My Life as a Zucchini (Claude Barras, 2016)
“Bazen de mutlu olduğumuz için ağlarız. Doğru, değil mi?”
Hayatın içinde yuvarlanırken ne de çok kalp kırıklıkları yaşıyoruz. Ne mutsuzluklar ne hayal kırıklıkları tecrübe ediyoruz. Ne hayaller yerle bir oluyor. Kimisi tüm kırgınlıklarının, yorgunluklarının altında ezilirken kimisi de yeşertmeyi başarıyor umut çiçeklerini. Ve adeta hayata yeniden başlıyor. Geleceğe dört elle sarılıyor. Tıpkı Zucchini gibi.
Küçük bir çocuk düşünün. Adı Zucchini. Babası hayatından çıkıp gitmiş, ama çocuğun hayallerinde bir süper kahraman olarak yeniden doğmuş. Alkolik annesi ise ilgisiz, ama en azından çocuğa başını sokacak bir yer sağlıyor. Çocuk ise kendisine bir dünya yaratmış. Annesinin boş bira şişelerinden oyunlar üretiyor. Resim yapmayı da seviyor. Hayallerini zihninde hapsetmek yerine kâğıda döküyor hepsini. Alabildiğine renkli boyaları. Hayatın griliğiyle tezat oluşturup alay ediyor adeta.
Bir gün istemeden annesinin ölümüne sebep oluyor. Ne olduğunun bilincinde ama yaşı daha olayı tam olarak kavrayamayacak, büyük bir yıkım yaşayamayacak kadar küçük. “Bazen içimde biraz üzüntü hissediyorum…” diye tarif etmeye çalışıyor kalbindeki ağırlığı. Kimsesiz kalınca da elinde süper kahraman babasının resmini yaptığı uçurtması ve annesinin içtiği bira kutularından birisiyle bir polis tarafından yetimhaneye veriliyor. Bu tanışıklıklarının ileride hayatlarını değiştireceklerinden ikisinin de haberi yok.
Kendi yaşıtı birbirinden farklı çocuklarla tanışıyor Zucchini burada. Ya terk edilmişler ya da kendilerine sahip çıkacak bir aile bireyleri kalmamış. Hele bir tanesi var ki tam başa bela. Herkesle dalga geçmeyi kendine görev edinmiş. Zucchini’yi de rahat bırakmıyor haliyle. Daha sonra öğreniyoruz onun hikâyesini de. Uyuşturucu bağımlısı ebeveynlerinin yanından alınıp getirilmiş. “Hepimiz aynıyız burada. Bizi sevecek kimse yok şu dünyada.” diyor.
Yine de Zucchini umudunu henüz kaybetmiyor. Bir gün Camille adında bir kız taşınıyor yanlarına. Genç çocuk ilk defa âşık oluyor. Zaman geçtikçe de alışıyor bütün çocuklar birbirine. Yetimhane sahibi, öğretmenleri ve Zucchini’yi sık sık ziyaret eden polis memuru ile kocaman bir aile oluyorlar. Sevgi nedir belki de ilk defa tecrübe ediyorlar. O yaşta hayatın adaletsizliğini görmek zorunda bırakılan çocuklar birbirlerinin kimsesi oluyor. “Aile” ne demek öğreniyor Zucchini. Ve bir gün hala tohumlarını sakladığı umut çiçeklerinden biri daha yeşeriyor onun için.
İsveç-Fransız yapımı animasyon film, aile, arkadaşlık, sevgi, güven ve ilişkileri ana tema olarak kullanıyor. Rengarenk görselleriyle mutluluk veren My Life as a Zucchini (2016), yediden yetmişe herkesin ilgisini çekecek, sıcacık, tatlı mı tatlı bir film. Küçücük bir çocuğun üstesinden geldiği sorunları ve hayata tutunuşunu izledikten sonra izleyiciye derdini unutturacak keyifli bir saat vadediyor. Eleştirmenler tarafından övgüyle bahsedilen, Claude Barras tarafından yönetilen film, 89. Akademi Ödülleri’nde de “En İyi Animasyon Film” kategorisinde aday gösteriliyor.
Değersiz, kimsesiz veya yalnız hissettiğimiz anda tek yapmamız gereken aslında çevremizdeki güzelliklere biraz daha dikkatli bakmak. Çünkü görmek isteyenler için her zaman bir yerlerde ışık var. Ve mutluluğun beklentilerimize göre değişkenlik gösterdiği hayatımız her şeye rağmen yaşamaya değer!
Efsane Karayılanoğlu Toka