Yalnız geçirdiğim gecelerde, mükemmelliğin estetiğini düşünmeye başlamıştım. Doğada “mükemmel” olan bir şey var mıydı? Ya da ben kimdim ki mükemmeli arıyordum? Bunca kusurum varken üstelik.
Woody Allen (Yan Etkiler Kitabından)
Woody Allen… Sinema tarihinin gelmiş geçmiş en üretken yönetmenlerinden biri. Neredeyse her yıl çektiği filmlerin yanı sıra, yakın zamanda izleyicisi ile buluşmaya hazırlanan Crisis in Six Scenes dizisinin de yaratıcısı. Esasen onu anlamak çoğu zaman oldukça güçtür. Tamamen kendine özgü filmler çeker, kadınlarla yaşadığı problemlerle gündeme gelir, ancak her daim de güldürmeyi başarır.
Film henüz başlar başlamaz kendini cazın eşsiz tınısına bırakıyorsa ve sımsıcak sinematografisiyle izleyenlerine merhaba diyorsa, o film büyük ihtimalle Woody Allen filmidir. Genellikle kadın-erkek ilişkisinin çıkmazına eğilen Woody Allen, bu filmlerin bazılarında başrolü de üstlenmiştir. Ancak onu kitlelere tanıtan şüphesiz zekâsını her daim hissettirdiği senaryoları ve kendine has anlatımı olmuştur.
Çoğu zaman onu varoluşun bitmeyen sancısına saplanıp kalmışken görmek mümkündür. Bunu filmlerine yansıtmasıysa öylesine vurucu bir şekilde gerçekleşir ki ilk 5 dakikadan sonra Woody Allen’a saygı duymamak imkânsız hâle gelir. Onun filmleri, büyük bir güldürünün altından sorgulayıcı bakış açısını da beraberinde getirir. Bununla da kalmaz, ikili ilişkilere ve entelektüel sınıfa eleştirisini her zaman rahatlıkla yapar. Ne var ki son yıllarda çektiği filmlerin kalitesi ise iyiden iyiye tartışma konusu olmuş durumda. Bu yüzden usta yönetmenin destansı anlatımıyla hâlâ hafızalarımızda yer eden 10 filmini sizler için derledik. Karşınızda kemik çerçeveli gözlükleriyle sinemanın dâhisi, Woody Allen.
Deconstructing Harry (1997)
Harry Block isimli ünlü bir yazarın ilham arayışına eğilen Deconstructing Harry (Yaramaz Harry), Woody Allen sinemasının en eğlenceli filmlerinin başında yer alıyor. “Odağını kaybeden adam” deyişini sinema literatürüne bu filmde kazandıran usta yönetmenin kendi hayatından pasajlara da Deconstructing Harry içinde rastlamak mümkün. Harry’nin eski eşleri, sevgilileri ve daha niceleriyle yaşadığı iletişimsizliklere şahitlik ettiğimiz film, hunharca gülmek isteyenlere özellikle tavsiye edilir.
Play It Again, Sam (1972)
“Bu Woody Allen filmi değil ki” diyenleri duyar gibiyim. Aksine Play It Again, Sam tam bir Woody Allen filmidir. Belki usta sinemacı bu filmde yönetmen koltuğunda yer almıyor, ancak senaryosunu yazıp; başrolü oynaması eseri tam anlamıyla bir Woody Allen filmi yapmaya yetiyor. Defalarca kez tiyatro sahnelerine de uyarlanmış bir oyun olan Play It Again, Sam adeta sürreal yapısıyla dikkat çekiyor. Eşinden yeni ayrılan Allan’ın (Woody Allen) arkadaşları tarafından yeni kadınlarla tanıştırılma sürecine eğilen filmi ilginç kılansa, Allan’ın bilinçaltının vücut bulmuş hâli Humphrey Bogart . Düşünsenize, en sevdiğiniz filmin en sevdiğiniz karakteri yanı başınızda ve hayatınıza dair size akıl veriyor! Woody Allen sinemasının fantastikliğini sonuna kadar hissedeceğiniz Play It Again, Sam’in yönetmen koltuğunda ise Herbert Ross oturuyor.
Match Point (2005)
Woody Allen sinemasının en farklı filmlerinden biri Match Point’tir desek hata etmiş olmayız. Kadın erkek ilişkisinden filizlenen büyük bir gerilimin yer aldığı hikâye, pek güldürmeyen, hatta ciddi havasıyla yönetmenin filmografisinde çok başka bir yere sahip. Aşk mı yoksa servet mi, ikilemini başından sonuna dek hissettiren film, Woody Allen’ın tamamını Amerika dışında çektiği ilk filmi olmasıyla da özel bir yere sahip. Başrollerini Rhys-Meyers, Scarlett Johansson, Emily Mortimer paylaştığı Match Point vizyona girdiği 2005 yılının en çok ses getiren filmlerinden biri olmayı başarmıştır.
Hannah and Her Sisters (1986)
Dram ile eğlencenin oldukça başarılı bir şekilde harmanlandığı Hannah and Her Sisters, üç kız kardeşin kendi özel hayatlarındaki problemlere eğilmektedir. Tüm ailenin imrenen gözlerle baktığı Hannah, hayatta oldukça başarılı olmuş bir kadındır. Ne var ki kendi içerisinde durum hiç de öyle değildir. O, her ne kadar filmde mükemmeli temsil eden bir kadın olsa da aldatılmaktan kurtulamamıştır. Nitekim ortanca kardeş Holly’in de Hannah’ın eski kocasıyla flört etmesi, olayın tuzu biberi olmuştur. Woody Allen’ın çarpık ilişkileri konu edindiği filmi, entelektüel dünyaya getirdiği eleştiriyle de ön plana çıkıyor.
