Dünyanın en kalabalık ülkesi olan Çin Halk Cumhuriyeti, globalleşen dünyanın etkileşimi ve bitmek bilmeyen mücadelesi içerisinde oldukça etkili bir rol edinmiş olsa da, gelişimin kaçınılmaz sonuçları sebebiyle oldukça belirgin sorunlar yaşamaktadır. Dünyayı besleyen bir fabrika gibi çalışan Çin, Batı ile etkileşiminin bir sonucu olarak bir yandan kültür emperyalizmine maruz kalmış, bir yandan dış talebi karşılamak ve ülke içindeki devasa nüfusunun ihtiyaçlarını gidermek için kimi kentsel felaketleri göze alarak girişimlerde bulunmuştur.
Ülkenin yakın tarihindeki en trajik kentsel meselelerinden birinin kaynağı, Yangtze nehri üzerine yapılmış olup Three Gorges Dam adı verilen dünyanın en büyük hidroelektrik santralidir. İlk fikirleri 20. Yüzyılın başlarına kadar uzansa da projelendirme aşaması çok sonra gerçekleştirilebilen bu baraj, inşasından tam kapasiteyle çalışmaya başlamasına kadar geçen süreçte yükselen nehir suları sebebiyle birçok şehrin sular altında kalmasına ve iki milyona yakın insanın göç etmesine sebep olmuştur. Çin’in altıncı kuşak sinemacıları arasında anılan önemli yeteneği Jia Zhangke, Altın Aslan ödüllü 2006 yapımı Still Life (Filmin orijinal adı olan Sanxia Haoren, “Three Gorges’ın güzel insanları” anlamına gelmektedir) filminde kamerasını bölgeye çevirip adım adım sulara gömülen hayalet şehirlerin ve göçmek zorunda kalan talihsiz insanların yaşamlarına tanıklık etmemizi sağlamıştı.
Still Life, on altı yıl önce ayrıldığı eski karısını ve kızını görmek için Three Gorges şehirlerinden Fengjie’ye gelen maden işçisi Sanming ve iki yıldır evine uğramayan kocasını bulmaya çalışan hemşire Shen Hong’un eşliğinde bölgedeki son yaşam kırıntılarına odaklanır.
Elinde batık şehre ait eski bir adres ile Sanming, kadının akrabalarından birine ulaşır ve eski karısıyla buluşabileceği günü beklemeye başlar. Bu bekleme süresinde Fengjie’nin yakında sular altında kalacağından yıkılması gereken atıl binalarında çalışanların arasına katılır. Sanming böylece bölgenin yaşamına ortak olur, aklında eski karısı ve kızı, karşısında yükselip her şeyi yutacak koca bir nehir ve çevresini saran moloz yığınları ile bölgenin yıkım sürecinin sıradan bir aktörü haline gelir. Sanming eşliğinde tanıdığımız insanlar da bu trajik sürecin değersizleştirilen ögeleri olarak resimde yer alıp yok oluşun ne menem bir şey olduğunu hissetmemize yardımcı olur.
Sanming ile yolları kesişmese de aynı bölgede dolanan ve kocasını bulmaya çalışan Shen Hong ise bu atıl bölgenin sıradan insanlarının yaşamına Sanming’e nazaran daha ziyade bir seyirci olarak katılır. Three Gorges Dam’in çalışanlarından olan kocasına ulaşma sürecinde bulunduğu ortamlar, bizi bu projeden zarar görmüş ve çaresizce haklarını arayan insanların arasına sokar, kimi zamansa Sanming gibi bölgenin yegane çalışanlarından olan bina yıkıcılarının arasında dolaştırır. Shen Hong’un varlığı ve arayışıyla birlikte bölgenin durumu başka yönlerden de görünür kılınır.
Sanming ve Shen Hong’un hikayeleri paralel bir kurgu içerisinde sunulmaz. Sanming eşliğinde başlayan film, gerçeküstü bir sahne ile ustaca Shen Hong’un hikayesine bağlanır ve bir süre sadece kadını takip eder. Kocasını arama sürecinde duyduğu spekülasyonlar, adamın ulaşılmamak için verdiği hatalı telefon numaraları ve bilinmezlerle geçen iki yılın ardından karşı karşıya gelen ikili boşanma kararı alır ve kadın evine geri döner. Shen Hong’un biten serüveni ardından tekrar Sanming’i odağına oturtan film, birbirlerine tekrar kavuşan çiftin yeniden evlilik kararı almasıyla yeni bir kapı açar.
