John Green’in romanından uyarlanmış olan The Fault in Our Stars, perdede Josh Boone’nin yönetmenliğinde hayat bulmuştur. Duygudaşlık ederek içten hissedilebilen bu romantik filmin örgüsünün merkezinde, bir aşka tanık oluyoruz. Bu aşkın içtenliğini mümkün kılan ise aynı acıyı tecrübe eden iki kişinin bu aşkı yaşıyor olması. 16 yaşındaki Hazel, tiroit kanserine yakalandıktan sonra hastalık akciğerlerine de sıçradığından yanında bir oksijen tüpü ile gezmektedir. Beyin tümörüyle mücadele eden Augustus ise bir bacağını kaybetmiş olmasına rağmen aşka ve mucizelere olan inancıyla, kontrol edebildikleri dâhilinde, hayata keyifli kısmından bakma çabasındadır. Hazel ve Augustus, kanserli hastalar için düzenlenen bir destek grubunda tanıştıktan sonra birbirleriyle sıkça zaman geçirmeye başlar ve âşık olurlar. Hayallerden yola çıkıp, gerçeğe dönüştürebildikleriyle sürprizler sunan The Fault in Our Stars bilindik bir aşk hikâyesinden ziyade hayallerden yola çıkarken taşıdığı sürprizlerle seyirciye duygusal anlar yaşatırken, hayata dair birkaç soruyu da aklınızın bir köşesine bırakıveriyor.