Anne (2016) Kadın (2017-2020) Camdaki Kız (2021-2023) ve Sakla Beni (2023-2024) dizileriyle oldukça başarılı dizilere yönetmenlik yapmış olan Nadim Güç’ün dünya prömiyerini 61. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde gerçekleştiren, aynı zamanda yönetmenin ilk uzun metrajlı filmi olan Mukadderat (2024) filmi üzerine keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. Keyifli okumalar…
Uyarı: Röportaj, filme dair sürpriz kaçırıcı detaylar içerebilir. Röportaj 10 Ekim 2024 tarihinde gerçekleştirilmiştir. Röportaj gerçekleştirildikten iki gün sonra Mukadderat filmi 61. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde Ulusal Uzun Metraj film yarışması kategorisinden En İyi Film; En İyi Kadın Oyuncu, Nur Sürer; En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu, Osman Sonant olmak üzere üç ödül kazanmıştır.
Fatih Tuncay
Merhabalar öncelikle sizleri tebrik ederim, filminiz şu ana kadar izlediklerim arasında en iddialı filmlerden biri ve ayrıca seyirciden de çok iyi bir karşılık aldı. Aynı zamanda film, sonunda dakikalarca alkışlandı. İlk olarak festival sizin için nasıl geçiyor ve filmin seyirciden aldığı karşılık hakkında siz neler düşünüyorsunuz, merak ediyorum.
Nadim Güç
Filmimizi bitirdiğimizde çok sevmiştik. Seyircinin de filmi sevmesini bekliyordum; ama bu kadar uzun süre alkışlanacağını, hatta seyircinin ayakta alkışlamayı sürdüreceğini hiç hayal bile edemezdim. Oyuncularım da filmi ilk kez festivalde izleyeceği için ayrıca heyecanlıydım. Herhangi bir yapımın bu kadar uzun süre ayakta alkışlanacağını hayal etmek mümkün değil. Biz ekipçe çok şaşırdık. Seyircinin filmi sevmesini bekliyorduk ama bu ilgi bize de çok fazla geldi. Yaşadığımız bu duygusal anlar, bize; bir film üretmenin, seyirciye sunmanın, ve bunun da karşılığını almanın ne kadar iyi bir şey olduğunu yeniden hatırlattı. Bir sinemacı için ve oyuncular için ömürde belki birkaç kere denk gelebilecek çok güzel bir andı. O yüzden ekip olarak çok mutluyuz ve aslında soracak olursan hâlâ ayaklarımız yere basmıyor.
Fatih Tuncay
Ekibinizin de ilk defa filmi festivalde izlemesi ve böyle bir ilgi görmesi tüm ekip için tarif edilemez anlar yaşatmıştır mutlaka.
Nadim Güç
Evet, oyuncularım da seyirciler de izledikleri şeyden çok keyif aldı. Onlar keyif aldıkça benim de içimdeki enerji ve inanç çok daha büyüdü.
Fatih Tuncay
Öncelikle film ve Sultan karakteri üzerinden birkaç soru sormak istiyorum. Sultan karakteri kendi kuşağı ve yaşı itibariyle sokakta kolay kolay karşılaşmayacağımız türden bir kadın. Sizi böyle bir hikâyeyi ve kadını anlatmaya götüren şey ne oldu? Filmin çıkış hikâyesini ve hazırlık sürecini merak ediyorum. Bu filmin çıkış hikâyesi nedir? Sultan karakterini yaratırkenki çıkış noktanız ve daha sonrasında filminizin hazırlık süreci nasıl gelişti?
