Fil'm Hafızası
  • ANASAYFA
  • HAKKIMIZDA
    • BİZ KİMİZ?
    • EKİBİMİZ
    • GÖNÜLLÜLÜK İLANLARI
  • FİLM ÖNERİLERİ
    • Aksiyon / Macera
    • Animasyon
    • Belgesel
    • Bilim Kurgu / Fantastik
    • Biyografi / Tarih
    • Drama
    • Erotik
    • Komedi
    • Korku / Gerilim
    • LGBTİ
    • Müzik / Müzikal
    • Romantik
    • Savaş
    • Suç / Gizem
    • Western
    Sugarcane (2024)
    Belgesel

    Sugarcane (2024)

    Yaşar Gülveren
    7 saat önce
    Altın Lale’nin Peşinde: 44. İstanbul Film Festivali Yarışma Seçkisi
    Drama

    O Da Bir Şey Mi (2024)

    Tuba Büdüş
    4 gün önce
    Tchaikovsky’s Wife (2022)
    Biyografi / Tarih

    Tchaikovsky’s Wife (2022)

    Ayşe Ekin Sağıroğlu
    2 ay önce
    Io Capitano (2023)
    Drama

    Io Capitano (2023)

    Selin Tanyeri
    2 ay önce
    Flow (2024)
    Animasyon

    Flow (2024)

    Büşra Soylu Küçükkaya
    3 ay önce
    Leo (2023)
    Film Önerileri

    Leo (2023)

    Rabia Elif Özcan
    3 ay önce
  • SİNEMA YAZILARI
    • 44. İstanbul Film Festivali
    • 25. İzmir Kısa
    • 31. Altın Koza
    • Analiz
    • Eleştiri – İzlenim
    • Liste
    • Özel Dosya
    • Röportaj
    Sistemin Gölgesinde: Sinemada Politik Distopyalar
    Liste

    Sistemin Gölgesinde: Sinemada Politik Distopyalar

    Yaşar Gülveren
    8 saat önce
    Yeniden Şekillen Kimlik: Anne(n) (2024)
    Analiz

    Yeniden Şekillen Kimlik: Anne(n) (2024)

    Ayşe Yapışık
    10 saat önce
    44. İstanbul Film Festivali Günlükleri-9
    Eleştiri - İzlenim

    Gitmek ya da Kalamamak: Gündüz Apollon, Gece Athena (2024)

    Tuba Büdüş
    4 gün önce
  • HABERLER
    Demi Moore ve Colman Domingo Strange Arrivals’ın Başrolünde!
    Haberler

    Demi Moore ve Colman Domingo Strange Arrivals’ın Başrolünde!

    Elif Arı
    50 dakika önce
    Together Filminin Yeni Fragmanı Yayınlandı
    Haberler

    Together Filminin Yeni Fragmanı Yayınlandı

    Evin Arslan
    1 gün önce
    8. Uluslararası Kadın Yönetmenler Festivali’nde Ödül Heyecanı
    Haberler

    8. Uluslararası Kadın Yönetmenler Festivali’nde Ödül Heyecanı

    Tuğba Uluay
    1 gün önce
  • KISA FİLMLER
    Lucky Fish (2022)
    Kısa Filmler

    Lucky Fish (2022)

    Ayşe Şimal Gürdamar
    8 ay önce
    Sousaphone (2019)
    Kısa Filmler

    Sousaphone (2019)

    Yiğit Aksan
    8 ay önce
    Hikayeci (2005)
    Kısa Filmler

    Hikayeci (2005)

