Toplumsal tabu ve zorunluluklardan uzak, hayatta pek fazla şeyi önemsemeden yaşamak nedir?Kült yazar Charles Bukowski’nin aynı adlı romanından senaryolaştırılmış film, Matt Dillon oyunculuğu ile izleyenlerde hoş bir tat bırakıyor. Chinaski, tüm boş vermişliğine rağmen, ait olma zorunluluğu hisseden fakat yazı yazmak dışında bütünüyle sorumsuzluk sınırlarında gezen bir adamdır. Henry, pasaklı bir şekilde an’ı yaşayıp, alkol nedeniyle girdiği hiçbir işte barınamamaktadır. Hiçbir şeyi umursamayan Henry’i vurdumduymazlığının içinde sadece, değişmeyen yazma tutkusu hayata bağlamaktadır. Yazılarını sürekli Black Sparrow adlı yayın evine gönderen Chinaski, bir türlü sonuç alamamasına rağmen, yine de yazar olmaktan vazgeçmiyor. Alabildiğine umarsız, tekilsiz, yasaksız, kedersiz bir hayat, uç noktalarda, saçma, olanaksız fakat bir o kadar da gerçekçi bir tablo izliyoruz. Film bitiminde ise Kristin Asbjornsen’den, Charles Bukowski’nin ‘’ Wind the Clock’’ şiirinden alıntılarla oluşturulan ‘’ Slow Day”, sözleriyle ve insanın içini yoğunlaştıran melodisiyle mest ediyor.