Nadim Güç
Bu proje filmin hikâyesinin geçtiği Kastamonu Cide’de büyüyen Erdi Işık’ın projesiydi. Erdi bana Sultan’ın hikayesini anlattı. Hikâyeyi ailesindeki kadınlardan, annesinden, teyzesinden, büyük annesinden ilham alarak yazmıştı. Bu insanlar; daha kâğıt üzerindeyken bile yaşayan gerçek insanlardı. Tıpkı bir seyirciyken olduğu gibi bir hikâye anlatmak istediğimde karakterin gerçek hayatta da var olup olmadığına, onlarla empati kurup kuramayacağıma bakarım. Yönetmen olarak Erdi’ye ailesindeki karakterleri ve yaşadığı hayatı, filmde göstermem gerekiyordu. Bu yüzden Erdi’yi filmin gerçekliğine ikna edebilmek benim için ayrı bir yarıştı. Seyirci elbette filmi bir şekilde kabul edecekti. Fakat Erdi’ye kendi hayat hikâyesini ekranda gösterecek olmak daha zordu. Zorlukları sevdiğim için bu durum aslında hoşuma da gitti. Erdi, film bittikten sonra filmi izledi sevdiğini söyledi. Filmdeki insanların Cide’de yaşadığına yemin edebileceğini ama kanıtlayamayacağını söyledi, bu çok hoş bir şeydi.
Fatih Tuncay
İyi bir film yapabilmek için en önemli unsurlardan birisinin de oyuncu seçimi ve oyuncu yönetimi olduğunu düşünüyorum. Peki, siz oyuncu seçimi gerçekleştirirken nelere dikkat ettiniz ve oyuncularla çalışma esnasında set süreciniz nasıl geçti? Bu hazırlıklar ne kadar sürdü?
Nadim Güç
Hikâyemiz yazılmaya Nur Sürer’in senaristimiz Erdi Işık’a “Neden bu yaştaki insanlara bir şey yazılmıyor?” sorusunu sorduktan sonra başlıyor. Erdi de röportajlarında yazarken Sultan karakterini sürekli Nur Sürer üzerinden düşünerek yazdığından bahseder. Bu yüzden Nur Sürer zaten en başından belliydi ve Sultan karakterine hayat verecekti. Sultan’ın çevresini oluşturmak gerekiyordu. Öyle bir aile yaratmalıydık ki Erdi’yi o ailenin yaşadığına gerçekten ikna etmemiz gerekiyordu. Kastı ortaya çıkarırken zorlandık, ama tam anlamıyla gerçek bir aileyi başarıyla oluşturabildiğimiz için ortaya çıkan şey bizce mükemmel oldu.
Fatih Tuncay
Peki, projeyi genel olarak düşündüğünüz zaman bu süreçler ne kadar bir zaman içinde oldu örneğin? Kastın toparlanması çalışmalara başlatılması, çekim süreleri gibi bunları nasıl olduğunu merak ediyorum.
Nadim Güç
Erdi önce bana hikâyeden söz etti, 6-7 ay sonra da senaryosunu gönderdi. Senaryo aşaması ve karşılıklı olarak “Hadi bu işe başlayalım,” dedikten sonra kast süreciyle beraber 4-5 ay senaryo üzerinde çalışma sürecimiz geçti. Bir taraftan başka projeler için çalışırken bir yandan da yüz yüze buluşup veya uzaktan sürekli bu film üzerine konuşuyorduk. Filmin kendisini 24 günde, Kastamonu Cide’de çektik. Amacımız hızlıca çekip bitirmek de değildi; ama çekimleri şehir dışında yaptığımız için 24 gün, elimizdeki maddi kaynakları tüketebileceğimiz bir sınırdı. Bir de böyle kolektif bağımsız bir iş yapmak daha da zor olduğu için programımızı bu süreye sıkıştırmamız gerekiyordu ve bunu da başardık.
Fatih Tuncay
Projelerinize de baktığımızda Camdaki Kız, Anne dizileri ve sonra Kadın dizisi gibi başarılı dizilerde yönetmenlik yapmışsınız ve aslında bu dizilerin hepsi kadın karakterler üzerine. Peki, bu film için kadın karakteri anlatma konusunda çalışırken destek aldığınız konular var mı? Özellikle bu konuları tercih etmenizin bir sebebi var mı? Aslında sormak istediğim kadın karakter üzerine yoğunlaşmanızın bir sebebi var mı?
Nadim Güç
Ana karakterin kadın olduğu işleri daha çok beğeniyorum. Özellikle televizyon için daha zarif ve daha anlatılabilir olduğuna inanıyorum. Sinemada elbette bir erkek karakter üzerinden de daha zarif bir hikâye anlatılabilir. Ancak özellikle televizyonda bir erkek karakter üzerinden bunu yapmanın daha zor olduğunu düşünüyorum. Zira kadının ne hissettiğini anlamak, bunu topluma kabullendirmek, bir erkek gözünden aktarabilmek zor.