    Ayşe Şimal Gürdamar
    10 ay önce
  • SPOTIFY
    • Playlists
    • Podcasts
  • ETKİNLİKLER
    • Dinner Talks
    • Fil’m Hafızası Akademi
    • Keşfetmenin Keyfi
  • GALERİLER
    • BiReplik
    • Bunları Biliyor Muydunuz?
    • Etkinlikler
    • Hafızadan Çıkmayanlar
  • İLETİŞİM
No Result
View All Result
  • ANASAYFA
  • HAKKIMIZDA
    • BİZ KİMİZ?
    • EKİBİMİZ
    • GÖNÜLLÜLÜK İLANLARI
  • FİLM ÖNERİLERİ
    • Aksiyon / Macera
    • Animasyon
    • Belgesel
    • Bilim Kurgu / Fantastik
    • Biyografi / Tarih
    • Drama
    • Erotik
    • Komedi
    • Korku / Gerilim
    • LGBTİ
    • Müzik / Müzikal
    • Romantik
    • Savaş
    • Suç / Gizem
    • Western
    Sugarcane (2024)
    Belgesel

    Sugarcane (2024)

    Yaşar Gülveren
    7 saat önce
    Altın Lale’nin Peşinde: 44. İstanbul Film Festivali Yarışma Seçkisi
    Drama

    O Da Bir Şey Mi (2024)

    Tuba Büdüş
    4 gün önce
    Tchaikovsky’s Wife (2022)
    Biyografi / Tarih

    Tchaikovsky’s Wife (2022)

    Ayşe Ekin Sağıroğlu
    2 ay önce
    Io Capitano (2023)
    Drama

    Io Capitano (2023)

    Selin Tanyeri
    2 ay önce
    Flow (2024)
    Animasyon

    Flow (2024)

    Büşra Soylu Küçükkaya
    3 ay önce
    Leo (2023)
    Film Önerileri

    Leo (2023)

    Rabia Elif Özcan
    3 ay önce
  • SİNEMA YAZILARI
    • 44. İstanbul Film Festivali
    • 25. İzmir Kısa
    • 31. Altın Koza
    • Analiz
    • Eleştiri – İzlenim
    • Liste
    • Özel Dosya
    • Röportaj
    Sistemin Gölgesinde: Sinemada Politik Distopyalar
    Liste

    Sistemin Gölgesinde: Sinemada Politik Distopyalar

    Yaşar Gülveren
    8 saat önce
    Yeniden Şekillen Kimlik: Anne(n) (2024)
    Analiz

    Yeniden Şekillen Kimlik: Anne(n) (2024)

    Ayşe Yapışık
    10 saat önce
    44. İstanbul Film Festivali Günlükleri-9
    Eleştiri - İzlenim

    Gitmek ya da Kalamamak: Gündüz Apollon, Gece Athena (2024)

    Tuba Büdüş
    4 gün önce
  • HABERLER
    Demi Moore ve Colman Domingo Strange Arrivals’ın Başrolünde!
    Haberler

    Demi Moore ve Colman Domingo Strange Arrivals’ın Başrolünde!

    Elif Arı
    50 dakika önce
    Together Filminin Yeni Fragmanı Yayınlandı
    Haberler

    Together Filminin Yeni Fragmanı Yayınlandı

    Evin Arslan
    1 gün önce
    8. Uluslararası Kadın Yönetmenler Festivali’nde Ödül Heyecanı
    Haberler

    8. Uluslararası Kadın Yönetmenler Festivali’nde Ödül Heyecanı

    Tuğba Uluay
    1 gün önce
  • KISA FİLMLER
    Lucky Fish (2022)
    Kısa Filmler

    Lucky Fish (2022)

    Ayşe Şimal Gürdamar
    8 ay önce
    Sousaphone (2019)
    Kısa Filmler

    Sousaphone (2019)

    Yiğit Aksan
    8 ay önce
    Hikayeci (2005)
    Kısa Filmler

    Hikayeci (2005)

