Yönetmen Ang Lee’nin bu görkemli filmi büyülü bir hikayenin sinemaya nasıl uyarlanabileceğinin en güzel örneklerinden birisi. Film, Yann Martel’in 2001 yılında yayınladığı ve ertesi yıl Man Booker Ödülü’nü kazanan aynı isimli romanından uyarlanmıştır. Piscine Molitor’un ailesi Hindistan’ın bir zamanlar Fransa sömürgesinde olan bölgesi Pondicherry’de bir hayvanat bahçesi sahibidir. Haliyle Pi de bu hayvanat bahçesinde doğmuş ve büyümüştür. Babası bir bilim insanı olarak ne kadar rasyonalizmden yanaysa da Pi hayatın anlamını keşfetme yolunda babasından ayrılarak ruhsal yolculuğunda dini anlamaya çalışmaktan geri kalmaz. Üstelik kendini eş zamanlı olarak Hinduizm, Hristiyanlık, İslam ve hatta Yahudilik ile iç içe bulur. Fakat tanrıyı sevme yolunda istediğini yine de bulamaz. Yıllar sonra ailesi daha iyi bir gelecek için hayvanat bahçesini kapatıp, hayvanları satmak üzere bir Japon yük gemisi ile Kanada’ya gitmeye karar verir. Pasifik’in ortasında bir gece büyük bir fırtınaya yakalanırlar. Pi büyük bir mücadele sonrasında ailesini kaybederek kendini bir zebra, bir sırtlan, bir orangutan ve bir Bengal kaplanı ile aynı filikada bulur. Böylece Pi için denizde 227 gün gerek fiziksel, gerek zihinsel olarak gerçek bir manevi yolculuk başlar.