Ötenazi konusuna zaman zaman kafa yorsam da bu yazı, ötenazi hakkında değil. Zaten Sessiz Kalp‘in (Stille Hjerte/Still Heart – 2014) de ötenaziyi tartışmak gibi bir derdi yok. Bu bıçak sırtı konuyu amaç değil, araç olarak kullanan film; duygu sömürüsüne çok bulaşmadan karakterlerine odaklanan başarılı bir melodram.
Taşradaki iki katlı evlerinde huzur içinde yaşayan Esther ve eşi Poul, haftasonu için misafirlerini beklemektedirler: Büyük kızları Heidi, kocası ve oğlu; küçük kızları Sanne ile erkek arkadaşı Dennis; son olaraksa Esther’in çocukluk arkadaşı ve yaşamı boyunca onun yanında olan Lisbeth. Hepsi Esther’e güzel bir haftasonu yaşatmak için toplanmaktadırlar çünkü pazar akşamı, hastalığı gitgide daha ağırlaşacak olan Esther son uykusuna kendi isteğiyle yatacaktır. Ama bu iki gün acaba planlandığı gibi geçecek midir?
Rekin Teksoy, melodramı “İyi ile kötünün, doğruyla yalanın çatışmasını, hüzünlü gönül ilişkilerini, sıradan seyircinin duygularını etkilemeye yönelik bir anlayışla ele alan film türü.” olarak açıklar [1]. Melodramı sinemada etkili yapan esas unsur, doğrudan seyircinin duygularını sömürmek amacıyla çekilmesidir. Lâkin türü bayağı hâle getiren de aynı unsurdur, bu tür filmlerin gerçekçiliği ve senaryosu genelde sorunlu olur. Yeşilçam melodramları bunlara iyi birer örnek olarak verilebilir.
Sessiz Kalp‘in başarısı ne yaptığının bilincinde olması, bu sebeple de kendisini fazla dağıtmadan ve seyircisini çok da sömürmeden sonuca gidebilmesi. Bu yüzden benim gibi melodram seven bir sinemasever, göze batan hiçbir sorunla karşılaşmadan ve irite olmadan gayet keyifli bir şekilde filmi seyredebiliyor. Tabii buradaki esas başarı Danimarkalı usta Bille August’un. Yıllar önce televizyon izlerken bir filme takılmış, yaklaşık 3 saat boyunca gözümü filmden ayıramamıştım. Bille August’un en sağlam Hollywood filmi olan The House of the Spirits (1993), politik alt metne de sahip çok sağlam bir melodramdır.
August, deneyimi sayesinde senaryoyu dağıtmadan perdeye aktarıyor. Hangi hamleyi nerede yapacağını bilerek, gerçekçiliği de kaybetmeden yerinde esler vererek bir aile dramı anlatıyor. Tabii Christian Torpe’un açık ama bütünlüklü senaryosu, Dirk Brüel’in steril görüntüleri, Jette Lehmann’ın sade set tasarımı ile tüm oyuncu kadrosunun kararında performansları August’un en büyük destekçileri. Böylece ortaya sağlam bir melodram çıkmış oluyor.
Sessiz Kalp‘in ötenaziyi taraf seçmeden ele alabilmesi de başka bir erdemi. Seyircisini bu özel konu hakkında düşünmeye davet ederken esas olarak şunu öne çıkarıyor: Önemli olan keyif alabildiğimiz anlara sahip olabilmek ve bu güzel anıları biriktirerek güzel bir yaşam sürdürebilmektir.
[1] Rekin Teksoy, Rekin Teksoy’un Ansiklopedik Sinema Terimleri Sözlüğü, Oğlak Yayınları, 2012, s. 156.