    Ayşe Şimal Gürdamar
    10 ay önce
  • SPOTIFY
    • Playlists
    • Podcasts
  • ETKİNLİKLER
    • Dinner Talks
    • Fil’m Hafızası Akademi
    • Keşfetmenin Keyfi
  • GALERİLER
    • BiReplik
    • Bunları Biliyor Muydunuz?
    • Etkinlikler
    • Hafızadan Çıkmayanlar
  • İLETİŞİM
No Result
View All Result
Fil'm Hafızası
No Result
View All Result
Home Sinema Yazıları Liste

Sistemin Gölgesinde: Sinemada Politik Distopyalar

Yaşar Gülveren Yaşar Gülveren
8 saat önce
Liste, Sinema Yazıları
Okuma Süresi: 9 min
0
0
Sistemin Gölgesinde: Sinemada Politik Distopyalar
Facebook'ta PaylaşTwitter'da PaylaşWhatsapp'ta Paylaş

Distopyalar, edebiyattan sinemaya uzanan geniş bir hayal gücü alanında, genellikle gelecekte geçen karanlık dünyaları anlatır, bugünle ve bugünün düzeniyle ilgili çok şey söyler. Politik distopyalar ise bu türün en sert, en kışkırtıcı, çoğu zaman da en gerçekçi alt başlığı olarak görülebilir. Çünkü bu filmlerde anlatılan geleceğin otoriter rejimleri, baskıcı sistemleri ya da çöküşe sürüklenen toplumları, yalnızca kurgusal bir evrende var olmaz. Bugünün politikaları, iktidar yapıları ve sosyal korkularından beslenirler. Bu nedenle politik distopya filmleri, yalnızca bir tür eğlence değil, aynı zamanda güçlü bir eleştiri aracı olarak karşımıza çıkar. Seyirciye, yaşadığı dünyanın görünmeyen sınırlarını, dayatmalarını ve çelişkilerini sunan ayna tutar.

Bu türdeki anlatılar, bireyin sistemle olan ilişkisini temel çatışma ekseni olarak alır. Karakterler çoğu zaman baskıcı rejimlerin içinde sıkışmış, kimliğini ve iradesini yitirmiş ya da sistemin dışında kalmaya çalışırken bir başka kontrol biçimiyle karşı karşıya kalmış figürlerdir. Distopik dünyalar; propaganda, bürokrasi, gözetim, yoksulluk, tüketim, yabancılaşma ve direniş gibi temalarla örülür. Politik distopyalarda insan, yalnızca var olmak için değil, düşünmek, hissetmek ve sevmek için de savaşmak zorundadır. Bu türün sinemadaki yansımaları hem biçimsel hem de içerik düzeyinde birbirinden çok farklı yollar izlese de, hepsi ortak bir kaygıda birleşir: Güç ve kontrol ilişkilerinin insan ruhunda açtığı yarayı ifşa etmek.

Children of Men (Yön. Alfonso Cuarón, 2006)

“Çocuk seslerinin kaybolmasıyla umutsuzluk çöktü. Çocuk sesleri olmayan bir dünyada neler olduğunu görmek çok garip.”

Alfonso Cuarón’un Children of Men (2006) filmi, doğurganlığın yok olduğu ve insan soyunun sonunun yaklaştığı bir distopyada geçer. Toplum, umutsuzluk, kaos ve devlet şiddetiyle kuşatılmıştır. Göçmenler izole kamplara kapatılırken, baskıcı rejimlerin “güvenlik” adı altında bireysel özgürlükleri yok ettiklerini görürüz. Bu karanlık dünyada, mucizevi şekilde hamile kalan genç bir kadının güvenli bir yere ulaştırılma çabası, hem bir umut hikâyesine hem de politik bir direnişe dönüşür.

Film, göçmen krizleri, otoriter devlet yapıları ve umutsuzluk çağında insanlığın neyi korumaya değer bulduğuna dair alegori sunar. Cuarón’un uzun planlarla ördüğü sinematografisi, ekran karşısındaki bizleri olayların merkezine çekerken, distopik dünyanın soğuk gerçekliğini çarpıcı bir biçimde hissettirir. Children of Men, izleyiciyi zamanla daha da güncel hale gelen politik ve etik sorularla baş başa bırakır: Umutsuzluk içinde umut nasıl korunur? Ve insanlık, yok oluşun eşiğinde neyin mücadelesini verir?