Ortadoğu’da hayatımıza genelde kadınlar dokunuyor. Biz bunun farkına varmıyoruz, çünkü Ortadoğu’da babalarla ilgili kendi içimizde çözemediğimiz yüz yıllardır devam eden bir sorun var. Oysa annelerle ilgili mesele hepimizde ortak gibi, kadının gerçekten en büyük yapı taşı anne olarak görüyoruz. Bu bizim kendi bilinçaltımızdaki bir durum. Ancak ben film veya dizi çekerken çevremde annem, kızım, eşim gibi bir sürü kadın var diyerek hareket etmiyorum. Kadınların nasıl düşündüğünü bildiğimi iddia ederek de değil, insan duygusu üzerinden hareket ediyorum. Hikâye gereği yaşanan olay karşısında bir insan nasıl düşünür, ne yapar, nasıl tepki verir gibi meselelere çok fazla kafa yoruyorum. Bu yaklaşımı hem televizyonda, hem de filmimi çekerken yaptım.
Fatih Tuncay
Filminizde değerli bulduğum noktalardan birisi şuydu: Her dönemde dönemin popüler konuları üzerine çıkan birçok film olduğu gibi son dönemde de feminizm temalı ve kadın temalı filmler üzerinden sadece mesaj verme kaygısıyla çekilen filmler olduğunu görüyorum. Bu böyle olduğu zaman da verilen mesajı samimiyetsiz buluyorum ne yazık ki. Ancak sizin filminizde gerçekten toplumumuzun içinde olan detaylar vardı. Filminizde de gösterdiğiniz gibi, bu gibi konuşmaların “İşte kadın kısmına mirastan o kadar mı pay verilir? Kadın kısmı çalışır mı? O yaşta kadın evlenir mi?” “Kaç yaşına gelmiş hâlâ evlenmemiş mi?” gibi sözler hala halkın arasına karıştığımızda rastlayabileceğimiz diyaloglar ne yazık ki. Siz hikâyenizi anlatırken toplumun içindeki bu ögeleri nasıl topluyorsunuz?
Nadim Güç
Bir hikâye anlatırken bunu parmak sallayarak veya didaktik bir şekilde bir şeylerin altını çizerek yapmıyorum. Seyirciye bir mesaj verme amacı içinde olmadan onlara hayatın içinden kesitler gösteriyorum. Böylece seyirciye küçük, fakat gizli bir ayna tutmaya çalışıyorum. Ekranda bir aileyi ve ailenin başından geçen olayları gösteriyorum. Daha sonra ekranda gördükleri bu karakterlerin aslında kendileri olduğunu ve onların başına gelenlerin de her an kendi başlarına gelebileceğini çaktırmadan hissettiriyorum. Sonrasında seyircinin bu hikâyeyle nasıl empati kuracağını veya içindeki unsurları nasıl değerlendireceklerini onlara bırakıyorum.
Senelerdir televizyonda sürekli kahraman hikâyesi anlatıyorum. Bu yüzden bu filmi çekerken en çok sevdiğim şey bir kahraman hikâyesi anlatmak yerine herhangi birinin hikâyesini anlatmak oldu. Aslında televizyonda da herhangi birinin hikâyesini anlatmayı çok isterim. Ancak sinemada bunu yapmak televizyonda yapmaktan daha mümkün. Filmimde herhangi birinin, hayatın içinden herhangi bir ailenin hikâyesini anlattım.
Fatih Tuncay
Filmden anladığım kadarıyla eşini kaybeden Sultan ikinci baharının peşine düşüyor, ancak toplumun ona genç yaşında dayattığı; evlen, çocuk yap, çocuklarını büyüt rollerini hayatın kendisi olarak öğrendiği için aslında başka bir ikinci baharın mümkün olduğunu kendi başına hemen göremiyor. Sonrasında Sultan, eşini kaybedince bir anda hayattaki amacını kaybetmiş biri olarak kalıyor ve hemen harekete geçerek yanlış veya doğru düşünmeden bir arayışın içinde buluyor kendisini. Sizce Sultan nasıl bir arayışın içine düşüyor ve siz bu arayışı nasıl göstermeyi tercih ettiniz?
