?Meksikalı Carlos Reygadas, 2000’lerin başında başlayan sinema serüveninin dördüncü adımını geçtiğimiz yıl Post Tenebras Lux ile attı ve tartışmalı filmlerin yönetmeni olacağını da seyirciye iyice kanıksatmış oldu. Sürekli diri tutulmaya çalışılan auteurlük kurumuna çağdaş sinemacılar arasında en çok yakıştırılan isimlerden olan Reygadas, hiç şüphesiz ki özgün bir sinema üretiyor. Kameraya hakimiyetindeki ustalığını ses ve ışık kullanımındaki özgün yaklaşımla birleştirerek her sahneyi sinema dolu bir ana dönüştürebiliyor. Konvansiyonel sinemanın beden sunumlarından oldukça ayrışan yaklaşımı ve sinemanın sömürü malzemesi haline gelmiş “gerçekçiliğe” karşı takındığı tavır da sinemasının en güçlü yanlarını oluşturuyor. Suçluluk duygusu ve çaresizlikle baş etmeye çalışan bireylerin öne çıktığı Reygadas filmlerinde sürekli göz önünde olan anti-militarist tavır ve güçlü bir şekilde sezilen kişiselliğin yanı sıra yönetmenin arzuladığı ve üretmeye niyetlendiği, evren ile insanın bir aradalığını hissettirmeye yönelik bir üst bakışın varlığından söz edilebilir.
Reygadas için genel kabul görmüş bu özelliklerin dışında, oldukça övgü toplamış üçüncü filmi Silent Light haricindeki çalışmalarına yöneltilen eleştirilerdeki ortak paydayı oluşturan “sansasyon” meselesi karşımıza çıkıyor. Genellikle zayıf içerikli çalışmaların ilgi görebilmesi adına sansasyonel bir tavrı benimsediğini, stilize ya da gerçekçi sıfatıyla yüceltilip cinsellik ve şiddet pornografisine dönüştürüldüğünü günümüz sinemasında birçok kez deneyimledik. Reygadas’ın filmlerinin de içerdiği cinsellik sebebiyle bu yaklaşımı barındırdığını iddia edip hem içeriksel hem de biçimsel manada aşırılıkla suçlanması ve sansasyondan ibaret sayılmasının ise hakkaniyetsiz bir yargı olduğu düşünüyorum. Bu tartışmalardan en çok nasibini alan filmi Battle in Heaven düşünüldüğünde dahi filmin karakterlerine ve hikayesine yönelik alışılmadık yaklaşımının ve barındırdığı sinemasal meziyetle dolu birçok sekansın, cüretkar sahnelerin varlığı altında gölgelenmesinde fevri bir etiketleme tavrı olduğunu kabul etmek gerekli.
Battle in Heaven‘ın hikayesinin temelinde Meksikalı bir özel şoförün ve karısının işledikleri suç yatıyor. Bir tanıdıklarının yeni doğmuş bebeğini kaçıran çift, bebeğin ölümüyle birlikte tedirgin bir döneme giriyorlar. Battle in Heaven beklenilenin aksine suçun işlenişine, bebeğin nasıl öldüğüne, ikilinin neden bu suça bulaştığına ya da bunu ilk kez mi yaptıklarına dair herhangi bir veri sunmuyor. Yozlaşmış bir toplumun gerçekliğinde yer alan bu ahlaki çöküntüyü kabullenip suçun ardında bıraktıklarına odaklanıyor. Filmin ana karakteri olan ketum Marcos’un film boyunca yavaşça çözülüşü ve üzerindeki baskının kendi gerçekliğini parçalayışı yaratıcı sahnelerle aktarılıyor.
