Geçen gün katıldığım bir atölye çalışmasında Tuna Kiremitçi, insanların, merakları ve yalnız olmadıklarını hissetme ihtiyaçları yüzünden hikâye okumak/dinlemek/izlemek istediklerini söyledi. Ardından magazinin de aynı ihtiyacı karşıladığını ama onun insanı uyuştururken edebiyatın ve de sinemanın insanı geliştirdiğini ekledi.
Doğrusu da bu ya, izlediğimiz tüm filmler sonuçta başkalarının hayatlarının bir kesiti. Tıpkı magazinde olduğu üzere, insanoğlu başkalarının dertlerini izlemeyi çok seviyor, sevinçlerine kıyasla. Melodram tam da bu yüzden her daim gişesi yüksek bir film türü, üstelik en eskilerden biri. Hiçbir zaman tek bir yere ve/veya zamana ait olmamış, her ülkede ve her zaman diliminde bir şekilde kendini göstermiş bir tür. Her birinde de farklı tatlar ihtiva etmiş, o kültürün özelliklerini ve döneminin koşullarını yansıtmayı başarmış…
Bu dosyada sizin için farklı ülkelerin melodramlarını kaleme aldık. Yazıları okurken filmlerin yanında o ülkeye ait çeşitli kültürel olguları ve durumları da fark edeceksiniz. Bunun sebebi melodramların, abartılmış olsalar bile hayatı yansıtmaları, çekildiği toprağın ve zamanın ruhunu da barındırmaları. Bu da bize başka hayatlar, kültürler ve bakış açıları hakkında bilgi sahibi yapıyor. Başkaların hayatları için ağlarken, üzülürken veya sinirlenirken aynı zamanda benzer durumlar için ufak da olsa bir birikim kazanmamızı sağlıyor. Belki de melodramın bu kadar zamansız olmasının sebebi, verdiği tatminin yanında bu bilinçaltı faydasıdır. Kim bilir…
Zevkle okumanız dileğiyle… (Artun Bötke)