Bir önceki filmi Far From The Madding Crowd’da (2015) izleyenleri 1800’lü yılların İngiltere’sine götüren Thomas Vinterberg, hiç ara vermeden bu kez 1970’li yılların Danimarka’sına yelken açıyor. Bu yıl vizyona girmesi beklenen The Commune, hippi akımının revaçta olduğu, 68 öğrenci hareketlerinin etkisinin hâlâ sürdüğü bir dönemde Avrupa’nın pek çok yerinde denenen komün evi tecrübesini “günahıyla sevabıyla” yansıtmaya çalışıyor.
Film, Erik’in banliyödeki oldukça büyük evini, eşi Anna’nın isteğiyle bir komüne dönüştürmesiyle başlar. Önceleri oldukça keyifli görünen bu yeni ortam, Erik’in âşık olduğunu söylediği başka bir kadını komüne dâhil etme isteğiyle sarsılır. Erik ve Anna’nın arasındaki, onlar gizlemeye çalıştıkça artan sürtüşmeyle komünün neşeli havası da birdenbire dağılır.
Vinterberg, bundan önceki filmlerinde, özellikle de büyük ses getiren filmi The Hunt’ta (2012) ele aldığı birey-toplum çatışmasını hem zamansal hem de mekânsal olarak farklı bir boyuta taşıyor. The Commune’ün yayınlanan ilk fragmanından edindiğimiz ipuçlarına göre film iki ayrı soruya cevap arıyor gibi gözükmekte. Bir yandan ‘komün’ kelimesinin akla getirdiklerinin doğruluğu sorgulanırken öte yandan bireysel arzu ve kaygıların komün ile çatışması irdeleniyor. Üstelik tüm bu sorgulamalar tarihsel olarak en ilgi çekici dönemlerden birinde, tüm dünyaya yayılmış bir değişim rüzgârının perdesinde sahneleniyor.
Daha önce yönetmenin en önemli yapımlarından The Celebration’da (1998) birlikte rol almış olan Ulrich Thomsen ve Trine Dyrholm, bu filmde de başrollerde yer alıyor. Her filminde hikâyeyi anlatış biçiminde yenilikler yapmaktan çekinmeyen Vinterberg, yeni filmiyle birlikte “Dogma 95” akımının etkilerinden de epey uzaklaşmış görünüyor. Komedi unsurlarının da yer yer kullanıldığı The Commune, Vinterberg’in her filmi gibi yine bolca düşündürmeyi vaat ediyor.