Uyumayan bir yatak
İçinde uyuyanlardan önce
Tut ki uyandı bir bulut
Can Yücel
Her Şey Çok Güzel Olacak (1998)
“Bir barı açıyorum, iki Ayla’yla aramı düzeltiyorum, üç babamı da yanıma alıyorum. Olay bitmiştir.”
Yıkık dökük hayallerin ve umutların umarsız kovalayıcısı Altan, düzen adamı abisi Nuri ve her şeye rağmen “her şey çok güzel olacak” diyebilmek…
Cem Yılmaz’ın kariyerinin ilk ve birçoklarına göre de hala en iyi filmi olarak kabul edilen Her Şey Çok Güzel Olacak farklı türlerin bir araya geldiği başarılı bir kompozisyon. Biraz yol hikâyesi, biraz komedi, biraz dram, aile ilişkileri, ama hepsi dozunda. Hepsinden önemlisi sıcak ve keyifli bir öykü. Hayal kırıklığı ve kaybedişle sonlanıyor sonlanmasına ama umut vaat etmeyi de ihmal etmiyor izleyicisine. Öyle ya 100 dakikalık maceranın ardından Altan ve Nuri kardeşlerin Beyoğlu sokaklarında kol kola gülerek gelecek planlarından bahsetmeleri kimlerin yüzünde tebessüm oluşturmamıştır ki?
Üstelik arka jenerikte yazıların ekrana düşmesiyle çalmaya başlayan MFÖ’nün unutulmaz parçası, Benim Hâlâ Umudum Var… Sahi onların bile hâlâ umudu var, sizin yok mu?
Little Miss Sunshine (2006)
Bir film eğer çok beğenilip üzerine konuşulmuşsa belli bir kitle hemen mevzilerinden fırlayıp söz konusu filmi çeşitli kalıplara sokmaya bayılır. Kanımca Little Miss Sunshine da bu filmlerden. “Overrated” mı denmedi “Hipster filmi” diye mi nitelendirilmedi ama ne olursa olsun her izlendiğinde sarı-sıcak umutların daimi taşıyıcısı olmayı sürdürdü.
Odağında umudu barındıran filmlere bakıldığında bolca yol filmine rastlamak esasen ilginç ve bir o kadar doğal herhalde. En büyük sorgulamalar, insanın kendini, çevresini, hayallerini ve korkularını kavrayışı muhtemelen bir yolculuk esnasında belirginleşiyor. Little Miss Sunshine da birbirinden kopuk vaziyette hayatlarını sürdüren aile bireylerinin sarı minibüsleriyle çıktıkları yolculukları esnasındaki kenetlenme öyküsü. Evet, kulağa sıradan gelebilir, “yahu kaç kere izleyeceğiz bu tarz filmleri” dedirtebilir. Ancak böyle diyenler için; filmin içinde bolca bulunan gerçeklerle yüzleşme sahnelerine ve finale yakın aile bireylerinin tüm boş vermişlikleriyle sahneye fırlayıp koreografiden nasibini almamış dans figürleriyle coştukları sahneye tekrar bakmalarını öneririm. Bazen bir yolculuk peşinde yüzleşmeyi ve umudu beraberinde getirebilir çünkü.
Eloğlunun deyimiyle “feel good movie” Little Miss Sunshine. Biraz iyi hissedip, gülümsemeye hepsinden önemlisi umutlanmaya hepimizin hakkı var.
Can Bediroğlu