Dünyanın birçok bölgesinde ve ülkemizde kadınların “birey, kişi” olarak kabul görmesi konusunda hayli sıkıntılar ve eksiklikler olduğu bir gerçektir. Fakat umut verici olan şu ki son yıllarda pek çok sektörde artık bu konuya daha çok değinilerek toplumun çoğunluğunda farkındalık yaratacak veya bu farkındalığı arttıracak işler ortaya çıkarılmaktadır. Blerta Basholli’nin senaryosunu yazdığı, ilk yönetmenlik deneyimi olan ve Kosovalı Fahrije Hoti’nin gerçek hikâyesine değinen Hive (2021) da bu eserlerden biridir.
Kişi Olmak Tam Olarak Nedir?
Aslında Hive, en çok da feminist eleştirel kuram açısından analize uygundur fakat bu yazıda Carl Rogers’ın “kişi olma” kavramı baz alınarak incelenecektir. “Kişi” kelimesi, sözlükte “erkek” anlamında fakat artık eskimiş bir kavram olarak tanımlanmaktadır. Ancak yine de günümüzde bile kişi denilince bazı insanların zihninde ilk beliren şey ne yazık ki hâlâ “erkek, adam, koca” kavramlarıyla örtüşen simgeler olabilmektedir. Ayrıca kişi söyleminin ülkemizin bazı yörelerinde bu anlamlarda kullanılmaya devam edildiği ve kadınları temsil etmediği gözlemlenmektedir.
Rogers, Abraham Maslow’un temel varsayımlarını kabul eden bir hümanist psikologdur. “Kendini gerçekleştirme”, Maslow’un ihtiyaçlar piramidinde en tepede yer almaktadır. Rogers, iyimser bir yaklaşımla her insanın hayatta amaçlarına ulaşıp dilek ve arzularını gerçekleştirebileceğini yani kendini gerçekleştirebileceğini savunmuştur. Bunun için de empati, koşulsuz olumlu bakış, uyum koşullarının gerçekleştirilmesi gerektiğini eklemiştir. (1) Bunlar aslında Rogers’ın terapi metodunda kullanılan tanımlardır. Ancak Fahrije’nin ve kadın komşularının, aslında gerçek hayatta da pek çok bireyin deneyimleri ve ihtiyaçları ile örtüşmektedir.
Ayrıca Rogers’a göre insanda iki tür benlik bulunmaktadır: ideal ve gerçek benlik. İdeal benlik, kişinin kendisini görmeyi arzuladığı şekildir ve insanların sahip olmayı arzuladığı olumlu özellikleri içerir. (2) Gerçek benlik ise insanın içinde bulunduğu, hissettiği, yaşadığı koşullar, düşünceler ve deneyimlerdir. Hümanistik psikolojiye göre, kendini gerçekleştirme edimini kazanmak için bu iki benliğin de mümkün olan en çok seviyede birbiri ile kesişmesi gerekir. Kesişme ne kadar çok olursa bireyde uygunluk, eşleşme ve uyum; tam tersi ne kadar az ise yani iki benlik birbirinden ne kadar farklı ve uzak olursa bireyde uyuşmazlık, uyumsuzluk ve kaygı o oranda yüksek olacaktır.
