasaba halkının rahatsız edici bakışlarına maruz kalır. Bu sahnede yönetmenin, Amy’nin üzerinde tercih ettiği renk beyaz bir kazak olurken; ilerleyen sahnelerde tehlikeyi başlatacak olan Charlie, siyah bir palto ile kadraja dâhil olur. Bir süre sonra Amy’e “Seni hep korurdum, hatırlıyor musun?” diye soran Charlie, David’in yetersizliğini onun dış görünüşüne bağlı olarak sezinler ve bir göndermede bulunulur.
Aslında, Wakely halkı için yabancılar bir tehdit oluşturmamaktadır. Aksine halk, yabancılar için bir tehdit hâline bürünür. Çünkü; şehirli bir erkeğin kibarlığı ve naif davranışı, kasaba sakinleri tarafından gülünç karşılanmaktadır. Bunun nedeni böyle bir karaktere, çoğunluğun yabancı olmasıdır ve kendilerini bu karakterle özdeşleştirememeleridir. David, onlardan biri değildir ve aslında onlar gibi olmaya da niyeti yoktur. Direnebildiği kadar sakinliğini korumaya devam eder. Çünkü; saygın bir bilim insanı, sıradan insanlar olarak isimlendirilen “halk” topluluğu gibi, beklenenin akabinde olağan, basit davranışlarda bulunmaz. Liderlik vasfı taşır. Ancak eril halk, David’in meyhanede vermiş olduğu siparişle bile alay edip, onu küçümseyecek kadar seviyesiz zevklere sahiptir. Erkekliğin sert içki içmeye ve şiddet seviyesine bağlı olarak ölçüldüğü bir sistemdir bu.
Mizojinist Yaklaşım
“Sen zeki bir kadınsın. Pek aptal değilsin.”
Amy karakteri, ana akım izleyiciyi yakalayan özelliklere sahiptir. Çünkü Amy, hem güzel hem de pasiftir. Fazla zeki bir kadın olmaması sebebiyle bir erkek gözlemci için tehdit oluşturmaz. Erkeğin gelişim hırsı ve akademik başarısı altında ezilmiş taşralı bir kadındır, üstelik kocası tarafından yetişkin gibi olamamakla suçlanır.
David ve aralarında Charlie’nin de bulunduğu işçilerin ava gittikleri sahne, özellikle Amy için tasarlanmış gibidir. Avcılık, metaforik olarak hem eril düzeni hem de tehlikenin adım adım yaklaşmakta olduğunun bir sinyalidir. Amy evde yalnızdır ve kocasının dönmesini bekleyen sıradan bir kadın olarak resmedilmiştir. İşçilerin planladığı saldırı senaryosu kusursuzca işlemeye başlar. David evden uzakta ilk avlanma macerasını deneyimlerken, planın bir parçası olduğundan habersizdir. Charlie’nin istismarına maruz kalan Amy, tecavüz sahnesinde göstermiş olduğu tutarsız tavır ve eski sevgilisini net bir şekilde reddetmeyip çekimser davranması birçok kadın izleyiciyi rahatsız etmiş, feminist grupların eleştirisine zemin hazırlamıştır. Çünkü; aslolan bir tacizdir, ancak kadın o kadar tutarsız gösterilir ki bu istismarı onaylamak zorunda bırakılmıştır. Burada tartışılması gereken konu, Amy’nin başına gelen bu olayın bir haz unsuru olarak seyirciye yansıtılması ve Amy’nin zevk alan bir pozisyonda yansıtılmasıdır. Sam Peckinpah’in o dönem çıkan birçok haberde adından “Kadın Düşmanı” olarak bahsedilmesi de yargıyı destekler niteliktedir. Amy’nin, David’e yaşananlar hakkında hiçbir şey söylememesi, bir hak arayışı ya da isyanda bulunmaması, susup öç almayı reddetmesi, kadınların toplumdaki yerini yeniden kendini sorgulatır.
Sam Peckinpah, kült sınıfına giren 1971 yapımı Straw Dogs filminde, tam da şiddetin anatomisini sert bir gerçeklikle çarpar yüzümüze. Ancak öyle bir ustalık işi çıkarır ki ele alınan konunun desteklendiğini mi, yoksa “şiddet kesinlikle kötü bir şeydir, uzak durun” mu denildiğini net bir şekilde anlayamayız. Dustin Hoffman’ın seyircilerden tam not aldığı filmin geniş çapta bir kitleyi olumsuz etkileyebileceği düşüncesiyle, yaklaşık 1984-2002 yılları arasında gösterimine onay verilmemiştir. David’in sonlara doğru göstermiş olduğu karakter değişimi filmin en güçlü kurgusal hareketlerinden biri olmuştur.
bunun bir de ferdi özbeğen-banu alkan’lı versiyonu vardır ki evlerden ıraktır.