Lolita (Yön. Adrian Lyne, 1997)
Vladimir Nabokov’un romanından sinemaya ikinci kez uyarlanan Lolita (1997) remake olarak anılmamak ve ortaya farklı bir imza koyabilmek adına elinden geleni yapan filmler arasında. Eserin 1962 yılında Stanley Kubrick yönetmenliğindeki ilk yapımı Kubrick’in revizeleriyle birlikte değişmesine rağmen yine de çoğunlukla Nabokov’un ruhuna sadık kalırken; 1997 yılındaki ikinci yapımı, yönetmen Adrian Lyne’in dokunuşları ve Stephen Schiff tarafından orijinalinden çok da kopmamaya çalışılarak düzenlenen senaryosuyla “farklı bir adaptasyon” olarak anılmayı tercih ediyor.
Duyguların ve trajedinin yansıtılmasına yoğunlaşan Lyne, kullandığı görsel detayların yardımıyla romanın ve Lolita’nın ilk uyarlamasının ironik dilini farklılaştırmayı hedefliyor. Erotizmi ve heyecanlı olay akışını ön planda tutarak 1997 yılında renkli versiyonuyla beyaz perdeye taşınan Lolita’nın konusu ise şöyle: İngiltere’den Amerika’ya edebiyat dersleri vermek için gelen Profesör Humbert Humbert, kaldığı evin sahibesinin 13 yaşındaki kızı Dolores’e tutulur. Lo lakaplı bu genç kızı, küçük yaşta hayatını kaybeden gençlik aşkına benzettiği için saplantılı bir şekilde izlemeye ve bir şekilde onunla yakınlık kurmaya başlar. Hatta ona daha yakın olabilmek adına her ne kadar tahammül edemese de annesi Charlotte ile evlenir. Bir süre sonra Humbert’in günlüğünü incelerken eşinin kendi kızına olan ilgisini fark eden Charlotte, öfkeyle sokağa fırlayıp bir araba kazasında hayatını kaybeder. Böylece Humbert, “Lolita”yı da alarak yasak ve saplantılı bir aşka doğru yolculuğa çıkar.
Başrollerinde Jeremy Irons, Melanie Griffith ve Dominique Swain’in yer aldığı filmin; Lyne ve Schiff’in imzalarıyla romanın kara komedi özelliğinden sıyrılarak daha ciddi bir tona bürünen, erotizmi daha şeffaf ve belirgin şekilde kullanmayı tercih eden ve bu özelliğiyle birçok eleştiriye de açık kapı bırakan bir tavra sahip olduğunu söylemek mümkün. 1997 tarihli yapım, Kubrick’in Lolita’sından farklı olarak kavramsal anlamda daha sert, sorgulamaya fazlasıyla açık ve Humbert’in cinsel yönelimlerine açıklık getirmeye çalışırken bir yandan bu dürtüleri gölgede bırakmayan tutumuyla farklı bir remake örneğini öne çıkaran bir anlatı olarak karşımıza çıkıyor.
Humbert’in geçmişine ait bazı travmalarının Lolita’ya olan ilgisiyle bağdaştırılması, Lolita’nın kışkırtıcı gençliğiyle ve güzelliğiyle Humbert’i kısmen bilinçsiz bir hale getirmesi, genç kızın başına buyrukluğundan gelen provokatörlüğü, aralarındaki cinsel çekimin herhangi bir sansüre uğramaması Lyne’ın Lolita’sına ait olan bazı temel özellikler arasında. Muhafazakâr bir yapı ve kısıtlı bir görsel dil kullanmak yerine alenen var olan konuyu sergilemeyi hedefleyen Lyne, Lolita’yı canlandıran Dominique Swain’in genç yaşından ötürü seks sahnelerinde dublör kullanmayı tercih ederek filminde herhangi bir sınırlama getirmek istemediğinin de altını çizmiş oluyor. Böylece Nabokov’un romanında verdiği erotizmi Kubrick’e göre daha işlevsel bir açıda kullanarak ikilinin birlikte çıktıkları yolculuğu saplantı, tutku, ilgi açlığı, yoksunluk, aşk, rekabet ve ahlak gibi çeşitli sorgulamalar içerisinde ele alıyor.
Yağmur Baki