Fahrije’nin kocası Agim, Kosova Savaşı(1998-1999) nedeniyle “kaybolmadan” önce arıcılık yaparak geçimlerini sağlamaktadır. Kocasının kaybından sonra Fahrije, arıcılığa devam etmeye çalışır fakat bu işte onun kadar başarılı olamamıştır. Üstelik arılar sürekli Fahrije’yi sokar ve artık pek fazla bal yapmamaya başlar. Fahrije artık her geçen gün arıcılık yapmak istemez. İşte bu aşama, büyük oranda Rogers’ın kuramındaki benliklerin kesişememesi ile denk düşmektedir. Çünkü Fahrije’nin bulunduğu ile olmak istediği konum örtüşmemekte, yani gerçek benliği ile ideal benliği eşleşme ve uyum sürecini gerçekleştirememektedir. Bu uyuma ulaşabilmesi için de Fahrije’nin “kendi olma sürecine” geçiş yapması gerekmektedir. Fakat bu süreç, tekerlekli sandalyede bulunan kayınpederinden neredeyse tüm kadın komşularına; kızından köyün esnafına kadar pek çok insan tarafından defalarca engellenmeye çalışılır. Bu engeller Fahrije’yi, Rogers’ın kendilerini keşfetme, kendi olma çabası içindeki bireylerle ilgili olarak yaptığı şu tanımına uygun bir birey hâline dönüştürecektir: “Bireyin sonuç değil süreç olmaya rıza göstermiş olmasıdır. Burada kişinin kendini bitmiş bir ürün olarak değil oluşa giden bir akış olarak gördüğünü çıkarabileceğimiz bir tablo var. Akışkan ve durmaksızın devam eden bir sürecin katılımcısı olarak yaşamayı öğrenen ve deneyimlerinin akışı içerisinde sürekli kendisinin yeni yönlerini keşfeden kişi.” (3)
Ben Olmaya, Kendi Olmaya Giden Yollarda Cam Kırıkları
Rogers’ın deneyimler kavramına göre “bireyler kendi olmanın bir süreç olduğunu kabul ederse ve eğer deneyimlerine açıklarsa, neyi yapmak doğru geliyorsa o, onlar için en iyi, güvenilir ve yeterli kılavuzdur.” (4) Bu tanıma Hive’da en uygun düşen yer Fahrije’nin ehliyet almaya karar verdiği sahnedir. Bu aşamadan başlayarak Fahrije, benliğini oluşturan öz değerine ve öz imajına sahip çıkmak istemiştir. Rogers’ın kişi olma kuramında “öz değer, kişinin kendini koyduğu yer ve kendine verdiği kıymet; öz imaj ise insanların fiziksel ve kişilik özelliklerini, yeteneklerini, değerlerini, rollerini ve hedeflerini nasıl algıladıklarıdır. Bu onların ‘Ben kimim?’ anlayışıdır.” (5) şeklinde ifade edilmiştir. Filmde bu ifadelerin en önemli simgesi ise kayınpederinin Fahrije’nin ehliyet almasına karşı çıkarak “Geçinme konusunda ben bir şeyler yaparım.” demesi üzerine Fahrije’nin “Sana bel bağlayamam artık.” şeklinde verdiği cevaptır. Bir bakıma artık Fahrije’nin “Ben kimim?” sorusuna yanıt arayarak benlik inşasına başladığını ve bundan sonra da bu şekilde yol alacağını ilan ettiği sahnedir.
Senaryodaki olay örgüsü açısından bakıldığında ve anlatı yapısı bir grafik olarak incelendiğinde özellikle çentiklenip işaretlenecek sahneler vardır: cam kırılma sahneleri. Fahrije, ehliyet alma kararının en başta kadın arkadaşları tarafından bile tuhaf karşılanması ile zorlukların ve toplumdan gelecek sosyal tepkilerin hiç de hafif olmayacağını tahmin etmiştir. Ama özellikle de kendisinin kullandığı ve kadınlara yardımcı olan derneğe ait arabanın camı köyün kıraathanesinden taş atılarak kırıldığı anda oldukça zorlu bir durumla karşı karşıya olduğunu fark etmiştir. Bu, filmdeki ilk cam kırılma sahnesidir. Aynı şekilde hayattaki asıl kılavuzunun ne olduğunu keşfedip ajvar sosu(*) yapmaya karar verdiğinde ise daha da zor bir mücadelenin içerisine gireceğini kavramıştır. Fakat ehliyet alma mücadelesinde yaşadığı deneyim sayesinde ve çoğunlukla da geçimini sağlama mecburiyetinden dolayı ne olursa olsun doğru gelen şeyi yapmaya devam edecektir. Filmin ikinci cam kırılma sahnesinde ise, ajvar sosu işinde ilerlemeye başlayıp artık kendine güveni gelince eline bir taş alarak kıraathanenin camını kırar ve hiçbir şey söylemeden kararlı bir ifade ile oradan uzaklaşır. Zaten film boyunca en büyük zorluğu kalıplaşmış toplumsal normları değiştirmeye çalışırken yaşamaktadır. Bu sahneden itibaren kişi olma yolunda başarıya ulaştığı ve onurunu hiç kimsenin kırmasına izin vermeyeceği mesajını çevresine iletmiştir.