Still Life, bir yıkım alanının odağında yer aldığı ve temel olarak mekanın geçiciliğine-yok oluşuna-yok edilişine dair bir film olması sebebiyle bu mekanlarla kurmaya çalışacağımız bağ için elde kalan yegane veri haline gelmiştir. Mekanlarla iletişime geçebileceğimiz tek yol, kameranın kaydettikleri ile oluşan bir temsil, mekanın yok oluşuna dair bir temsildir.1 Temsil, mekanın varlığı ve yokluğuna dair konuşmak için elimizde kalan tek şey olduğundan anlam kazanır.
Bir röportajında ilk filmlerinin daha geleneksel ve gerçekçi bir üslupta olmasına rağmen The World (2004) filminden itibaren fantastik öğelere de yer vermeye başlamasının sebebi sorulur. Onun yanıtı ise günümüzde sürrealizmin Çin’in realitesinde çok önemli olduğu, başka ülkelerde 50 ya da 100 yılda gerçekleşebilecek olayların Çin’de 10 yıl içerisinde yaşanabildiğidir.2 Yönetmen ülkesindeki bu hızlı değişimlere ayak uydurmada zorlanmakta ve bu afallatıcı meselelerin gerçeküstücü bir bakış yardımıyla okunabileceğini ima etmektedir. Still Life filminin mekanı olan Three Gorges şehirlerinden Fengjie de Jia’nın bahsettiği bu durumun herhalde en somut örneklerinden biridir. 2000 yıllık tarihi olan bir şehir çok kısa bir sürede gözden çıkarılır ve sulara gömülür. Jia bu durumu dünya dışından varlıklar tarafından gerçekleştirilmiş derecede inanılmaz bulur ve filmde iki karakterin hikayesini bağlayan UFO ve bir binanın rokete benzer şekilde havalanışı gibi sahnelerle bu duygusunu vurgular. Böylesi beklenmedik dokunuşlar filmi daha lezzetli kıldığı gibi yönetmenin vurgusuna paralel bir hissi, insana fazla gelen bu hızlı değişimlerin afallatıcılığını işaret etmiş olur. Jiwei Xiao yönetmenin bu yaklaşımını zaman olgusu ışığında değerlendirip Jia’nın belgesel gerçekçiliği ve bilgisayar efektleriyle elde edilmiş sürreal öğelerin beraber kullanılmasıyla oluşan karışımın şimdiki zamanı askıya aldığını, arkeolojik yıkıntılar, yakın tarihli endüstriyel enkazlar, sıradan gündelik yaşam, futuristik objeler ve hayali figürler sayesinde zamanı dönüştürürerek farklı katmanlara ayırdığını belirtir.3 Üstelik bunları yaparken konvansiyonel sinemanın alışıldık tekniklerini kullanma yoluna gitmez. Jia asla flashback, dış ses ya da farklı zamanların altını çizecek teknikler uygulamaz, belleğe ve tarihe dair öznel bir bilinçlilik yaratır. Tüm çalışmaları birleştirilmiş tek bir zaman aralığında gerçekleşir, yine de kuvvetli çağdaş duruşlarına rağmen filmleri dönemlerini yansıtan otantik detaylar ve geçmişi anımsatan öğeler barındırır.4
Jia, kente ve globalleşmeye dayalı sorunlara daha çok odaklanmaya başladığı The World öncesindeki filmlerini memleketi Shanxi’ye bağlı Fenyang’da çekmiş ve kamerasını gençlere yönetmişti. Still Life filmindeki başkarakterlerler de yönetmenin 21 yaşına kadar yaşamış olduğu ve ilk üç uzun metrajlı filmini de ürettiği Shanxi şehrinden Fengjie’ye gelmişlerdir. Bu karmaşık ortama düşüşleri de yönetmenin kişisel tarihindekine benzer bir şekilde, yıkım ve sular altında kalma başladıktan epey sonra olur. Jia’nın Fengjie’ye gelişiyle karşılaştığı manzara kısa süre içerisinde iki film çalışmasına başlamasını sağlar. Yönetmenin belgesel sinema ve kısa filme olan yatkınlığı ve kimi filmlerinde kurmaca-belgesel bir biçimin izini sürmesi Three Gorges Dam ile ilgili projesinde de görülebilir zira yönetmen ilk önce Dong isimli bir belgesel projesine girişir. Arkadaşı olan ressam Liu Xiadong’un Three Gorges bölgesinde bina yıkımında çalışan işçileri büyük ölçeklerde resmettiği çalışmalarına ve Bangkok’taki kadın bar çalışanlarına odaklandığı Dong belgeseli henüz çekim aşamasındayken Jia, Still Life için de çalışmalara başlar ve iki filmin çekimini paralel götürür.5
Geçtiğimiz birkaç yılda Three Gorges Dam odaklı kimi sadece bu devasa barajın kendisine odaklanırken kimileri de Still Life gibi kaybolan yaşam alanlarına, tahrip edilen ekolojik dengeye ve en önemlisi de bölgenin çaresiz insanlarına dair birçok film üretildi. Yazıyı sonlandırmadan önce 2007 tarihli Yung Chang filmi Up the Yangtze‘den, Still Life‘ın bıraktığı yerden, bu kez gerek barajın içerisinden gerekse bölgedeki “yeni turizm”anlayışından kısaca bahsedeceğim.