Golem (Yön. Piotr Szulkin, 1980)

“Sistem seni yarattı. Onu sorgulaman yasak.”

Piotr Szulkin’in Golem’i (1980), klasik efsaneyi bilim kurgu ve totaliter distopyayla harmanlayarak Soğuk Savaş döneminin paranoyasını ve birey üzerindeki baskıyı modern bir kabusa dönüştürerek izleyiciye aktarır. Filmde, bir hastanede yatan ve istemsizce bir deneye maruz kalan başkarakter, zamanla “yeni bir insan” yaratma projesinin parçası olur. Devletin biyolojik ve zihinsel müdahaleleriyle yeniden şekillendirilen bu insan, giderek bir iktidar aygıtına dönüşürken, kimliğini ve özgür iradesini kaybeder.

Film izleyiciye hem insanın doğasını hem de birey-devlet ilişkisini sorgulayan karanlık bir alegori sunar. Golem, burada yalnızca mistik bir varlık olarak değil; devletin kontrol ettiği, düşünceleri belirlenmiş, duyguları bastırılmış yeni bir vatandaş prototipi olarak karşımıza çıkıyor. Gri tonlarla bezeli şehir atmosferi ve ruhsuz yüz ifadeleriyle kurulan dünya, Polonya’nın sosyalist rejimine bir eleştiri olarak okunabilir. Szulkin’in sineması, Orwell’vari bir distopyayı izleyicisine anlatmakla kalmaz, ona en derinden yaşatır. Boğucu, kaotik ve kaçışsız.

O-bi, O-ba: The End of Civilization (Yön. Piotr Szulkin, 1985)

“İnsanları hayatta tutan tek şey umut. O yüzden umudu biz üretiyoruz.”

Piotr Szulkin’in 1985 yapımlı bu filmi, nükleer felaket sonrası yer altında yaşayan bir toplumun umutsuz bekleyişini anlatır. İnsanlar, onları kurtaracağı söylenen bir “Kurtarma Gemisi”nin geleceğine inanmaktadır, ancak bu gemi aslında devlet tarafından uydurulmuş bir yalandan ibarettir. Ana karakter Soft, hem bu yalanın sürdürücülerindendir hem de yavaş yavaş gerçeği fark etmeye başlayan biridir. Toplum, hem fiziksel çöküşün hem de ideolojik manipülasyonun kıskacında var olmaya çalışırken izleyici ile buluşur.

Film, totaliter bir düzenin halkı kandırmak için nasıl mitler yarattığını ve bu mitlerin nasıl kutsal gerçeklermiş gibi benimsendiğini çarpıcı bir şekilde işler. İnanç ile hayatta kalma güdüsünü birbirine bağlayan yapısıyla, propaganda, kitle psikolojisi ve sistemin yalanlarla beslenmesi üzerine sert bir distopyadır. Szulkin’in paslı metal duvarlarla, sızan tavanlarla, ışığı hiç görmeyen gözlerle kurduğu dünya, fiziksel olduğu kadar zihinsel bir çürümeyi de hissettirir. Umut bile kontrol altına alındığında, insan neye tutunur?

V for Vendetta (Yön. James McTeigue, 2005)

“İnsanlar hükümetlerinden korkmamalı. Hükümetler insanlardan korkmalı.”