Rogers’ın kuramının bir diğer önemli başlığı olan “Koşulsuz Olumlu Saygı” kavramına göre “kişi, yanlış bir şey yaparsa veya bir hata yaparsa olumlu saygı geri çekilmez.” Buna bir sahnede Fahrije’nin kızının kendisine göstermiş olduğu saygısız bir tavrından dolayı kızı ile iletişimini bozmaması örnek olarak gösterilebilir. (6) Filmdeki üçüncü cam kırılma olayı; Fahrije’nin kızının Agim’e ait ellerinde kalan tek fotoğrafının olduğu çerçeveyi kırdığı sahnede gerçekleşir. Sonrasında kırık fotoğraf çerçevesini dede ile torun birlikte tamir eder ve dede, torununa annesine bu şekilde davranmaması gerektiğini söyleyerek gelinine destek çıkar. Bu olayla birlikte Fahrije ile kızının araları düzelmeye başlar ve koşulsuz olumlu saygı aşamasına geçerler. Kurama göre bu aşama kişinin daha iyi bir hayat yaşamasını sağlayan önemli bir araçtır.
Filmdeki cam kırıklarının görüldüğü bir başka sahnede ise kadınların onca emekle yarattıkları ajvar kavanozları talan edilip kırılır. Fakat bu olay tam tersine kadınlar arasındaki dayanışmayı, beraberliği daha da güçlendirir. Özet olarak filmde cam kırıkları önemli bir metafor olarak yer almakta ve önce olumsuz bir durum gibi görünse de her kırıktan sonra Fahrije’nin hayatında bir şeyler değişmeye hatta daha iyiye doğru gideceğini simgelemektedir. Fahrije ve diğer kadınlar; her cam kırıldığında yaralanmış, güç kaybına uğramış gibi görünseler de kişi olma yolundaki döşediği taşlar sonradan daha da sağlam bir şekilde yerine oturur.
Var Olmak ve Nefes Alabilmek
Rogers, “toplumsal açıdan yaratıcı bireylerin yaratıcı tavırlarına muazzam bir ihtiyaç olduğuna inanıyorum.” (7) savını ileri sürmüştür. Fakat devamına “özgün olmak, farklı olmak tehlikeli bir şeymiş gibi düşünülüyor.” (8) görüşünü de eklemiştir. Bu sav, Fahrije’nin ilk başlarda ona tuhaf, tehlikeli biriymiş gibi bakışlar atan çevresini açıklamaktadır. Yaratıcılığın motivasyonu; her şeyden önce Maslow piramidindeki karnını doyurma, barınma gibi ihtiyaçlarını gidermekten, yani mecburiyetten doğsa da Rogers’a göre “yaratıcılık eğilimi, bireylerin tümünde mevcuttur; ancak ortaya çıkmak ve dışa vurulmak için uygun koşulları beklemektedir.” (9) Yani yaratıcılık insan doğasında zaten bulunmaktadır. Varoluşçu psikolog Rollo May’in kavrama getirdiği tanımlama, Fahrije’nin başarılarına birebir uymaktadır: “Yaratıcılık yeni bir şeyler yapmak, ortaya koymaktır. Yani daha önce kimsenin yapmadığını yapmak. Daha önce denenmemişi denemektir. Cesaret ise umutsuzluğa rağmen ilerleyebilme yetisidir.” (10) tanımlamasına Fahrije’nin başarıları birebir uymaktadır. Örneğin; Fahrije’nin köyde ehliyet alan ilk kadın olması, ürettikleri ajvar sosunu şehirdeki süpermarkette satmaya başlaması köyde tamamen yeni ve denenmemiş adımlardır.