Marcos’un karısıyla ilişkisi ve paylaştıkları sırrın yanı sıra çöküşünü hızlandıran en etkili şey ise general olan patronunun kızı Ana ile yaşadıkları oluyor. Maddi bir gerekçesi olmadan, sadece istediği için seks işçiliği yapan Ana ile Marcos arasında tuhaf şekilde gelişen bir ilişki yaşanıyor. Filmde Marcos’un hem karısıyla hem de Ana ile yaşadığı cinsellik uzun planlarla sunuluyor. Reygadas’ın çekincesiz şekilde sunduğu bu sahneler arasında ise oldukça bariz yaklaşım farkları bulunmakta. Bu varyasyon farklılıkları da yönetmenin sinemada cinselliğin sunumu ve anlamı üzerine düşündüğünü kanıtlıyor. Reygadas, cinselliği sunuş şekli ve eylemin öznelerinin fiziksel özellikleriyle klasik sinemanın (ve diğer bütün görsel sanatların) sevdiği idealleştirilmiş bedenlerin karşısına Marcos ve karısının bedenleri gibi kilolu, cazibesiz, en önemlisi ise sinema seyircisinin alışık olmadığı bedenleri koyuyor. İkinci hamlesinde ise genç ve çekici Ana ile Marcos’un birlikte olmasını sağlayarak normalde birbirlerine yakıştırılmayacak iki kişiyi bir araya getiriyor, tıpkı ilk filmi Japon‘da orta yaşlı başkarakterin yaşlı bir kadınla ilişkiye girmesi gibi. Böylece sinemadaki cinsellik sunumlarına karşın Reygadas’ın sıradan insanlarına ait, pornografik haz içermeyen cinselliği karşımıza çıkıyor. Hatta filmin prolog ve finalini düşündüğümüzde durum daha da çetrefilli bir hal alıyor. Filmin akışından kopuk bu başlangıç ve bitişlerin her ikisinde de Ana’nın Marcos’a oral seks yaptığını görüyoruz. Filmin sansasyonel bulunmasının en önemli sebeplerinden olan oral seks sahnelerinin sunumu ise birbirlerinin zıttı iki durumu karşı karşıya getiriyor. Açılış sahnesinin soğukluğu ve filmin gidişatıyla keskin bir ironi barındıran finali oldukça tuhaf ve sıradışı görünürken her iki sahnenin de anlatının ana akışında yer almaması sebebiyle daha soyut ve karakterlerin duygusal çalkantılarına dair imalar içerdiğini düşündürüyor.
Filmde defalarca tekrarlanan askeri bayrak törenlerinin tekdüzeliği ve Marcos’un patronu dolayısıyla hazır bulunduğu bu törenlerde gülünç bir şekilde yer kaplaması Reygadas’ın anti-militarist tutumu çevresinde mizahi ve ironik bir tad barındırıyor. Ana ile Marcos’ın sınıfsal konumları ve bu konumlardan sıyrılma çabaları göz önüne alındığında, her ikisinin de bağlı bulunduğu, hem baba hem patron olan ama filmde birebir haliyle göremediğimiz General’in temsil ettiği iktidar ile olan örtük ilişkileri de sezilebiliyor.
Karakterin gündelik yaşamla bağının zayıfladığı ve suçluluk duygusunun ağırlığıyla tükendiğini somutlaştıran kimi önemli sahneler tekrar tekrar izlenebilecek yaratıcı tasarımlar ve derin anlamlar içeriyor. Metroda karısıyla ölen bebek hakkında konuştukları sahnedeki saat seslerinin abartısından doğan etkileyici atmosferin kameraların alakasız insanların peşinde sürüklenişinden doğan tuhaf salınımla birleşerek yarattığı tekinsiz atmosfer ve Marcos’un metroda gözlüğünü düşürmesiyle atıfta bulunulan gerçeğin bulanıklaşmasına dair göstergeler çözülüş sürecinin ilk zamanlarına denk düşüyor. İlerleyen aşamalarda ise Marcos’un bir sis bulutuyla sarılıp yüksek bir tepeye kadar devindiği, mistik bir hissiyat barındıran kendiyle yüzleşme sahnesi ve git gide artan günahlarından arınmak için kutsal bir günde bazilikaya yürüyen yığınların arasında diz çökerek sürünmesi ise Marcos için yıkımın son anlarına karşılık geliyor.
Battle in Heaven’da oto-sansür uygulamadan, aykırı kimi sahneleri dilediği gibi kullanan Reygadas, her ne kadar tartışmaların odağına bu sebeple oturmuş ve Meksika sinemasının “kötü çocuğu” ilan edilmiş olsa da uzun vadede oldukça değerlenecek özgün bir sinemanın günümüzdeki en önemli temsilcilerinden biri olduğunu da ispatlıyor. Her yeni filminin daha da büyük umutlarla beklendiği Reygadas, yıllar sonra dönüp bakıldığında hiç kuşkusuz suç ve günahın dayanılmaz ağırlığını derinden hisseden insanların haletiruhiyesini hakkıyla sinemalaştırabilmiş en önemli yönetmenler arasında anılacaktır.