Bu yazıyı okuyorsanız, belki stresli bir iş gününün ardından trafiğin içinde kalmış bir beyaz yakalısınız veya okulunu bitirme gayesinde olup ders çalışmaktan sıkılmış bir üniversite öğrencisi yahut kariyer sitelerine devamlı özgeçmiş gönderen bir diplomalı işsiz ya da sadece okumayı seven ama okuyamamış biri de olabilirsiniz. Kim olursanız olun “Acaba şunu okumuş olsaydım şu an nerede olurdum?” diye düşünmüşsünüzdür. Bu sebeple eğitim sistemini sorguluyor olabilirsiniz.
Bugünkü eğitim sisteminin oluşması Sümerlilere dayanır. Sümerlerin yazıyı bulması ve kâtip yetiştirmek için okullar açması günümüz modern eğitim sisteminin başlangıcı olarak kabul edilir. Tıpkı bugünkü gibi 6-7 yaşlarında okula başlayan çocuklar, 18-19 yaşlarına kadar okuma, yazma, matematik, geometri, edebiyat, hukuk gibi dersler almış ve ev ödevi yapmıştır. Sümer dönemi öğrencileri okulda defter yerine tablet kullanmıştır. Aradan 5500 yıl geçtikten sonra filologlar, 1802 yılında çivi alfabesiyle yazılan bu tabletleri okumayı başarır. Filologlardan Dr. Grofelwend, Sümer kazılarından çıkarılan bir tabletin üzerinde yine çivi yazıyla yazılmış ufak bir notu fark etmiştir. Notta, “Matematik ödevimi yapmadım, tapınak babası bana çok kızacak.” yazılıymış. Bu durum, aslında öğrencilerin binlerce yıldır hiç değişmediği şeklinde yorumlanmıştır. Tabi burada şöyle bir soru da sorulmalı “Acaba bizler doğru bir eğitim sistemine sahip miyiz?”
The 400 Blows (Yön. François Truffaut, 1959)
Fransız Yeni Dalga akımının başlangıcı olarak da kabul edilen Les Quatre Cents Coups filmi, on iki yaşındaki Antoine’un başından geçenleri anlatır. Yönetmen François Truffaut’un kendi hayat hikâyesinden yola çıkarak beyazperdeye aktardığı filmde, Antoine ceza olarak aldığı ev ödevini yapmaz. Ödevini yapmadığı için ertesi gün arkadaşıyla okulu kırmaya karar verir. Sonrasında hem ailesine hem de öğretmenine yalan söyler. Bir Pinokyo hikâyesi gibi başlayan filmde ne Antoine korkusunun nedenini açıklayabilir ne de ailesi veya öğretmenleri onu anlayabilir.
Eğitim sisteminin baskılayıcı ve emredici olmasının sonuçlarını, bir öğrencinin gözünden izlediğimiz Les Quatre Cents Coups filminden sonra Fransa’da eğitim sisteminde değişikliklere gidildiği bilinmektedir.
Red Like the Sky (Yön. Cristiano Bortone, 2006)
İtalya’da 1975 yılında onaylanan bir yasa tasarısına kadar, görme engelli çocuklar normal okullara alınmazdı ve onlar için açılmış olan okullara gönderilirdi. Bugün İtalya Sineması’nın en ünlü ses efektçilerinden biri olan Mirco Mencacci küçük yaşta geçirdiği bir kaza sonucu görme yetisini kaybetmiştir ve Mirco’nun hayat hikâyesi, Red Like the Sky filmine ilham kaynağı olmuştur.
1975 yılı öncesi görme engelli çocukların, bu okullar sayesinde geleceğin telefon operatörü olması veya halı dokuması amaçlanırdı. Çünkü bu öğrencilerin ileride yapacağı meslekler “otoritelerce” belirlenmişti ve her türlü yaratıcılığın zaman kaybı olacağı düşünülürdü. Belki de bu yüzden, çocukların rengârenk hayal güçleri karşısında asıl görmeyen gözlere sahip olanlar biz yetişkinleriz.