Nadim Güç
Sultan’a bir kadın olarak biriyle beraber olması gerektiği öğretilmiş. Ancak bulunduğu yaş itibariyle toplum biriyle beraber olmasına da karşı çıkıyor. Toplum Sultan’a o yaşta bir kadın olarak böyle bir ilişkiyi yakıştıramıyor. Sultan’a ev kavramı da bir erkek ve bir kadının birlikteliği olarak öğretilmiş. Bu yüzden Sultan, eşini kaybedince bu düşüncelerle başka bir erkeğin arayışına başlıyor. Fakat sonra fark ediyor ki araması gereken şey bir erkek değil.
Biz hikâyemizi anlatmak üzere yola çıkarken bir kadın hikâyesi, komedi, kara komedi veya dram anlatacağız diyerek yola çıkmadık. Ben bütün hikâyelerimi seyirciyi şahit etme üzerine kuruyorum. Bunu televizyonda da bu şekilde yapıyorum. Filmimde de seyirciye herhangi bir şey öğretmeye değil, kendilerini sorgulatmaya çalıştık.
Fatih Tuncay
Belki de seyircinin film boyunca gülmesi ve filmin sonunda da uzun süre alkışlaması da aslında hikâyenin kendi içlerinden çıkmış olması ve aslında kendi hikâyelerini, kendi hayatlarını beyazperde üzerine yansımış bir şekilde görmüş ve karakterler ile özdeşleştirmiş olmaları olabilir diye düşünüyorum.
Nadim Güç
Evet, evet olabilir.
Fatih Tuncay
Mukadderat filminin sizin ilk uzun metrajlı filminiz olduğunu görüyoruz ve daha çok dizi projelerinizle tanınıyorsunuz. Peki sizin için bu hikâye anlatma araçları arasında nasıl bir ayrım var ve sizin onlarla olan ilişkiniz nedir? Gelecekte hangi hikâye anlatma araçlarını daha çok kullanmak istiyorsunuz?
Nadim Güç
Teknik kısmı atladıktan sonra aslında ben hem televizyonda hem de filmde hikâye anlatıyorum. Sinemada hikâye anlatmanın güzelliği, yönetmen olarak belli bir sürenin içinde olacak her şeyin farkındasın ve karakterin bütün gelişim hikâyesine, ayrıca hikâyenin bütün gelişimine de hâkim olabiliyorsun. Dizilerde bir sürü dezavantajımız olmasına rağmen televizyonda hikâye anlatmayı hâlâ çok seviyorum. Beni henüz soğutamadılar, hâlâ orada var olma mücadelesi veriyorum. Ancak çok uzun süre boyunca bir bölüm sonrasında ne olacağını bilememek ve bu durumun yarattığı belirsizlik, orada hikâye anlatırken yönetmeni bir sürü sekteye uğratıyor. Sinemada bir yönetmen olaraksa bu belirsizliği yaşamıyorsunuz. Ancak ben televizyonu da çok önemsiyorum. Çünkü bizim dizi sektörümüz aslında sinema sektörümüzü besleyen en büyük kaynaklardan biri ve orada da insanlar yetişiyor.
Hikâyenin başını ve sonunu bütünüyle bilmenin hakimiyetini ilk defa filmimi çekerken tattım. Çünkü televizyonda bir haftada anlatılan şey, üçüncü haftada boşa düşebiliyor veya bir şekilde değişebiliyor. “Kervan yolda düzülür,” diye bir atasözümüz var. Bu çoğu zaman bazı şeylerin altının iyice doldurmadan ve hikâyenin özünü hissetmeden yapılan işlerin başarısızlıkla sonuçlanmasına sebep oluyor. Ancak bazen kervanı iyi ki yolda düzmüşüz dediğimiz anlarımız da oluyor. Televizyonda da iyi projelerimiz var ve ben bu konuda şanslı hissediyorum. Beğenmediğim hikâyelerdense sevdiğim hikâyelere bakıyorum.