Rogers’a göre kişi olma süreci, bireyleri geleceklerini yaratmaya doğru iter ve yaşadığı dağ köyünün kısıtlı imkânlarının Fahrije’yi geleceğini yaratmaya sürüklemesi buna örnek olarak verilebilir. Ama ne zaman ki birey yaratıcılığını ortaya çıkarıp kullanamıyorsa işte o zaman gerçek benlikle ideal benlik çatışması oluşacak dolayısıyla yaşanacak uyumsuzluk ve kaygı o derece artacaktır. İşte Fahrije buna izin vermeyerek hem onurunu koruma ve kişi olma hem de benliğini ve yaratıcılığını gerçekleştirme hedefine ulaşmak istemiştir.
May’in “Gerekli olan cesaret salt inatçılık da değildir. Kendi özgün fikirlerinizi ifade etmezseniz, kendi varlığınızı dinlemezseniz, kendinize ihanet etmiş olacaksınız. Bütüne katkıda bulunmadığınız için ihanetiniz toplumumuza da karşı olacak.” (11) şeklinde çarpıcı ifadesi bulunmaktadır. Bu açıdan incelenirse köylü Fahrije ve komşu kadınların dayanışarak birlikte yarattığı özgün fikirleri ile bütüne sağladığı katkı aşikârdır. Böylece ne kendine ne de toplumuna ihanet etmeme yolunu seçerek bir hayli başarı elde ettikleri söylenebilir. Aslında ilk bakışta Fahrije sadece inatçı birisiymiş gibi görünebilir fakat öze inildiğinde durum öyle değildir. Çünkü eğer bir şeyler yapmazsa güzel doğası olan fakat kıstırılmışlık hissi veren o kırsal bölgede nefes alamayacaktır. Ayrıca bu nefessizlikle kendisiyle beraber diğer kadınların da solup gitmesine, dahası May’e göre asla bitmeyecek olan bir korkaklığa da sebebiyet vereceğinin farkındadır. Ama Fahrije ve diğer kadınlar bu yolu değil mücadeleyi tercih ederek onurlu bir şekilde nefes alma yolunu seçerler. Ne yazık ki binlerce sivilin kaybedildiği bir dönemde hiçbir başarılı kapanış mutlu son demek değildir. Fakat önemli olan, insanların özellikle de kadınların geleceği yaratma mücadelesinin her daim var olduğu ve var edileceğidir.
Kaynakça:
1- SARI, Ekin; Carl Rogers ve Kendini Gerçekleştirme Kavramı, 2021, monapsikoloji.com
2- Carl Rogers ve Birey Merkezli Yaşam, acikders.ankara.edu.tr
3- ROGERS, Carl R., Kişi Olmaya Dair, Okuyanus Yayınları, 2021, S. 187-189
4- ROGERS, a.g.e., S. 278
5,6-MCLEOD, Saul, PhD; Carl Rogers Humanistic Theory and Contribution to Psychology, simplypsychology.org/carl-rogers
7- ROGERS, a.g.e., S. 490
8- ROGERS, a.g.e., S. 491
9- ROGERS, a.g.e., S. 495
10- MAY, Rollo; Yaratma Cesareti, Metis Yayınları, S.44
11- MAY, a.g.e., S. 45
(*)Ajvar sosu: Patlıcan, kırmızı biber ve domates közlenerek ve kaynatılarak yapılan bir nevi salça çeşididir.