Bunuel’in 1965 yılı yapımı olan Simon del Desierto adlı filmi, Meksika sinemasında yerini almış ve önemli filmler arasına girmeyi başarmıştır. Filmi aslında Bunuel her ne kadar kendi toprakları olan İspanya’da çekmeyi istese de, daha önceki çektiği filmlerden kaynaklı olarak sürgün edildiği Meksika’da çekmek zorunda kalmış ve bütçe yetersizliğinden dolayı yine de tam istediği şekilde çekememiştir. Daha önce yönetmen koltuğuna oturduğu iki film olan Viridiana (1961) ve El Ángel Exterminador (1962), filmlerinin devamı olarak sayılmıştır.
Simon del Desierto, konu olarak önceki filmleri gibi dikkat çekmiş ve izleyenlerden büyük bir tepki görmüştür. Film hâla günümüzde bile çokça eleştiriye maruz kalsa da, Bunuel gibi bir yönetmeni anlamak adına izlenmesi gereken bir filmdir. Konusu itibariyle yaşanmış hikâyeye dayansa da Bunuel, filme kendi imzasını atmış ve beyaz perdede sürrealist ögelerini kullanmaktan çekinmemiştir.
Film, beşinci yüzyılda Suriyeli Aziz Simeon Stylites’in hayatını anlatır. Filmde Simeon, bir sütunun üstünde tüm nefislerden uzak bir şekilde hayatını geçirir. Tanrıya yakın olmak ve dünyevilikten sıyrılmaya çalışan Simeon, yaşadığı toplum tarafından çoktan aziz olarak ilân edilmiştir. Sürekli olarak şeytan tarafından tuzağa düşürülmeye çalışsa da, her seferinde şeytanın gerçek yüzünü görür ve tanrıya olan yakınlığından vazgeçmez. Ayrıca kendi halkını da uyarır ve onları da şeytandan uzaklaştırmaya çalışır. Şeytanın üç hamlesinin sonunda, kendisini modern zamanda New York’ta bir eğlence mekânında bulur. Şeytanla birlikte modern bir görünümle farklı bir zaman diliminde bulunan Simeon, bulunduğu zamana sıkışıp kalmış ve istediği izole hayat artık modern zamanla beraber son bulmuştur.
Gerçeküstü olaylarla örülü bir şekilde anlatılan bu dini konulu filmde Buñuel’in, aslında anlatılanın aksine modern zaman ve geçmiş zaman arasındaki anlayış ve bakış açısı farkını anlattığı düşüncesi de eleştiriler arasında yer alır. Bu eleştiriler birçok açıdan hem keskin hem de ucu açık taraflarıyla yoruma açıktır. Dünya tarihinde, zamanında anlaşılamamış bir yönetmen olarak yer alan Bunuel’in bu eseri, en azından onu anlamak ve sinema diline hâkim olmak açısından izlenmeden geçilmeyecek filmler arasında yer alır.