Sleuth (Yön. Kenneth Branagh, 2007)
Başrollerini Michael Caine ve Jude Law’ın üstlendiği Sleuth (2007) filmi, Anthony Shaffer’ın tiyatro eserinden perdeye ikinci kez uyarlanmıştır. Sleuth, sinemaya ilk kez 1972 yılında uyarlandığında ilginç konusu, düşmeyen temposu, hayranlık uyandırıcı oyuncu performansları ve sürprizlerle dolu senaryosuyla oldukça ilgi çekmişti. Otuz beş yılın ardından, filmin her dakikasında dikkatimizi çeken teknolojik yenilikleri, film ilerledikçe farklılaşan senaryosu ve yeni yönetmeninin değişik bakış açısıyla Sleuth tekrar izleyiciyle buluştu. Bu buluşmada izleyiciyi bekleyen tatlı bir sürpriz de vardı. Tüm film boyunca biri yaşlı biri genç olan iki ana karakteri izlediğimiz Sleuth filminin 1972 yapımında genç Milo’yu canlandıran Michael Caine, bu sefer 2007 yapımında yaşlı yazar Andrew olarak karşımıza çıkmıştı.
Her iki film de konusu ve senaryosu gereği izleyiciyi ters köşeye yatırmayı amaçlayan sürprizlerle doludur. Yazar Andrew (Michael Caine), karısı ile ilişki yaşayan genç Milo’yu (Jude Law) evine davet eder ve belki de klişe diyebileceğimiz, aynı kadına aşık iki erkeğin çatışması olarak başlayan ancak film boyunca bu iki erkeğin birbirlerine oynadıkları zekâ dolu oyunlarla merak uyandırıcı bir polisiyeye dönüşen bir film Sleuth. Aynı zamanda, iki ana karakterin birbirlerine olan iğneleyici esprileri ve üstünlük kurma çabaları izleyiciyi yer yer gülümsetmeyi de başarıyor.
1972 ve 2007 yapımı Sleuth arasında bazı temel farklar dikkat çekiyor. 1972 yapımında filmin bir tiyatro eserinden uyarlama olduğu bariz şekilde belli oluyor. Bu etki,1972 yapımı filmin senaryosunu, tiyatro eserinin de yazarı olan Anthony Shaffer’ın yazmış olmasından kaynaklı olabilir. Hem oyunculuklar, hem senaryo, hem sahnelerin işleniş biçimi bakımından izleyici bir tiyatro oyunu seyrediyor hissine fazlasıyla kapılıyor. Dolayısıyla, izleyici bilmese bile filmin tiyatrodan uyarlama olduğunu tahmin etmesi çok da güç olmuyor. Bu hissi destekleyici pek çok unsur var. Zaten tek mekanda geçen filmin ilk yarısı bittiğinde bir tiyatro sahnesinde perdenin kapandığını hayal edebiliyorsunuz. Tam da böyle vurucu ve devamı adına merak uyandırıcı bir ara final izliyoruz. Oyunculuklara gelince; her iki filmin oyuncularının da fazlasıyla başarılı ve dikkat çekici olduğunu söylemek gerek. Ancak karşılaştıracak olursak, 2007 yapımına kıyasla 1972’nin Sleuth filmi çok daha büyük, tiyatrovari oyunculuklar, hareketler, uzun tiradlar içeriyor. Tabii bunun yanı sıra, aynı yapımda Laurence Olivier ve Michael Caine’in oyunculuk şölenini, tabiri caizse karşılıklı döktürmelerini izliyoruz.
2007 yapımında ise filmin en başından beri, kamera açıları bile izleyiciye sanki evdeki gizli kameranın kaydettiği görüntüleri seyrediyormuş izlenimi veriyor. Bu da filmi ilk yapıma göre daha gerçek algılamamıza, gerçekleşmiş bir olaya tanıklık ediyormuş hissine kapılmamıza yardımcı oluyor. Önemli bir fark; çünkü ilk filmde güdülmeyen gerçeklik kaygısı, 2007 yapımında açılış sahnesinden itibaren gözümüze çarpıyor.
Her iki yapımda da hikâyenin sınıf farkı üzerinden işlenmesi dikkat çekiyor. Ancak iki film arasında bu konuda da bazı belirli farklar var. İlk filmde karakterler arası ekonomik ve kültürel sermaye farkları daha çok dikkat çekerken, ikinci filmde sınıf meselesi doğrudan karakterlerin milliyetleri üzerinden hissettiriliyor. 1972 yapımı filmde karakterlerin daha derin işlendiğini, hikâyenin daha detaylı anlatıldığını görülüyor. 2007 yapımı Sleuth ise farklı bakış açısı, hikayeyi destekleyen ileri teknolojisi ve ilk filmi aratmayan harika oyuncu performansları ile 1972 yapımına kıyasla aynı lezzette olmasa da izleyiciye farklı bir tat veriyor.
Dilruba Balbunar