V for Vendetta (2005), gelecekte geçen bir distopyada, insanların korku ve baskıyla yönetildiği bir toplumda geçer. Toplumun, baskıcı ve totaliter bir İngiliz hükümetine karşı verilen direnişi anlatır. Hikâyenin merkezinde; maskeli ve gizemli bir figür olan V, eski bir deney kurbanıdır ve sistemin insanlara uyguladığı zulmün intikamını almak için plan yapar. Toplum, devletin medyayı ve bilgiyi nasıl kontrol ettiğine tanıklık eder. Yasaklar, sansür ve korku her yeri sarmışken, V, hem bireysel hem de toplumsal bir uyanışı tetiklemek ister. En büyük hedefi, halkı kendi özgürlüğü için ayağa kalkmaya cesaretlendirmektir.

Film, “halk mı devletten korkmalı, devlet mi halktan?” sorusunu sorarak güçlü bir politik mesaj verir. V for Vendetta, izleyiciyi özgürlük, adalet ve bireysel haklar üzerine düşündürür. İktidarın, insanların korkularını kullanarak nasıl mutlak bir güce dönüştüğünü gösterir. V, adeta umutsuzluğun içinde doğan bir isyanın simgesi olarak karşımızdadır. Onun hikâyesi, şiddet ve umut arasındaki ince çizgiyi sorgular. Film; görsel anlatımı, güçlü diyalogları ve unutulmaz sahneleriyle politik distopya türünün en etkileyici örneklerinden biri olarak gösterilebilir. V for Vendetta, sadece bir isyan hikâyesi anlatmaz; Aynı zamanda özgürlük fikrinin ne kadar değerli ve kırılgan olduğunu da hatırlatır. Film, bir distopya olduğu kadar, politik romantizmle örülü bir direniş manifestosudur.

Snowpiercer (Yön. Bong Joon-ho, 2013)

“Düzen, donmuş ölümü geri tutan tek bariyerdir.”

Bong Joon-ho’nun Snowpiercer (2013) filmi, küresel ısınmayı durdurmak için yapılan bir müdahalenin dünyayı buz çağına sürüklemesiyle başlar. Hayatta kalan insanlar, durmaksızın hareket eden bir trene sığınmışlardır. Ancak tren, baştan sona sınıfsal bir sistemin küçük bir evrenidir: Kuyruk kısmındaki yoksullar, ön vagonlardaki seçkinlere hizmet etmeye zorlanır. Bu yapı, devrimci bir ayaklanmayla sarsıldığında, adalet, etik ve fedakârlık üzerine sarsıcı sorular ortaya çıkar.

Film, sınıf çatışması, otoriter düzen ve sistemin kendi kendini yeniden inşa etmesi üzerine güçlü bir alegoridir. Tren, ilerleyen ama hiçbir yere varmayan bir medeniyeti temsil eder. Bong, aksiyonun içine siyasal eleştiriyi ustalıkla yedirerek izleyiciye tokat gibi bir gerçeklik sunar: Devrim bile kontrol altında olabilir. Ve bazen sistemi yıkmak, dışına çıkmakla değil, onun işleyişini bozmaya cesaret etmekle mümkündür.

The Trial (Yön. Orson Welles, 1962)

“Suçlandın, ama neden olduğunu asla bilemeyeceksin.”

Kafka’nın aynı adlı romanından uyarlanan The Trial (1962), Joseph K.’nin bir sabah sebepsiz yere tutuklanmasıyla başlar. Ne suçunun ne de davasının içeriğini öğrenemeyen Joseph K. bürokratik bir labirentin içinde oradan oraya sürüklenirken, sistemin absürtlüğü ve insana verdiği önem kaybolur. Orson Welles’in karanlık sinematografisi, bu anlamsız düzeni görselleştirerek izleyiciyi Kafkaesk bir kâbusun içine çeker.

Film, bireyin sistem karşısındaki çaresizliğini, modern toplumun görünmez duvarlarını ve hukukun bir baskı aracına dönüşmesini anlatır. Bürokrasi, burada adaleti değil, bastırmayı temsil eder. Welles’in yarattığı gotik atmosfer, devletin gölgesinin bile insanı nasıl sindirebildiğini gösterir. The Trial, distopyanın en soyut ama en evrensel hallerinden birini izleyiciye sunar.

