Yönetmenliğini Kıvılcım Akay’ın üstlendiği Amina belgeseli, Senegalli Amina’nın, bir göçmen olarak yaşadığı Türkiye’deki hayatını ve özlem duyduğu ülkesi ile ailesini konu alır.
Göç ve göçmenler üzerine kurgulanan hikâyeler melodram ağırlıklı olup izleyiciye yaşam şartlarının ne kadar ağır ve trajik olduğunu anlatma üzerinedir. Bu bağlamda kendi türlerinden ayrılan Amina, alışılagelmiş bir göç hikâyesi yahut kavuşma hikâyesi değildir. Amina, sadece Fransa sömürgesi altındaki ülkesinden ayrılırken ardında bırakmak zorunda kaldığı kızına daha iyi bir gelecek sağlamak için göç ettiği ülkede çalışmak zorunda kalan bir anne değildir. O aynı zamanda geleneklerini sığındığı ülkede devam ettirmeye çalışan, arada sırada arkadaşlarıyla eğlenmek için dışarı çıkan, makyaj yapan, güzel kıyafetler giymeyi seven ve en önemlisi hayalleri olan güçlü bir kadındır. Bu sebeptendir ki belgesel İstanbul Film Festivali ve Antalya Altın Portakal’da “En İyi Belgesel” ödülünü kucaklamıştır. Tüm bunların yanı sıra belgesel, kadın göçmenlerin yaşadığı sorunlara işaret ederken aynı zamanda bu durumun yarattığı psikolojik etkilere de değinir.
Yönetmen Kıvılcım Akay, Amina’nın gerçek hikâyesini yine Amina’nın anadilinden, sesinden ve görüntüsü ile izleyiciye anlatır. Bu durum izleyicinin daha çok bağ kurabilmesini sağlar. Özellikle Amina’nın ütü yaparken eski kocası ile yaşadıklarını izleyiciye anlattığı sahne; bir yandan ev işleri yaparken bir yandan dertleşen iki kişi arasındaki konuşma gibidir. Film, genel çerçevede kendisine söz hakkı tanınan Amina’ya ve arkadaşlarına derdini paylaşması için kurulan bir settir adeta. Seçme hakkı tanınmamış olan bu kadınlara uzatılan mikrofon, yönetmenin motor demesiyle birlikte “Biz de buradayız.” demelerini sağlamıştır.