Up the Yangtze, Still Life‘ın bir yıl ardından, suların yükseleceği yeni eşik 156 metreden 170 küsür metreye gelmiş haliyle bizi Three Gorges bölgesine götürür. Nehrin kıyısında derme çatma bir barakada yaşayan, yiyeceklerini bahçelerinde yetiştiren yoksul bir ailenin evine davet eder. Ailenin büyük kızı üniversite çağına gelmiş olsa da yoksulluk sebebiyle okuyamaz, çalışıp para kazanması gerekir. Kız için nehir üzerindeki turistik bir gemide buldukları iş hem hayallerini yitirmesine hem de evini sular altında bırakacak sistemin parçası olmasına neden olur.
Up the Yangtze devasa barajın içerisinden, ailenin barakasından ve kızın çalıştığı gemiden görüntüleri harmanlayarak bölgenin farklı dinamiklerini gün yüzüne çıkarır. Three Gorges bölgesinin tarihi ve kültürel önemine de vurgu yapan bu belgesel, sular altında kalmış bir bölgenin bile nasıl turistik bir alan haline getirilebildiğini özenle vurgular, bu vurguyu yaparken Çin’in de kaçınılmaz olarak dahil olduğu kapital sistem ile yüzleşmesinin altını çizer. Genç kuşağın çelişkilerine ve ket vurulmuş arzularına da özenle yaklaşırken, en nihayetinde sistemde var olmanın neleri gerektirdiğini ve bu uğurda sıradan insanların nasıl değersizleştirildiğini yeniden farketmemizi sağlar.
İnsanoğlunun teknolojik gelişmelerle her yeni gün gitgide hızlandırdığı ve fakat bu hızdan da en çok kendi muzdarip olduğu günümüz yaşamına dair oldukça anlamlı olan bu filmler, Still Life’ın su altına saklanmaları için yıkılması gereken binalarından, Up the Yangtze’nin yıkmaya bile gerek duyulmayan derme çatma barakasına kadar ki her şeyin aynı elden çıkma bir tahribatın ve yok oluşun eseri olduğunu, insana fazla gelen bir yaşamın hem katilinin hem de maktulünün yine insanoğlu olduğunu acı bir şekilde hissettiriyorlar.
Notlar:
1 Hui Miao, In-Visibility: The Sentimental in Chinese Cinema Since the 1990s, Intimate Spaces in a Transforming World: The Sentimental Spaces in Still Life and The Orphan of Anyang, Kasım 2010, sf: 176, The University of Birmingham, <,http://goo.gl/kt6gm>,
2 Andrew Chan, Jia Zhangke Interview, filmcomment.com, <, http://goo.gl/yy4Dy>,
3 Jiwei Xiao, The Quest for Memory: Documentary and Fiction in Jia Zhangke’s Films, sensesofcinema.com <,http://goo.gl/vWXGW>,
4 A.g.e
5 Ian Johnston, Still Life: Looking at Jia Zhang-ke’s Recent Masterpiece, brightlightsfilm.com <,http://goo.gl/8JBnL>,