The Lobster (Yön. Yorgos Lanthimos, 2015)

“Bir ıstakoz yüz yıldan fazla yaşar, hayatı boyunca doğurgandır ve aristokratlar gibi mavi kana sahiptir.”

The Lobster (2015), Yorgos Lanthimos’un absürt ama bir o kadar da politik distopyasıdır. Filmde, bekar olmak yasaktır ve insanlar 45 gün içinde eş bulamazlarsa bir hayvana dönüştürülür. Bu baskıcı ilişki düzeninde duygular değil, kurallar geçerlidir. Aşk bile sistemin onayına tabidir. Ana karakter, bu düzenden kaçıp “yalnızlar” topluluğuna sığınır; ancak orada da kendi türünden başka bir baskı baş gösterir.

Lanthimos, aşkı, toplumu ve özgürlüğü, garipliklerle dolu bir dünya üzerinden sorgular. Filmde hem modern ilişkiler hem de bireysel seçimler eleştirilir. Sistem ne kadar mantıksız olursa olsun, sistem dışındaki acımazlıktan kurtulmak isteyen insanların ona uyum sağlamak zorunda oluşu çarpıcı şekilde yansıtılır. The Lobster, sevmenin bile politik bir mesele olduğu, bireyselliğin sistemle her an çatıştığı bir evreni absürtlükle ciddiyet arasında ince bir dengede sunar.

They Live (Yön. John Carpenter, 1988)

“Uyuyan orta sınıfı yok ediyorlar. Gittikçe daha fazla insan yoksullaşıyor. Biz onların malıyız. Biz kölelik için yetiştiriliyoruz.”

John Carpenter’ın They Live (1988) filmi, görünüşte basit ama derin anlamlar taşıyan bir hikâye anlatır. Film, iş bulmak için Los Angeles’a gelen sıradan bir adam olan John Nada’nın başından geçenleri konu alır. Nada, bir inşaatta çalışırken tesadüfen özel bir güneş gözlüğü bulur. Bu gözlüğü taktığında dünyanın gerçek yüzüyle karşılaşır. Reklam panolarında, televizyonlarda ve dergilerde gizli komutlar vardır: “İtaat et”, “Tüket”, “Uyu”, “Evlen ve Çoğal”. Dahası, insanların arasına karışmış, insan gibi görünen ama aslında başka bir ırka ait olan varlıkların dünyayı sessizce yönettiğini fark eder. Bu varlıklar, ekonomik gücü ve medyayı kontrol ederek insanları sessiz bir şekilde köleleştirmektedir. Nada, bu gerçeği görünce büyük bir şok yaşar ve sisteme karşı savaşmaya karar verir.

Film, kapitalist düzenin, medya aracılığıyla insanları nasıl uyuttuğunu ve gerçeklerden uzaklaştırdığını sert bir dille eleştirir. Carpenter, insanların gözlerinin önündeki baskı ve eşitsizliği nasıl görmezden geldiğini anlatır. They Live, özellikle 1980’lerin Amerika’sındaki ekonomik krizlere, gelir adaletsizliğine ve bireyin güçsüzleşmesine doğrudan bir tepki niteliğindedir. Film boyunca “gözlerini açmak” sadece bir fiziksel eylem değil, aynı zamanda zihinsel bir uyanış olarak sunulur. Nada’nın sistemi sorgulayıp ona karşı gelmesi, izleyiciye de kendi hayatındaki görünmez baskıları sorgulaması için güçlü bir çağrıda bulunur. They Live, basit bir bilimkurgu gerilim gibi görünse de, aslında sistemin görünmeyen tahakkümüne karşı güçlü bir başkaldırıdır.

Yaşar Gülveren

1995 yılında dünyaya geldi. Bilgisayar Mühendisliği mezunu ve IT Uzmanı olarak özel bir şirkette çalışmakta. Kendini sadece okur yazar olarak tanımlıyor. Ha bir de fırsat buldukça “BaşaTaş Podcast”i çekiyor.

