Invasion of the Body Snatchers (Yön. Philip Kaufman, 1978)
Philip Kaufman’ın yönettiği Invasion of the Body Snatchers (1978), Jack Finney’nin uzaylı istilasını anlatan romanının bir uyarlaması olmakla birlikte, aynı adlı 1956 Don Siegel filminin de bir remake’i. “Pod people” sözlüğe de girmiş, mekanik ve duygusuz şekilde davranıldığı düşünülen insanlar için kullanılan bir terimdir. Doğal olarak, bu “mekanikleşmiş” insan konsepti filmlerin arasında neredeyse yirmi yıl olması nedeniyle farklı şekillerde okunabilir. Her ne kadar Siegel, 1956 versiyonunun sadece paranoyayı anlatan bir gerilim filmi olduğunu iddia etmiş olsa da seyircinin yorumu farklıdır. Tam İkinci Kızıl Panik ve McCarthy totalitarizmi sırasında çekilmiş bir filmi komünizmin bir paranoyası olarak okumamak imkânsız hale gelir; fakat 1978 versiyonunda anlatı tamamen farklı bir anlam kazanarak modern dünyada yaşanan kültürel ve kişisel kayıpların bir yası olur ve aynı içerikten tamamen farklı bir yön çizer. Bu sefer 1956 versiyonunda olduğu gibi ülkeyi bu uzaylılardan kurtaracak bir FBI yoktur; çünkü ana karakter de artık bir “pod person”dır. Bu dönüşle film, tüm kurtuluş umutlarını tek bir çığlıkla yerle bir ederek iyi/kötü ikiliğini yıkar. Artık güvenilen kurumlar güvenilemez durumda, “pod people” hükümet de olmak üzere tüm ülkeyi ele geçirmiş ve kararları verebilecek bir pozisyondadır. Siegel’in filmi gibi “iyi” insanların ve hükümetin “kötü” uzaylıları yok edebilecek gücü 1978 versiyonunda yoktur; artık hiç kimseye, insanları koruması gereken kurumlara bile güvenilemez.
Özel efekt kullanımı, insanların kopyasını sıfırdan yaratabilen pod uzaylılarının sahnelerini çok daha rahatsız edici yapmak suretiyle Kaufman’ın filmini “korku” janrına yaklaştırır. 1956 filminin paranoyayla gelen psikolojik yıkım temasını sürdürse bile özel efektler anlatının verdiği hissi tamamen değiştirir. Son derece normal doğuma benzeyen bir süreçle uzaylıların kozalarından insanların kopyalarının olgunlaşmış bir şekilde çıkması dakikalar alır ve yönetmen bu süreci tamamen göstermeyi tercih eder; soluklanacak ve umut duyulacak anlar yok denilebilecek kadar azdır.
Belki de korkunç “son”un kaçınılmazlığı ve süregelirliği onu gerçek bir son yapmaktan uzaklaştırır, ne de olsa modern dünyada özgün bir birey olmak bitişi olmayan bir mücadeledir, 70’lerde bile. Bireyselliğin bir kutlaması olarak da görülmemelidir Invasion of the Body Snatchers; çünkü birbirine ilgi göstermeyen, iletişim kurmayan ve uzaylı istilasını artık çok geçtikten sonra fark eden insanların da hikâyesidir aynı zamanda. Kendi materyal dünyalarında kaybolmuş, etrafındaki insanlarla sağlıklı ve çıkar beklentisi olmaksızın bir ilişki kurmaktan aciz insanların hikâyesidir. Bu iletişim ve anlayış eksikliği sonunda San Francisco sakinlerinin pod insanlar tarafından ele geçirilmesine ve yok edilmesine yol açar. Artık isteseler bile kendileri dışında birilerini – hatta kendilerini bile- önemseyemeyecek duruma gelirler. İnsanlık bir sona yaklaşır; fakat yeni uzaylı kopyaları sadece insanların zaten içinde bulunduğu durumun beden bulmuş hâlidir.
İpek Ömercikli