Yeniden canlanan ceset ya da diriltilen ölü anlamına gelen “zombi”nin kökeni Voodoo inanışından gelir. İnsanları zombiye çevirerek iktidarlarını sağlamlaştıran Voodoo büyücülerine, bilinçleri ve kendi istekleri olmayan zombiler de sadece itaat ederlerdi. Zombilerin beyaz perde ile tanışması da 1932 yılında günümüzün modern zombilerinden farklı olarak Victor Halperin voodo zombilerini kendince yorumlayarak çektiği White Zombie ile gerçekleşir. Ancak White Zombi ile başlayan zombi evreninin asıl mihenk taşı: George A. Romero’nun 1968 yılında çektiği Night of the Living Dead. Meslektaşları dünyanın diğer ucunda Fransız Sinematek’in kapanmasını protesto ederek 68 hareketinin ilk kıvılcımlarını çakarken Romero da kapitalist sistem eleştirisini “Kapitalizm yaşayan ölüleri yarattı” diyerek sinema üzerinden söyler, Hollywood’un çemberinden çıkar ve sinema dünyasına vazgeçilmeyecek bir miras bırakır: Zombi Filmleri.
White Zombie (1932)
White Zombie, George Romero’nun modern zombilerinden on yıllar önce Hollywood’un Haiti voodoo zombilerini kendince yorumlayarak popüler hâle getirdiği ilk “zombi” filmi. Universal’ın her korku filminde yer verdiği ünlü oyuncu Bela Lugosi, Dracula’daki (1932) efsane performansından sadece bir yıl sonra White Zombie’de adı “Murder” (Cinayet) olan tekinsiz bir doktoru canlandırır. Filmde Svengali karakterine benzeyen Lugosi, çeşitli iksir ve tozlar kullanarak nişanlı bir kadını zalim bir çiftlik sahibinin iradesine boyun eğmesi için zombiye dönüştürür. Sıradan ve basit bir hikâye içinde geçen filmin tek başarılı unsuru Lugosi diyebiliriz. White Zombie’den sonra, voodoo zombi filmleri Hollywood’da ara sıra boy göstermeye devam eder. Victor Halperin’in yönetmenliğini yaptığı film ayrıca Amerikalı heavy metal şarkıcısı Rob Zombie’nin kurduğu White Zombie grubuna da ilham kaynağı olur.