Etiketler: alfonso cuaronBong Joon-Hochildren of mencolin farrelldistopyagolemjames mcteiguejohn carpenterO-bi O-ba - The End of Civilizationorson wellespiotr szulkinpolitik filmlersnowpiercerthe lobsterthe trialThey Livev for vendettaYorgos Lanthimos
Yaşar Gülveren

Yaşar Gülveren

1995 yılında dünyaya geldi. Bilgisayar Mühendisliği mezunu ve IT Uzmanı olarak özel bir şirkette çalışmakta. Kendini sadece okur yazar olarak tanımlıyor. Ha bir de fırsat buldukça “BaşaTaş Podcast”i çekiyor.

YazarınDiğer Yazıları

    Sugarcane (2024)

    Sugarcane (2024)

    10 Mayıs 2025
    Savaşın Objektifinden Bir Kadın Portresi: Lee (2023)

    Savaşın Objektifinden Bir Kadın Portresi: Lee (2023)

    12 Nisan 2025
Sonraki Yazı
Sugarcane (2024)

Sugarcane (2024)

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Editörün Seçtikleri

Av Ya Da Avcı Olmak, İşte Bütün Mesele Bu!: İnsanlar İkiye Ayrılır (2020)

Av Ya Da Avcı Olmak, İşte Bütün Mesele Bu!: İnsanlar İkiye Ayrılır (2020)

Tuba Büdüş
5 Ekim 2021

Bir İçerik Üreticisinin (Gerçek) Anıları: Sweat (2020)

Bir İçerik Üreticisinin (Gerçek) Anıları: Sweat (2020)

Selin Tanyeri
29 Eylül 2021

Sorry We Missed You (2019): Haksızlığa Öfkelenmiyorsan Nasıl Bir İnsansın?

Sorry We Missed You (2019): Haksızlığa Öfkelenmiyorsan Nasıl Bir İnsansın?

Büşra Soylu Küçükkaya
17 Temmuz 2021

Mafya Filmleri

Mafya Filmleri

Fil'm Hafızası
28 Haziran 2021

Bugün Dünün Aynısıydı: Zamansal Döngü Filmleri

Bugün Dünün Aynısıydı: Zamansal Döngü Filmleri

Burakhan Yanık
25 Haziran 2021

  • Biz Kimiz?
  • Gizlilik Politikası
  • KVKK
  • Çerez Politikası
  • İletişim

Fil'm Hafızası © 2023

No Result
View All Result
  • Anasayfa
  • Hakkımızda
    • Biz Kimiz?
    • Ekibimiz
    • Gönüllülük İlanları
  • Film Önerileri
    • Aksiyon / Macera
    • Animasyon
    • Belgesel
    • Bilim Kurgu / Fantastik
    • Biyografi / Tarih
    • Drama
    • Erotik
    • Komedi
    • Korku / Gerilim
    • LGBTİ
    • Müzik / Müzikal
    • Romantik
    • Savaş
    • Suç / Gizem
    • Western
  • Sinema Yazıları
    • 44. İstanbul Film Festivali
    • 25. İzmir Kısa
    • 31. Altın Koza
    • Analiz
    • Eleştiri – İzlenim
    • Liste
    • Özel Dosya
    • Röportaj
  • Haberler
  • Kısa Filmler
  • Spotify
    • Podcasts
    • Playlists
  • Etkinlikler
    • Dinner Talks
    • Fil’m Hafızası Akademi
    • Keşfetmenin Keyfi
  • Galeri
    • BiReplik
    • Bunları Biliyor Muydunuz?
    • Etkinlikler
    • Hafızadan Çıkmayanlar
  • İletişim

Fil'm Hafızası © 2023

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Create New Account!

Fill the forms below to register

All fields are required. Log In

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In