Hindistan Sineması: Satyajit Ray
Hindistan için sinemanın doğuşu diğer coğrafyalardan farklı değildi. 1896’da Lumiere Kardeşler’in Hindistan’a düzenlemiş oldukları özel gezide, sinemanın ilk örnekleri sayılan tam altı kısa filmleri gösterildi. Hindistan halkı tarafından büyük ilgi gören filmler, ülkede sinema denemelerinin oluşmasına katkı sağladı. Lumiere kardeşlerin seyahatlerinden bir yıl sonra 1897’de ülke çapında kısa denemeler yapılmaya başlandı.
Yolculuğuna Dadasaheb Phalke ile başlayan Hindistan Sineması, ilk bilinen örneğini sessiz film döneminde yine Dadasaheb Phalke’in yönettiği Raja Harishchandra (1913) filmi ile verdi. Yaptığı çalışmalar, çektiği filmler ve sinema sanatını destekleyen görüşleri ile “Hindistan Sineması’nın Babası” ünvanını alan Phalke, sessiz dönem filmlerini daha sonradan sesli filme geçiş döneminde de restore ederek sektöre katkı sağladı. Hint filmlerinin teknik özelliklerini anlatan bir kitap yayımladı. 1969’dan itibaren Hindistan Sineması’nın en yüksek ödülü olan “Dadasaheb Phalke Ödülleri” verilmeye başlandı. Sessiz dönemi başarılı bir şekilde tamamlayan Hindistan, Adeshi İrani’nin çekmiş olduğu Alam Ara (1936) ile sesli döneme geçiş yaptı.
Sesli filme geçiş, ülke çapında yaratım gücünü arttırdı. Etnik grupları, kast sistemi, mitolojik metinleri ve çok tanrıları inançları gibi Hindistan’ın mozaiğini oluşturan tüm özellikler gelecek filmlerin ilham kaynağı oldu. 1947 yılı itibarıyla Kolonyalist yapıdan kurtulan ülke, yavaş yavaş sınıf sorunlarını ele alan filmler çekmeye başladı. Fuhuş, alt sınıf insanlar ve sosyal tabular gibi konuları ele aldı. Sinemanın dünya çapındaki gelişiminden etkilenmeye devam eden Hindistan; aksiyon, melodram, komedi ve romantizm türlerini de filmlere eklemeye başladı.
Renklerin, kıyafetlerin, dansların ve şarkıların içine geçtiği “Masala” olarak adlandırılan filmler Hint Sineması denildiği zaman akla gelen koreografiyi desteklemekte ve Bollywood sineması sanılmaktaydı. Ancak Masala, Bollywood sinemasının sadece bir kategorisiydi ve Hintçe konuşan kitleler tarafından daha çok ilgi görmekteydi. Bu nedenle Bollywood, tek başına Hindistan sinemasını özetleyemezdi.
1950’li yılların başlangıcında Hindistan, adını festivallerde duyuracak olan Satyajit Ray ile henüz tanışmak üzereydi. Satyajit Ray, İngiliz yöneticilerin başında olduğu bir reklam ajansında, günümüzde illüstrasyon olarak bilinen resimci olarak çalışıyordu. Batı ve Doğu sentezi yaparak resmettiği işleri, Ray’in grafikerlik vizyonunu da geliştirmişti. Pather Panchali adında bir kitaptan esinlenerek yaptığı resimler, sonradan sinemaya ilgi duymasını sağladı. Bu nedenle Kalküta Sinema Topluluğu’nu kurdu.1950 yılında eşi Bijoya Das ile Londra’ya iş seyahatine gitti. Aynı tarihte dünyayı kasıp kavuran, Cesare Zavattini ve Vittorio De Sica ikilisinin İtalya’da Yeni Gerçekçilik akımının temellerini atmış Bisiklet Hırsızları (1948) filmini seyretti. Filmden oldukça etkilenen Ray, gerçek mekânlar ve gerçek hikâyelerden oluşan tamamen doğal bir film çekmek istiyordu. Hindistan’a geri döndüğünde film çekmek için hazırlıklara başladı.
1951 yılında ünlü Fransız yönetmen Jean Renoir, Le Fleuve (1951) filmini çekmek için Hindistan’a geldi. Filmin teknik ekibinde “Reji Asistanı” olarak çalışan Ray, Renoir’ın tecrübelerinden yararlanıyor ve sosyopolitik tarzından çok etkileniyordu. Jean Renoir’ın ressam bir aileden gelmesi ve resim sanatıyla ilgilenmesi, Satyajit Ray ile ortak paydalarından bir diğerini oluşturuyordu. Tam dört yıl sonra hayalini kurduğu ilk filmini çekti ve Pather Panchali (1955) ile Cannes’da “Jüri Özel Ödülü”nü aldı. Kazandığı bu başarı ile sinema dünyasında emin adımlarla yürüyen Ray, Aparajito (1956) ve Apur Sansar (1959) filmlerini de çekerek “Apu Üçlemesi” ile tüm dünyada tanınan bir yönetmen oldu. 1957 yılında, Venedik Film Festivali’nde Apu Üçlemesi ile Altın Ayı ödülünü kazandı. Ayrıca Oxford Üniversitesi tarafından verilmiş “Fahri Doktora” unvanı bulunmaktadır.
İrem Yavuzer