Fatih Tuncay
Filminizin festival yolculuğu nasıl ilerleyecek merak ediyorum. Gösteriminizin sonrasında seyirciden gelen ilgiyi de gördükten sonra filminiz gişede de yine seyirci tarafından büyük bir ilgi göreceğini ve gişede de başarılı olabileceğini düşünüyorum, bende böyle bir hissiyat yarattı. Siz ne düşünüyorsunuz?
Nadim Güç
Filmin festival süreci daha devam edecek. Önümüzde Ankara Film Festivali, Boğaziçi Film Festivali ve İzmir Film ve Müzik Festivali’nde gösterimlerimiz olacak. Dünyada da festivalleri gezdikten sonra bir gösterim programı yapacağız. Biz bir şekilde filmin duyurulması için elimizden geleni yapacağız. Gişede de başarılı olacakmış hissiyatı bizde de var. Seyircinin gidip filmi bir başkasına anlatacağını ve böylece filmin kulaktan kulağa yayılacağına inanıyoruz.
Fatih Tuncay
Son olarak benim dinlemeyi sevdiğim bir soru sormak istiyorum. Film çekimleri veya hazırlıkları esnasında şimdi bu olacak iş miydi denilen birçok aksilik meydana gelebiliyor. Siz filminizi çekerken yaşadığınız böyle bir an veya zorluk ve aksilik oldu mu? Bunların üstesinden nasıl geldiniz?
Nadim Güç
Sultan’ın evini ararken biraz zorluk çektik. Fotoğraflardan beğendiğimiz ev, iki kız kardeşin yeni vefat eden annelerinin eviydi. Annelerinin ölümünün kırkı geçmediği için başta ikna olmadılar. Kabul edersek el alem ne der diye düşünüyorlardı. Ekibimiz, evi görmem için onları ikna etti. Cide’ye mekânı görmeye gittiğimde evi daha çok beğendim. Bir şekilde kız kardeşleri de evi kullanmaya ikna ettik. Ancak hâlâ akıllarında bir sürü soru işareti vardı. İki kardeşe buradan selam söylüyorum. Evi, annelerinin hatırası olarak ellerinden geldiğince koruyacaklardı. Fakat yıllar geçtikçe evin yavaşça dönüşeceğini, eşyaların eskiyip eksileceğini söyledim. Oysa ev, filmde yer aldığı için sonsuza kadar annelerinin hatıraları ile yaşayacaktı. Bu duygusal konuşmadan sonra tam anlamıyla içlerine sinerek kabul ettiler. Biz de o iki kadına filmimizde yer vermek istedik. Filmde Nur Sürer’in cenaze alanından dışarı çıktığı, iki kadını gösterdiğim bir sahne var. İşte o sahnedeki iki kadın, o evin vefat eden sahibinin kızları.
Fatih Tuncay
Tam olarak toplumun içinden çıkan ve filminizde bahsettiğiniz detaylardan birisi aslında bu olay. Filmde babasının yedisini beklemeden işe dönmek isteyen bu yüzden de annesinden azar işiten bir kadın vardı. Gerçek hayatta da kayıplarının kırkı çıkmadan evi filme açmanın annelerine bir saygısızlık olup olmayacağını sorgulayan iki kadın var. Böyle olaylar filme farklı bir katman ekliyordur hâliyle.
Nadim Güç
Filmin iyi yazılması, çekilmesi ve oyuncuların iyi oynaması çabayla olan şeyler. Bunların dışında filme enerjisiyle sirayet eden durumlar da var. Bu durumların daha değerli olduğunu düşünüyorum. Ben o evin, vefat eden hanımefendinin ve kızlarının da enerjisi ile filme yardım ettiklerine inanıyorum. Umarım vefat eden hanımefendiye de saygı çerçevesinde hikâyemizi anlatmışızdır. Onun evine, eşyalarına ve ruhuna zarar vermeden bir şeyler anlattığımızı düşünüyorum.
Fatih Tuncay
Teşekkür ederim
Bu hikâyeyi dinleyince gerçekten ben de etkilendim.
Nadim Güç
Bunu da ilk defa sana anlattım bu arada.
Fatih Tuncay