A Star Is Born (Yön. Bradley Cooper, 2018)
Remake film denince aklıma ilk gelen film A Star Is Born oldu çünkü bu film tam dört kez yeniden uyarlandı. İlki 1937 yılında William A. Welmann tarafından yazılıp yönetilen filmin başrollerinde Janet Gaynor ve Fredric March oynarken, 1954 yılında ilk kez uyarlanan filmde bu kez Judy Garland ve James Mason başrolken filmin yönetmen koltuğunda George Cukor oturmaktadır. 1976 yılında ikinci kez uyarlanan ve oldukça dikkat çeken versiyonda Barbara Streisand ve Kris Kristofferson rol alırken filmin yönetmeni de Frank Pierson olmuştur.
A Star Is Born, birçok kez uyarlanan bir film olsa da filmin iskelet yapısı hep aynı kalmış, ancak çekildiği dönemin koşullarına göre bazı ufak değişiklikler geçirmiştir. Orijinal versiyonunda baş karakterler oyuncuyu canlandırırken, uyarlamalar sırasında bu karakterler şarkıcıya dönüştürülmüştür. Filmin senaryosundaki en büyük modernleşme Frank Pierson’un yönetmenliğindeki üçüncü versiyondur. Bu filmde baş kahramanlar 70’lerin ruhuna uygun olarak birer rock stara evrilmiştir. Bradley Cooper da Pierson’un açtığı bu yolda ilerlemiş ve kahramanlarını country-pop şarkıcısı yapmıştır. Filmdeki modernleşme kadın kahramanlar bakımından oldukça hissedilir boyuttadır. 70’li yıllarda kadın haklarının konuşuluyor olmasıyla kadın karakter daha özgür ve kendine güvenli biri haline dönüştürülmüştür.
Tüm filmler arasında en az ilgiyi orijinal versiyon görmüştür. Deyim yerindeyse boynuz kulağı geçmiş, her çekilen uyarlama bir öncekinden daha çok ses getirmiştir. Çok klasik, evrensel anlamda klişe bir konuya dönmüş, hatta yerli versiyonlarının da çekilmesiyle [Minik Serçe (1978), Yeni Bir Yıldız (1997)] dünya çapında pek çok uyarlaması olan bir konuya sahip olan filmin konusu tam anlamıyla bir Amerikan rüyasını anlatmaktadır. Bu rüya gişede iyi para ettiği için dördüncü kez değil on dördüncü kez uyarlanacağına da kesin gözüyle bakabiliriz. Durum böyle olunca son versiyonunun yönetmeni Bradley Cooper da ilk yönetmenlik denemesinde risk almamış ve daha önce denenmiş ve izleyiciden tam not almış bir filmi dördünce kez uyarlayarak (aslında bu da bir risk olabilir) izleyici karşısına çıkmıştır.
Orijinal filmin gölgede kalmasının bir nedeni kadın baş karakteri canlandıran Janet Gaynor’un popülaritesinin uyarlamalarda oynayan oyuncular kadar yüksek olmamasından kaynaklanmaktadır. İlk versiyonda Esther Blodgett ismindeki sıradan, taşralı bir kızın bile filmde anlatılan Amerikan rüyasını yaşayabileceğini izleriz. Cooper da kendi versiyonunda bu temayı korumuş ve çok da güzel olmayan, kendi halindeki Ally’yi bir yıldıza dönüştürmüştür. Ancak ilk versiyonda erkek karakter silik ve agresif bir kişiliği sergilerken, yönetmen torpilinden olsa gerek (!) Cooper’ın canlandırdığı Jackson Maine çok daha karizmatik ve sempatik bir karakterdir. Hatta son filmde daha çok Jackson Maine’in hikayesine yoğunlaşılmıştır hatta şöhret olmadan önceki hayatına ve babasıyla olan ilişkisine dahi yer verilerek onu çöküşe götüren nedenlerin altyapısı izleyiciye sunulmuştur. Bu bakımdan her ne kadar bir yıldızın doğumunu anlatıyor olsa da Cooper’ın çektiği son versiyonun aslında bir Jackson Maine filmi olduğunu, Ally’nin Jackson’un gölgesinde kaldığını söylersek yanılmış olmayız.
Film, artık çöküşe geçmiş bir country müzik şarkıcısı ile kendi küçük dünyasında müzikle ilgilenen Ally’nin tanışmasının ardından, Ally’nin şöhret basamaklarını hızla çıkarken, Jackson da ağır ağır inmesini anlatmaktadır. Sonunda ise Ally’nin kariyerinin önünde bir engel olduğunu düşünen Jackson’ın izleyiciyi şaşırtmayacak bir planı vardır.
Ezgi Ulukoca