Dünyanın önde gelen film şirketleri ve yapımcıları ile işbirliği yaparak Türkiye Sineması’na seçkin filmler kazandıran Chantier Film’in kurucusu Metin Anter ile 16 Şubat’ta vizyona girecek Sofra Sırları (2017) filmine ve yeni projelerine dair keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.
Yağmur Karagöz: Chantier Film son dönem Türkiye Sineması’na önemli yapıtlar kazandırmış başarılı bir şirket. Şirketin kuruluş hikayesinden bugüne kadar olan süreçten bahseder misiniz?
Metin Anter: Chantier Film 2001 yılında kuruldu. Öncesinde Amerika’da çeşitli yapım şirketlerinde çalıştım, orada aldığım yapıyı ve gördüğüm eğitimi Türkiye’de de uygulamaya karar verdim. Sinema sektörünün her alanında aktif olan bir şirket hayal ettim; yani hem dağıtım yapsın, hem satış, hem yapım, hem yurt dışından film getirsin, hem kendi filmlerini üretsin. Açıkçası yapım kısmını harekete geçirmek tahmin ettiğimden çok daha uzun zaman aldı. Dağıtımcı olarak ilk Muson Düğünü (2001) filmini getirdik. Bu noktada crossover filmlerin, yani festival olup popüler olabilme potansiyeli olan filmlerin Türkiye’de ilgilenilmediğini gördüm. Bugün geldiğimiz noktada daha çok ticari filmleri, hatta Hollywood Sineması’nın en iyi filmlerini Türkiye’ye getiriyoruz.
16 Şubat’ta vizyona girecek olan ve merakla beklenen Sofra Sırları, Adana gösterimi sonrası oldukça olumlu yorumlar aldı. Seyirciyi nasıl bir film bekliyor?
Ümit Hoca bize bu filmi ilk 7-8 sene önce getirdiğinde adı Sultan Mutfakta’ydı ve o zaman proje hayata geçirilememişti. Geçen sene Sinan Yabgu Ünal tekrar projeyi bize getirdiğinde çok sevindik. Bu sefer daha iddialı ve daha geniş kitlelerin seveceği bir senaryo ile geldiler.
Adana’da izleyici ile izlemek çok farklı bir tecrübeydi. Filmi, seyirci ile izlemek her zaman bir başkadır. Gülmediğin yerlere gülersin, fark etmediğin detayları yakalarsın. Ben bile göremediğim noktaları seyirci ile izleyince fark ettim. Adana’daki atmosferin sinemaya da aynı şekilde yansıyacağını düşünüyorum. Türk izleyicisi Sofra Sırları’nı çok sevecek.
2018’de Chantier Film imzası ile başka hangi filmleri göreceğiz?
Bu sene Sofra Sırları dışında iki projeye daha ortaklık yaptık. Birincisi, İngilizce çektiğimiz ve daha çok yurt dışı pazarı için düşündüğümüz Can Evrenol’un Housewife (2017) filmi. Şu an Amerika’da satışı yapılıyor, yıl içerisinde Türkiye’de de gösterime girecek. İkincisi Sundance Film Festivali’nden Büyük Jüri Özel Ödülü ile dönen Tolga Karaçelik’in yönettiği Kelebekler (2017) filmi.
Bu üç film ile de popüler sinema seyircisiyle, daha çok festival filmlerini takip edenleri aynı salonda buluşturmak hedefimiz. İki türü de takip eden seyirci, bu üç film ile aradıkları sinema keyfini yaşayacaklar.
Türkiye Sineması’nda salonları dolduran filmlerin çoğunluğu toplumsal sorunlara değinmeyen komedi filmleri. Yapımcılığını üstlendiğiniz filmlerde çoğunluk kaygısı yaşıyor musunuz?
Yapımcı olarak bakarsak böyle bir kaygımız yok. Bizim için önemli olan, filmlerin sadece Türkiye pazarına hitap etmemesi. Bu yıl yapımcılığını üstlendiğimiz üç film de yüzünü yurt dışına çeviriyor. Türkiye’den çok az film kendisine yurt dışına yer bulmakta. Bugün Nuri Bilge Ceylan’ın filmleri gösteriliyor; Can’ın Baskın filmi Amerika’da aynı anda 20 şehirde gösterildi. Bu ciddi bir başarıdır. Bizim de tam olarak amacımız bu! Kelebekler, Sundance’dan ödülle döndü. Hemen arkasından şimdi Rotterdam’da Avrupa prömiyerini yapacak. Amacımız, Türkiye’de kaliteli yapımlara imza atmak ve adımızı yurt dışında da duyurmak. Zaten kaliteli bir iş yaptığınız da o evrensel oluyor. Filmi pazarlamak, tanıtmak, duyurmak da en az film yapmak kadar önemli. Ben bu konuda Chantier Film ve ekibine çok güveniyorum. Hep farklı şeylere imza attık, “Seyredilmez bu film” denilen filmleri yüzbinlere ulaştırdık.
Şu an yapımcılığını üstlendiğiniz yeni bir proje var mı?
Var, şu an için görüşmelere devam ediyoruz. Bu üç filmde de ortaklarımız var, mutlu ve birbiriyle anlaşan, koordineli çalışabilen iş birlikleri yaptık. Yine güzel iş birlikleri ile yeni yapımlara imza atacağız.
