Blue in the Face (1995)
Paul Auster ve Wayne Wang Smoke (1995) filmini çekerken çok eğlenmiş olacak ki, bir film daha yapalımdemişler. Ortaya 6 günde çekilen ve tamamen doğaçlama olan Blue in the Face (1995) çıkmış. Rivayetlere göre; filmin adını İngilizcede morarma anlamına gelen deyimden almasının nedeni, oyuncuların morarana kadar doğaçlama yapmasıymış.
Bol bol kurduğum mış’lı cümlelerimden anlayacağınız üzere, filmde bütünüyle bir hikâye yok. Filmin başrolünde ise, Smoke filminden hatırladığımız Harvey Keitel yer alıyor. Keitel bu filmde de, sigara dükkânında çalışan Auggie’yi canlandırıyor. Fakat, olaylar bu sefer Auggie’nin değil sigara dükkanının etrafında dönüyor.
Peki, bir sigara dükkânının, dolayısıyla bir şehrin hikâyesini anlatmak isterseniz ne yaparsınız? Orada akan hayatın nabzını tutarsınız. Dükkâna girip çıkanlardan, şehrin kimliğine dair bir izlenim yaratmayı hedefleyen film; kimi zaman bir belgesel kılığına girerek oradakilerle röportajlar yapıyor, kimi zaman da bir stand-up şova dönüşerek orada yaşayan ünlüleri hikâyesine dâhil ediyor. Jim Jarmusch’a sigarayı bıraktırırken, John Lurie’yi arka planda yer alan bir sokak sanatçısına dönüştürüyor.
Kimsenin ne yaptığının farkında olmadığı filmde, tek kararlı olan şey ise kamera. Belli bir noktada durarak kişilerin önünden geçmesine, kendi hikâyelerini aktarmalarına yardım ediyor. Kameranın bakış açısı nedeniyle, zaman zaman o sigara dükkânında bulunanlardan biri gibi hissedebiliyorsunuz kendinizi. Biraz sonra, siz de sohbete dâhil olacakmışsınız gibi.
Kitaplarında kendi ülkesinin insanlarını ve hikâyelerini başarıyla aktaran Paul Auster’in elinden çıkan; aynı zamanda Harvey Keitel, Jim Jarmusch, Madonna, John Lurie, Michael J. Fox gibi büyük isimleri doğaçlama yaparken izleme imkânı veren ve bir filmden ziyade bir deneyim olan Blue in the Face (1995) kaçırmamanızı öneririm.
Burcu Keskin