Zelig (1983)
Sinema tarihinin en nev’i şahsına münhasır karakterlerinden olan Zelig ile tanışmaya hazır mısınız? 1920’lerin Amerika’sında yaşayan Leonard Zelig, hiçbir insanoğlunda olmayan bir özellik ile tanıştığı kişilerin karakteristik yapılarına bürünebilmektedir. Bir nevi bukalemundur o. Woody Allen’ın, sahte haber görüntüleriyle birlikte belgesel tadında anlattığı filmi Zelig, bu ilginç yapısına ek olarak izleyenlerine oldukça büyük kahkahalar vadediyor.
Manhattan (1979)
Woody Allen ve Dieane Keaton’un Brooklyn Köprüsü’nün altında verdikleri poz ile hafızalardaki yerini koruyan Manhattan, Woody Allen sinemasından alışık olduğumuz şekilde yine bir entelektüel bunalımı odak noktasına alır. Ünlü yazar İsaac Davis’in Manhattan’ı anlatacağı kitabına hazırlanma süreci tabii ki birçok dış etmeni de beraberinde getirecektir. Artık lezbiyen olan eski karısının Isaac ile yaşadıklarını tüm çıplaklığıyla kitaplaştırmasıysa olayları eğlenceli bir duruma sokar. Nitelikli bir romantik komedi olan Manhattan, siyah-beyaz anlatısıyla da bir hayli dikkat çekmektedir.
The Purple Rose of Cairo (1985)
Fantastik bir Woody Allen filmiyle daha karşı karşıyayız. Düşünsenize, en sevdiğiniz filmin başrol oyuncusu ekrandan dışarı fırlıyor ve elinizden tutup sizinle birlikte sokaklarda gezmeye çıkıyor. Tabii bu sırada onun oynadığı filmin içindekiler de “şimdi ne yapacağız” diye birbirlerine sorup duruyorlar. Çıkış noktası bir hayli ilgi çekici olan The Purple Rose of Cairo, temelini bu sıra dışı konuya bağlasa da aşkın masumane tarafına dokundurmaktan geri durmuyor. Başroldeki Cecilia’nın heyecanına an ve an tanıklık ettiğimiz film, izleyenlere oldukça spesifik bir anlatı vadediyor.
Vicky Cristina Barcelona (2008)
Biraz da Barselona’nın şairane atmosferine göz atmaya ne dersiniz? Woody Allen’ın sıra dışı bir ilişki yapısını konu edindiği filmi Vicky Cristina Barcelona, bir yandan Katalonya’nın bu leziz şehrini bir başrol hüviyetine büründürürken bir yandan da odak noktasına aldığı karakterler vesilesiyle aşka farklı bir perspektiften yaklaşıyor. Vicky ve Cristina’nın tatil için gittikleri Barcelona’da Juan Antonio ile tanışmasıyla başlayan olaylar silsilesi, hikâyenin sürprizlere açık yapısıyla harikulade bir seyirlik sunuyor. Woody Allen’ın, belki de tüm filmografisindeki en iyi soundtrack seçimlerinden birini yaptığı film, özellikle başrolde yer alan Penelope Cruz, Scarlett Johansson ve Javier Bardem’in üst düzey oyunculuklarıyla daha da değerli bir hâl alıyor.
Midnight in Paris (2012)
Bu filmde kimler yok ki… Salvador Dali, Ernest Hemingway, Luis Buñuel ve daha niceleri. Woody Allen kamerasını bu kez sanat dünyasının en şaşalı günlerini yaşadığı 20’lerin Paris’ine çeviriyor. Hem de bunu yaparken işin içine kattığı “zamanda yolculuk” sosu ile hikâyeyi oldukça ilginç bir hâle getiriyor. Midnight in Paris yalnızca sürreal yapısıyla dikkat çeken bir film değil. Aksine oturmuş senaryosu ve tadında seyreden mizahı ile de izleyenlerin kalbinde taht kuran bir film. Özellikle farklı sanat dallarına ilgi duyanların bu filmi kaçırmaması şiddetle tavsiye edilir.
Annie Hall (1977)
Esasen Annie Hall hakkında ne söylesek az kaçacaktır. Woody Allen’ın kendi hayatından izler taşıyan bu yapım, usta yönetmenin New York’a olan hayranlığını ve kadınlara karşı olan zaafını tescillediği film olarak da bilinir. Tabii ki, Annie Hall yalnızca bununla sınırlı kalmıyor. Aynı zamanda dur durak bilmeyen temposu ve entelektüel diyalogları ile de romantik komedi sınıfına yeni bir soluk getiriyor. Woody Allen’ın başrolü dönemin en güzel kadınlarından ve ilk eşi Dieane Keaton ile paylaştığı film, zekâ dolu anlatısıyla sinema tarihinde eşsiz bir yere sahip.
…ama kanımca çok önemli iki allen filmini atlamışsınız: “bullets of broadway” ve “radiodays” özgün, öznel ve sözü olan iki filimdir. listenizdeki bir iki filmin (adını vermeyeceğim) yerini rahatlıkla alabilirler. ahmet önel