Ana akımın çarkında olmayan filmlere destek veriyor oluşunuz çok değerli. Sizin gibi yapımcıların da desteği ile şimdi kaliteli filmler Anadolu’nun birçok köşesine ulaşabilecek.
Kesinlikle öyle. Muson Düğünü’nü ilk getirdiğimizde 5 kopya getirmiştik.
Bizim o 5 kopya Türkiye’nin her yerini gezdi. Geldiğinde artık paramparça olmuştu, 90 dakikalık film kopa kopa 80 dakikaya düşmüştü. Özellikle Anadolu’da çok ciddi bir kitle var. Meraklı ve bir şekilde konsantrasyonu bu tip filmleri izlemeye müsait, bu tip filmlerden keyif alan. Evet, biz bu insanlara ulaşabilme gücüne sahibiz. 17 yıldır dağıtım yapıyoruz. Türkiye’de pazar lideriyiz. Benim tek sıkıntım: İstanbul seyircisi çok şımarık. Hep şikâyetçiler. Sinemaya gidiyorlar, 10 salonun 8’inde aynı film var diye şikayet ediyorlar. Sen de öbür ikisine git. Kendi istediği filme gitmiyor. Görmek istemediği filmle ilgili yorum yapıyor. Burada hiç kimse ne sinemacı, ne dağıtımcı, ne yapımcı- sanat sinemasına savaş açmış durumda değil. Herkes popüler filmler yapalım inanılmaz paralar kazanalım derdinde değil. Fakat senin sahip çıkman lazım. Beğendiğine sahip çıkmazsan sahip çıkılan diğer filmler yükselir. Bu ticari bir iş. Sinema salonları için inanılmaz yüksek kiralar ödeniyor, bilet gelirleri çok düşük, dolayısıyla çok bilet satılmalı. Filmlerin daha çok gelmesini istiyorsun, bir zahmet yakınında yoksa bile filmin olduğu sinema salonuna kalkıp git. Sen eğer mahallende sadece kebapçı olmasını istemiyorsan bir Suşi lokantası açıldığında gitmelisin.
Bu yıl bir de Antalya Film Forumu’nda ödül verdik. Yönetmenliğini Ömür Atay’ın yaptığı Kardeşler filmine 30.000 lira ödül ve dağıtım desteği veriyoruz. Kardeşler filmi biraz ağır ve sindirilmesi zor, fakat bir o kadar da filmden çıktığında insanı etkileyen ve hafızamızda kalan sahnelerle dolu bir film. Biz bu filme normal şartlarda ulaşabileceği kitlenin daha da dışına çıkabilmesi için destek veriyoruz. Amacımız bir şekilde bu filmlerin de izleyicisinin yavaş yavaş artmasını sağlamak. Çünkü sinema oradan besleniyor. Sinema ticari tarafından para kazanıyor. Popüler sinema para kazandırtıyor, vergi ödüyorsun. Fakat, sinema sanatı oradan besleniyor. İyi film, evrensel olduğu zaman iyi bir sinema filmi oluyor. Ben, Kelebekler’i de Housewife’ı da, Sofra Sırları’nı da yurt dışında yıllar boyu tanıdığım birçok dağıtımcıya gönül rahatlığı ile altyazısını yapıp gönderiyorum ve çok iyi geri dönüşler alıyorum. Türkiye’den isim vermeyeyim, ama çok popüler olmuş milyonların izlediği bir filmi göndersem 10 dakikasını bile seyredemez bu insanlar. Çünkü sadece lokal, buraya hitap eden bir sinema ve o da işin entertainment kısmı, o da olmalı. Popcorn filmlerini izleye izleye bir noktada doyuma ulaşan seyirci yeni arayışlar içine girecektir. Bu popüler filmler de artık eskisi gibi izlenme oranlarına ulaşamıyor. Kendi içinde evrimlerini tamamlayacaklar. Mesela bu sene BKM çok ciddi bir atak yaptı. Aile Arasında diye bir şey çıkardı. Film bugün toplumun tüm kesiminden hem popüler sinemayı seven, hem de sanat filmi izleyen insanları tatmin etti. Biraz arayış oralara yöneldi artık. Daha kaliteli, hikayesi olan, bir şey anlatmaya çalışan, derdi olan, sadece bir 90 dakikayı geçirip, ay işte çok güldük çok eğlendik denilecek bir noktada değil. İzleyici artık sinema salonundan ayrıldıktan sonra iki gün üç gün boyunca düşündürecek filmler, duygulara hitap eden filmlere yöneliyor.
Son olarak sizin özellikle değinmek istediğiniz bir konu var mı?
Özetle görmek istediklerine sahip çıkacaksın. Eğer mahallede yeni açılmış bir esnaf dükkanı varsa, oraya sahip çıkacaksın, gideceksin oradan alışveriş yapacaksın. Oranın daha da iyileşmesi için elinden geleni de yapacaksın. Beğenmediğini eleştirmek, şikayet etmek, yapılmasın demektense, beğendiğini destekleyeceksin ki, o da ona ulaşabilsin. Bütün mesele bu. Dünyanın her yerinde popüler sinema önde. Çünkü adı üstünde popüler olan o ama sen kendini o popüler eğilimin dışında görüyorsan, o zaman beğendiğini destekle, sahip çık, izle gör ve yay.