Detachment (Yön. Tony Kaye, 2011)
Detachment sadece eğitim sistemini eleştiren bir film değildir, aynı zamanda aileleri de eleştiren bir filmdir. Modern kent çocuklarının matematik, fen bilimleri veya edebiyattan daha önce öğrenmeleri gereken bazı duygularının olması gerektiğini vurgular. Çocukların öncelikle empati kurmak, affetmek veya pişman olmak gibi duyguları öğrenmeye ihtiyacını olduğunu böylece iyi bir bireyin oluşacağını konu alır.
Bunun dışında, mevcut okulların bir eğitim yuvası olmak yerine ailelerin işe gittiği zaman dilimi içinde çocukları oyalayacak, onları bir sonraki yıla kadar düzen içinde tutmayı amaçlayan mekânlara dönüştüğünü görürüz. Ayrıca kentsel alandaki rant değerleri düşünüldüğünde suç oranın yüksek olduğu okullar, çevresindeki emlak değerlerinin düşmesine sebep olmaktadır. Bu sebeple eğitim sistemindeki en büyük kaygının yine çocuklar olmadığını anlarız. Sonunda da Detachment, seyircisine umut vaat etmez.
İki Dil Bir Bavul (Yön. Orhan Eskiköy ve Özgür Doğan, 2009)
Film, Şanlıurfa’nın Siverek ilçesine bağlı Demirci köyündeki Emre Öğretmen ve öğrencileriyle çekilmiştir. Gerçek kişilerle ve doğaçlama olarak çekilen İki Dil Bir Bavul, köye atanan bir Türk öğretmen ile Kürt öğrencilerinin ilk sene yaşadıkları iletişim problemini konu alır. Türkçe bilmeden okuma, yazma öğrenmeye çalışan çocuklar üzerinden anadil problemini işleyen yapım; eğitim sisteminin girdiği çıkmazları işaret ederken öğretmenlerin, bireysel çözüm arayışlarına şahit oluruz.
Half Nelson (Yön. Ryan Fleck, 2006)
Nelson, alışılmışın dışında bir tarih öğretmenidir. Amerika’daki eğitim sisteminin önerdiği yıllık mevzuata uymaz. Hatta bir tarih öğretmeninden beklenen “tarihi şanlı zaferlerden” de bahsetmez. Derslerinde, Amerika’nın uyguladığı sömürü düzeninden veya yaptığı suikastlardan söz eder. Böylece asıl tarihi tüm çıplaklığıyla öğrencilerine anlatmış olur.
Half Nelson, bir kişinin bile bakış açısını değiştirmenin önemini vurgularken büyük adımların kitlelerle başarılabileceğini anlatır.
Inherit the Wind (Yön. Stanley Kramer, 1960)
Genellikle mahkeme temelli film listelerinde yer alan Inherit the Wind, 1925 yılında görülen “maymun davası” vakasından esinlenerek önce tiyatro oyununa ardından beyaz perdeye uyarlanmıştır. Filmde, bir biyoloji öğretmeni derste öğrencilerine Darwin’in Evrim Teorisi’ni anlattığı ve İncil’in yaradılış hikâyesini reddettiği gerekçesiyle tutuklu olarak yargılanır. Biz de bu mahkeme sürecini izleriz.
Maymun davasının üzerinden neredeyse yüz yıl geçmiştir ve bu konu, bugün hala tartışılmaktadır. 2017 yılında Darwin’in Evrim Teorisi, Türkiye’de lise müfredatından çıkarılmıştır. [1]
Waiting for Superman (Yön. Davis Guggenheim, 2010)
Belgesel, yönetmen Davis Guggenheim’in kendi çocuklarını her gün üç devlet okulunun yanından geçerek nasıl özel okula götürdüğünü anlatarak başlar. Bu durum, devlet okullarını tercih etmeyen ve özel okul seçme şansı olan aileler için geçerlidir. Amerika’da yaşayıp seçme şansı olmayan ailelerin çocukları ise okullara kura ile yerleştirilen bir sisteme mecbur kaldığı görülmektedir.
Belgeselde, Amerika eski hükümetlerinin yaptığı eğitim reformlarından bahsedilir. Fon aktarımı ve yasaların oluşturulması gibi çeşitli politikacıların farklı reformlarının yetersiz kaldığı görülür. Tüm bu çabalardan tek bir sonuç çıkar: “Öğretmeni iyiyse çocuk şanslıdır”. Çocuklarımızı şansa emanet ederiz ve gerçek bir Superman’in gelmesini bekleriz.
