“Değişmeyen tek şey değişim” ise büyümek de değişimlerin en büyüğü olarak her insan için kaçınılmazdır. Lâkin fiziki büyüme insan hayatının sabit bir zaman diliminde gerçekleşse de, manevi büyüme ne hayatın belli bir kesiminde geçiyor, ne de belli bir süreyi kapsıyor. Hatta bazı insanlar fiziken dev gibi olsalar da içlerinde bir çocuk naifliğinden ve belki de şımarıklığından hiçbir zaman kurtulamıyorlar. Türkçe’de ‘olgunlaşma’ kelimesinin vakur bir hava kattığı bu süreç; her ülkenin, kültürün veya dilin eserlerinde kendisine yer bulmuştur ve bulmaya da devam edecektir.
Japonların ünlü anime stüdyosu Studio Ghibli, hemen hemen her filminde ana ya da yan konu olarak bu sürece mutlaka yer vermiştir. Hatta büyüme öykülerinin başyapıtlarının bazıları bu stüdyonun eseridir. Spiritted Away (2001), My Neighbor Totoro (1988) ve Grave of the Fireflies (1988) örnek olarak verilebilir. Stüdyonun belki de son uzun metrajı olması dolayısıyla farklı bir anlam da ihtiva eden, Hiromasa Yonebashi imzalı When Marnie Was There (2014 – Omoide no Mânî – Marnie Oradayken) bu geleneğin son ürünü.
Anna, evlatlık olarak verildiği ailenin kendi çocuğu gibi baktığı ama onun bu sıcaklığa bir türlü karşılık veremediği, astım hastası genç bir kızdır. Okulda geçirdiği bir astım nöbeti sonrasında, üvey annesi doktorların da tavsiyesiyle Anna’yı kırsalda yaşayan kuzenlerinin yanına gönderir. Zaten soğuk bir yapıya sahip olan ve insanlarla son derece az iletişim kuran Anna’nın, gitmeden önce ailenin ona bakması için devletten para aldığını öğrenmesi, onu fiziksel dünyadan daha da soğutur.
Anna kırsaldaki eve vardığında kendisini tamamen etrafı dolaşmaya ve kimselerle paylaşmadığı resim tutkusuna adar. Gezintilerinden birinde, denize tam cepheden bakan devasa bir konak görür. Dışarıdan boş görünen bu konağın yanına gittiğinde içerisinin aydınlatıldığını, üst pencerede ise kendisine gayet tanıdık gelen sapsarı saçlı bir kızın durduğunu görür. Sonraki ziyaretinde Marnie adındaki bu kızla tanışan ve hemen dost olan Anna, kendisi hariç kimse hakkında bilgisi ve iletişimi olmayan Marnie’nin bir hayal ürünü olup olmadığını sorgulamaya başlar. Diğer yandan da tüm dertlerini açabildiği bir arkadaşa kavuşmanın sevincini yaşamaktadır.
Yonebashi, bir Stüdyo Ghibli emektarı olarak ustaları Miyazaki ve Takahata’ya çok şey borçlu. Hikâyenin ele alınışı, kurgusu ve geliştirilişinden tutun görselliğe kadar filmin tüm ana etmenlerini bu gelenekten almakta. Lâkin ilk uzun metrajı The Secret World of Arriety‘ye (2010) kıyasla kendi imzasını daha çok ortaya koyduğu belli oluyor. Mesela Ghibli filmlerinde görmeye alışkın olduğumuz masalsı imgeler ve bunun getirdiği yumuşak geçişlere bu filmde başvurmamış. Anna’nın hayal dünyası bile oldukça gerçekçi resmedilmiş ki bu, seyircinin gerçekle hayali karıştırmasına yönelik bilinçli bir tercih. Çünkü neredeyse finale kadar Marnie’nin kim olduğunu ve neden Anna’yla ilişki kurduğunu anlamamızı istemeyerek temel merak duygusunun hep ayakta tutulması amaçlanıyor.
Filmin akıbetini belirleyen ana unsur da bu zaten. Başlarda Anna’nın büyüme sürecini anlatırken, yan hikâye olarak filme dâhil olan Marnie’nin gizemini ana anlatının önüne geçiren film, yalpalamaya başlıyor. Bunun da ana sebebi gelişme sürecinin bir türlü ilerleyememesi. Çünkü Yonebashi gizemin çözümünü sona saklamak uğruna hikâye kurgusundan ödün veriyor. Olası bir yalpalamadan kurtulmak için yan karakter eklemeye çalışsa da bunların anlatıya başarılı eklemlenememesi sonucu film ciddi bir durgunluğa giriyor.
Finalde ise tam tersi bir durum oluşuyor doğal olarak. Yonebashi bu sefer hem Marnie’yi açıklamaya, hem bu hikâyeyi Anna’nın öyküsüne bağlamaya, hem de Anna’nın olgunlaşmasını finalize etmeye çalışıyor. Tabii tüm bunlar için az zaman kaldığından bocalıyor ve amaçladığı gerçekçiliği kaybediyor.
When Marnie Was There, bu ciddi handikabına rağmen, Ghibli tutkunlarını hayal kırıklığına uğratmayacak sevimlilikte. Tamamen elle çizilmesi ve enfes sulu boya karelere sahip olması bile filmi izlenmeye değer kılıyor. Japonya kırsalının, yeşilin tüm tonlarına sahip ambiyansını sanırım başka bir filmde kolay kolay bulamazsınız. Didaktiklikten kaçınan ama hayatın içinden hikâyesini gayet akıcı bir şekilde anlatan When Marnie Was There, animasyon severlerin kaçırmaması gereken bir fırsat.