It’s a Wonderful Life (Frank Capra, 1946)
“Unutma ki gerçek dostları olan hiç kimse başarısız olamaz.”
Ne zaman umutsuzluğa kapılsam aklıma Edip Cansever’in dizelerini getiririm. “Biri fotoğrafımı çekiyorkenki gibi durdum. Azıcık gülümsedim. Ve dünya bana gülümsedi.”
Pek çoğumuz iki haftadır evlerimizde sosyal izolasyon uyguluyoruz kendimize. Bu izolasyonun daha ne kadar süreceği de öngörülemiyor. Yakın tarihte görülmemiş, tanıdığımız hiç kimsenin daha önce başına gelmemiş küresel bir hastalıkla boğuşuyoruz günlerdir. Bu nedenle hepimiz evimizde bu zor günleri atlatmaya çalışırken hoşça zaman geçirmemize yarayacak meşgaleler peşindeyiz. Özel dosya yazımızı hazırlarken aklıma gelen ilk film It’s a Wonderful Life oldu. Bu sıcacık film, hayattan umudunu kesen ancak başına gelen mucizeyle hayatının değerini anlayan bir adamın hikâyesini anlatıyor çünkü. Tıpkı şu anda bizim içinde bulunduğumuz durum gibi. Hiç bitmeyeceğini düşündüğümüz ve sonuçlarını kestiremediğimiz, bu süreç içinde bazılarımızın işini kaybettiği birçoğumuzun çok daha önemli olan sağlığını yitirdiği günler yaşıyoruz. Ancak biliyorum ki “Kara kışın buzu bile sürmedi sonsuza kadar. Bahara döndü sonunda, filiz sürdü kar altından.” (*) Küçük mavi dünyamızda hayat bir şekilde normal akışına dönecek, tıpkı dört milyar yıldır olduğu gibi…
Philip Van Doren Stern’in The Greatest Gift adlı öyküsünden beyaz perdeye uyarlanan filmin yapımcılığını ve yönetmenliğini Frank Capra üstlenmiştir. Amerikan Film Enstitüsü tarafından oluşturulan tüm zamanların en iyi filmleri listesinin 20. sırasında yer alan film, fantastik komedi – drama türündedir. Filmin başrolünde benim de defalarca kez bu platformda filmlerini tanıttığım James Stewart bulunuyor. Stewart’a Donna Reed, Lionel Barrymore ve Henry Travers eşlik ediyor. Film beş dalda Oscar’a aday gösterilmesine karşın ne yazık ki hiçbirini kazanamamış, o yıl çok güçlü bir aday olan The Best Years of Our Lives (1946) filmi neredeyse Oscarların tamamını almıştır.
Filmde James Stewart’ın canlandırdığı George Bailey, babasından devraldığı konut ve finans şirketini işletmektedir. Kulağa pek inandırıcı gelmese de -adı üstünde fantastik film- Bailey neredeyse tüm kasabalıyı ev sahibi yapmış, iyi yürekli bir iş adamıdır. Ne var ki iyi yürekli iş adamımızın bir de kötü yürekli banker düşmanı vardır. Banker Henry F. Potter, Bailey’i bitirmek için aradığı fırsatı nihayet ele geçirmiştir. İflasın eşiğine gelen Bailey kurtuluşu intihar etmekte görür. Dünyaya gelmiş olmasının kimse için bir şey ifade etmediğini düşünen Bailey kendini öldürmek üzereyken, karşısına bir melek çıkar. Bu melek Bailey’e, hayata hiç gelmeseydi, dünyanın nasıl bir yer olacağını gösterir. Bailey gördükleri karşısında önemsiz olduğunu düşündüğü yaşamında, aslında çevresindeki insanlar için ne denli büyük etkiler yarattığını görür. Hepimizin kendimizi önemsiz ve değersiz hissettiği zamanlar olmuştur. İşte böyle anlarda, yanımızda her zaman kendileri için çok değerli olduğumuzu hissettirecek insanlar olmasını diliyor ve hep birlikte gülümseyelim diyorum dünyaya.
(*) Zülfü Livaneli
Ezgi Ulukoca