Deliliğin kıyısında gezen korku hikayesi In the Mouth of Madness, çağdaş popüler korku yazarlarıyla, kahramanı Sutter Cane arasında bir analoji kurar. Sutter Cane, kitapları 18 dile çevrilen bir “korku” yazarıdır. İddiaya göre kitapları okuyucular üzerinde birtakım etkiler bırakmakta, okuyanları yavaşça delirtmektedir. Bir süre boyunca, kitabın etkilerinin popüler kültür etkisi olduğu düşünülse de, sigorta müfettişi Trent’in aracılığıyla Cane’in dünyaya açtığı kapıdan haberdar olunur. Mantıkla deliliğin, delilik çoğunluk haline geldiğinde yer değiştireceğini iddia eden film, kurgu ve gerçeklik kavramlarını alt metninde sorgularken, din disiplinlerinin hayatımızı “korku”yu kullanarak yönetmesinin, filmdeki gibi fantastik bir sona ulaşmasa da dünyamızı bir korku hikayesine çevirdiğini ima eder. John Carpenter, bu filmiyle korkuyu izleyiciye, sadece kan ve ölümle değil, sorduğu sorularla da hissettirebileceğini gösterir.