1954’te Sineklerin Tanrısı’nı kaleme alırken William Golding, kötülüğün tohumlarını köklendirmek için özellikle çocukları metnin odağı. Vermek istediği ileti, kötülüğün aslında en masum olduğunu zannettiğimiz bedenlerde mayalanıp serpildiğiydi. Nitekim Norveçli yönetmen Eskil Vogt’un imzasını taşıyan The Innocents (2021) da benzer bir kabulle başlar. Engelli ablası Anna’yı her fırsatında darp edip küçük gören Ida, yaşından “beklenen” bir masumiyet timsali değildir. Fakat yaz tatilinde tanıştığı Ben ve Aisha’yla beraber masumiyet kavramının anlamı bütünüyle değişir. Kendilerinde fantastik birtakım güçler bulunduran bu iki çocuk, Anna’nın içindeki gücü de ortaya çıkarır. Yıllar önce konuşmayı bırakan Anna bir anda keskin bir empati yeteneği ile Aisha’nın dudaklarını seslendirir. Zihin okuma, beden kontrolü, nesneleri yerinden hareket ettirme gibi özellikler de cabasıdır üstelik. Ancak kontrolsüzce kullanılan bu yetiler, ölümcül sonuçları da beraberinde getirecektir.
Salman Rushdie’nin Gece Yarısı Çocukları (1981) adlı romanından pek çok izler taşıyan film, her biri bambaşka yaşamlar süren çocukların, “masumiyet” sorgusunda nasıl bir araya geldiklerini ve birbirlerini acımasızca yargılayabileceklerini sarsıcı bir biçimde ortaya koyar.
https://filmhafizasi.com/wp-content/uploads/2022/09/The-Innocents-2021.jpg