Portovenere benim için iki farklı ruh hali ifade ediyor; her ikisi de çok uç olan birbirinden apayrı ruh halleri… Tıpkı İtalyanların kahvaltısı ile akşam yemeği arasındaki fark gibi, ya da gündüzle gece gibi… Bu nedenledir Portovenere’ye ayrı bir yazı çıkarışım, hikayeyi okuyunca anlayacaksınız:
Tatili planlarken hesaba katmadığım bir noktaydı Portovenere. Pisa’da geçireceğim 1 gecem vardı ve onu son dakika iptal ederek, Portovenere’yi uğrak yerlere ekledim. Bunun nedeni konaklayacağım hosteldi: https://www.airbnb.com.tr/rooms/1698533 . Bu manzarayı gördükten sonra artık içimdeki arzuyu durduramaz oldum.
Ancak güzel olduğu kadar, zordu da bu hostele çıkmak. Rezervasyon yaptırırken çok tereddüt ettim, ama dedim ki “buraya rezervasyon yaptırmazsam, kesinlikle bu manzarayı göremeyeceğim”. Nitekim de öyle oldu…
Portovenere Liguria bölgesinin İtalya’da başlayan ucunda. Buraya gelmenin tek yolu öncelikle La Spezia’ya ulaşmak, ya da diğer taraftan geliyorsanız Cİnque Terre’den tekne ile gelmek. Maalesef bu güzel burunda konumlanmış kasaba, tren yolu üzerinde değil. Floransa’dan Pisa aktarması ile La Spezia’ya trenle gelip, La Spezia’dan 15-20 dakikada bir kalkan otobüslerle yarım saatte Portovenere’ye gelmek mümkün (Trenin maliyeti €18 idi, otobüs biletiyse €2 falan. Otobüs biletlerini yalnızca Tobacco Shop’lar satıyor…)
Floransa’dan neşeli bir şekilde çıkıp, 3 saat kadar da yolda harcayıp Portovenere’ye geldiğimde oldukça açtım. Ama ilk iş hostele ulaşıp üstümü değişmek ve sonra sahildeki insanlara karışmaktı planım. Öncesinde, hostel işletmecilerinin uzun uzun tarif ettikleri tırmanma yolunu valizimle çıkamayacağımı bildiğim için, kilitli dolap araştırmasına girdim. Ancak Portovenere’de ingilizce bilen çok az insan vardı ve orada derdimi anlatırken yarım saatten fazla kaybettim sanıyorum. Son olarak kırtasiyeci bir kadının yardımıyla oralarda kilitli dolap olmadığını öğrenince, yapacak şey yok taşıyacağım valizi dedim. Ancak denemem 250 merdiven sonrası yerleşimin bittiği, taşlı, kayalı tırmanma yolunda bir kaç adım daha attıktan sonra sonlandı. Büyük bir hayal kırıklığı yaşıyor ve kendime kızıyordum. Keşke önceden burada locker room var mı araştırsaydım. Ancak araştırsaydım da burayı çıkmayı deneyeceğimi biliyorum, kendimden.
Arkadaşımla yaptığım acil durum konuşmasından sonra, kendisi Portovenere’de kalacak alternatif bir yer ararken ben güneşin alnında öylece bekliyordum. Telefondaki ses orada kalamayacağımı (zira 400-500TL verecek param yoktu), La Spezia’da daha makul alternatifler olduğunu söylüyordu. Ancak ben Portovenere planlarımı ve o manzarayı bırakmak istemiyordum. Aşağı inip wi-fi noktası aramaya başladım, hem karnımı da doyururdum.
Ancak merkeze döndüğümde farkediyordum ki restoranlarda wi-fi yok! Yalnızca bir cafede bulabildim, orası da maalesef damağımı şenlendirmeyecekti. Çaresiz oturup, başladım araştırmaya… Bu arada garson İngilizce bildiği için, kendisine içimi dökmek istedim. Gördü ağlamaklı halimi ve valizimin cafede kalacileceğini söyledi. Bu garsona ve cafede bir anda gözden kaybolmayacağına güvenmeli miydim, yoksa manzaraya ve de cebimde olmayan min. 300TL ‘ye veda mı etmeliydim? Bu ikilemde her zaman olduğu gibi insanlara güvenmeyi tercih ettim.
Sırt çantama birkaç parça eşya atıp, valizimi bıraktım cafenin en ulu orta köşesinde misafir olmaya… Plaja indiğimde halen kendime kızmakla meşguldüm ve üzerimdeki ölü toprağını ne bu yılın ilk denize girişi ne de güneşlenme atabildi. Bir kere içime o korku yerleşmişti: acaba tırmanabilecek miydim? Bu soru kafamı kemirmeye devam ediyordu. Böyle sefa olmaz dedim ve toparlandım. Tabi yine de Portovenere’nin merkezini gezmek için cevabı biraz bekletebilirdim.
Tabi ki önce bir dondurma almak, moral bulmak için yapılası en mantıklı şeydir. Sonrasında ise Portovenere sokakları beni büyülerken, moral düzeyimin artışına şahit olmaya başladım (Bu arada Liguria bölgesinde gezdiğim 6 kasabadan en iyi merkeze sahip olan kasaba Portovenere’dir desem,kuşku götürmez).
Tırmanışa geçtiğimde, moralimin dozu her adımda gördüğüm manzara karşısında yükselen bir trend yakaladı.
Yukarı varmam 40 dakikayı buldu. Bir madalya falan bekledim ama kimse büyük bir başarı sergilediğimi düşünmemişti:) Hemen 3 kişilik İtalyan bir grupla kaynaşıverdim, sonra aramıza bir de Arjantinli kız katıldı. O akşam yediğim yemekler mi desem, içtiğim şarap mı, ortamın otantikliği mi ya da manzara mı veya belki de sofradaki muhabbettendir kendimi çok ama çok şanslı hissettim. Güneşi orada batırmak, lezzetli ve bitmek bilmeyen bir akşam yemeği yemek, güzel insanlar tanımak paha biçilemezdi. Şiddetle tavsiyemdir, Portovenere’ye gidecekseniz mutlaka bu hostelde konaklayın. Hem akşam yemeği gerçekten çıktığınıza değecek hem de manzarası…
Maalesef yaşadığım “ufak” aksaklıklardan dolayı Portovenere’nin tam karşısındaki Palmaria adasına geçemedim. Ancak hostelde tanıştığım insanlar adada mutlaka trekking yapmak gerektiğini söylediler. Ayrıca karşı kıyıdaki plajlar da çok ilgi çekiciydi. Artık bir dahaki sefere diyorum…
Bu arada valizin akıbetini merak edenlere: koyduğum gibi duruyordu:) Bir kez daha insanlara güvenerek ne kadar doğru bir şey yaptığımı deneyimlemiş oldum!
*Daha fazlası “Dünya Kaç Bucak?“ta!