“Başkası gibi davranmak zordu ama hoşuma gitti. Çünkü bana saygı duydular ve bana destek oldular. O yüzden kendimi daha çok kaptırdım. Ama oradan ayrılıp günün sonunda evime gittiğimde karakterimden ayrılmam gerekiyordu ve bu da benim için zordu…”
Abbas Kiarostami, ifade özgürlüğünün bastırıldığı topraklarda sesini sinema ile duyuran, her daim güneşli açıklıklarda yol alan İran sinemasının şairi. Gidişiyle dünyanın her bucağında sinemaseverin yüreğini burkan Kiarostami, ardında bize izlemeye doyamadığımız birçok film, sahne ve insan bıraktı. Tıpkı, Nema-ye Nazdik’in son sahnesi gibi.
Hüseyin Sabzian, “Ailesini geçindiremeyen, Allah’ın belası bir yerde yaşayan fakir biri”. Aslında iyi biri Sabzian; yalan söylese de, o yalan çemberinin içinden çıkamayıp bunu sürdürmeye devam etse de iyi biri. Bazen de İran sinemasının ünlü yönetmeni Muhsin Makhmalbaf’a çok benzediği için kendisini Makhmalbaf olarak tanıtan, özgün biri. Bu farklı tanışma yöntemi yüzünden bir gün kendini Tahran’ın zengin bölgesi Lavizan’da yaşayan Ahankhah ailesinin evinde değerli bir yönetmen olarak bulur. Pişman olsa da Muhsin Makhmalbaf olmak hoşuna gider ve ailenin fertleri ondan şüphelenene kadar bu durumu sürdürür. Dolandırıcılığa teşebbüs suçuyla tutuklanmasıyla ise kamera ışıkları söner. Artık farklı bir gerçeklik vardır ve ‘yakın planlar’ başlar artık.
Sahte Mahbahar Tutuklandı!
Neden yaptın?
“Bunların hepsi sinema aşkım yüzünden oldu. Çocukken sık sık sinemaya giderdim. Arkadaşlarımla film çevirme oyunları oynardık. Ama imkânım olmadığı için sanatsal heveslerimden vazgeçmek zorunda kaldım. Takıntı haline geldi. Makhmalbaf’a hayranım çünkü filmlerinde çekilen acıları anlatır. Onun kimliğine bürünmek benim için zordu. Ama bana özgüven verdi. Herkesin saygısını da kazandım. Söylediğim her şeyi yaptılar. Ünlü biri gibi davranmaya başladığımda hepsi bana itaat etti…”
Şimdi kimin rolünü oynuyorsunuz?
Kendiminkini.
Hüseyin Sabzian’a kızabilir misiniz? Muhtemelen hayır. Hatta bu muhteşem filmdeki hikâyenin gerçek olduğunu öğrendiğiniz de içiniz bile burkulur. Tıpkı bizim gibi Muhsin Makhmalbaf da ona kızamıyor. Ve sinema tarihinin en güzel final sahnelerinden biri yaratılıyor.
Kiarastomi, yolları sevdiği kadar çiçekleri de sever. Onun çiçekleri her yerdedir; bazen bir defterin arasında, bazen bir şiirde, bazen mesken tutulan yollarda, bazen de tıpkı Nema-ye Nazdik’in son sahnesinde olduğu gibi ellerimizde. Kiarastomi bir insanın bir insana verebileceği en güzel hediyeyi armağan eder Sabzian’a: Kimliğine büründüğü yönetmen Makhmalbaf ile aynı motosiklette buluşturur onu, ellerinde Ahankhah’lardan af dilemek için aldığı pembe krizantem çiçeklerle. Af dilemek ve affetmek en naif, en minimalist hali ile bu sahnede var olur. Bu şiirsel son, iliklerimize kadar işleyen muhteşem müziği ile hafızalarımıza kazınır ve hiç çıkmaz.