Dead Poets Society (Yön. Peter Weir, 1989)
İyi bir öğretmenden bahsetmişken edebiyat hocası John Keating’i bu listeye koymazsak olmazdı. Fen bilimleri ve matematik meslek edinmek için önem arz eden derslerdir. Çünkü toplumda kabul gören saygın bir mühendis veya doktor olabilirsiniz. Peki ya edebiyat? Shakespeare ya da Mozart olamadıktan sonra sanatla uğraşmanın ne önemi vardır? Dead Poets Society’e göre, hür düşünebilmek ve hayatın daha anlamlı olması için sanat gereklidir.
Captain Fantastic (Yön. Matt Ross, 2016)
Ben ve Leslie, altı çocuğuyla “modern kent” yaşamından uzakta, ormanın içinde kendi dünyalarını kurmuş ebeveynlerdir. Toplumdan izole yetişen ama anne ve babasının desteğiyle eğitim alan çocuklar, Leslie’nin ölümüyle kente gitmek zorunda kalır. Babalarının hastalıklı olarak gördüğü “medeni toplumla” tanışan çocuklar, kendi bildikleri doğrularla toplum düzeninin çeliştiğini fark eder.
Yaşadığımız topluma ve okullarda gördüğümüz eğitim sistemine dışarıdan bir gözle bakmamızı sağlayan Captain Fantastic, sisteme karşı alternatif bir kapı açtığı için listenin en renkli filmidir.
3 Idiots (Yön. Rajkumar Hirani, 2009)
Filmde, öğrencilerin bilgi edinmeden yalnızca diploma almak için yarıştırıldığı bir eğitim sisteminin kurulu olduğunu görürüz. Tanıdık mı geldi? Belki de bu yüzden filmin ünü Hindistan’ı aşıp dünyaca tanınan bir film olmasını sağlamıştır. Çünkü dünyanın her yerinde öğrenciler benzer sistemlerle yarıştırılmıştır fakat yarışın bir parkuru var ki o da baskıcı ve otoriter öğretmenlere karşı dirençli durabilmektir.
Okulların, öğrencileri ezbere yönlendirmeden öğretmeyi amaçlaması gerektiğini anlatan film, mevcut eğitim sistemini sorgulamamıza sebep olmaktadır.
Ek Bilgi-1: Pink Floyd – The Wall (Alan Parker ve Gerald Scarfe, 1982)
Filmde, Pink Floyd’un Another Brick in the Wall (Part 2) şarkısının olduğu sekansta Fordist sistemden esinlenilmiştir. Sisteme tek bant üzerinden giren çocukların hepsi, diğer taraftan tek tip olarak çıkar.
Ek Bilgi-2: Hababam Serisi
Listeyi, Rıfat Ilgaz’ın şu sözleriyle bitirmek istiyorum. “Eskiden idamlar sabaha karşı yapılırmış. Belli bir süre sonra idam yaklaştığında tüm dükkânlar açılmaya, esnaf satış yapmak için bağırıp çağırmaya başlamış. Bunun üzerine aileler de o saatlerde sokağa çıkmaya başlamış ve idam vakitleri panayır havasına bürünmüş. Sonuçta da ölen bir adama bakarak gülen bir halk görüntüsü oluşmuş. Ben de çöken eğitim sistemini anlattım. Hepimiz ölen bu sisteme bakarak güldük.’’ [2]
[1] https://www.haberturk.com/gundem/haber/1350021-evrim-teorisi-ve-darwin-mufredattan-cikti [2] http://www.ilgazetesi.com.tr/tayfun-akalinhababam-sinifi-863yy.htm
“Dangereous Minds” Bir eğitim filmi olarak kesinlikle listeye bir yerlerden girmeli. Listeniz için teşekkürler.
Merhaba,
Liste yazıma katkınız için ben teşekkür ederim.
Lean on me
Stand and deliver
Freedom writers
Emperor’s club
Les choristes
Eğitim ve ve öğretmen denince bu filmler unutulmaz