…and justice for all (1979, yön: Norman Jewison)
Ayağa kalkın. Baltimore Ağır Ceza Mahkemesi oturumu başlıyor. Davanın yargıcı Henry T. Fleming. Suçluları koymak için hapishanelerde yer yok ama kanunda açık bulunamadığı, yargıçla gizli anlaşma yapılıp dürüstlük ve ahlaktan ödün verilemediği için masumlar hâlâ içeride.
Avukat Arthur Kirkland (Al Pacino), tecavüz ve istismar suçuyla yargılanan yargıç Fleming’i, kariyerini riske atmamak uğruna, suçlu olduğunu bile bile savunmak zorunda kalır. “Her gün bir başka siyahi vatandışını içeri tıkmak için çalışan” Amerikan hukuku, ahlaklı davranan ve yalan söylemeyen Arthur’u da kendi çarkına dâhil edebilecek midir? Amerikan hukuk ve ceza sistemindeki açıkları ortaya koyan, adalet anlayışını eleştiren film, çürümüş sistemin hukuk erklerini ve masum suçluları getirdiği konumu da irdeler. Al Pacino’nun Altın Küre’ye aday gösterildiği yapım, 70’ler Amerikan sinemasının sonuna eklemlenerek adaleti yalnızca Amerika için değil, tüm insanlık adına tanımlamaya çalışır. Kariyeri ve hür vicdanı arasında bir tercih yapmak zorunda kalan Arthur, seçimini vicdandan yana kullanır. Ancak masumlar içeride, kurtarıcılar dışarıda delirmeye, suçlular ise aramızda gezinmeye devam eder. Oturum bitmiştir. Her şey hâlâ aynıdır. Adalet kayıptır. Oturun.
Dawn of the Dead (1978, yön: George A. Romero)
“Siz bizden güçlüsünüz. Ama yakında, onlar da sizden güçlü olacak.”
“of the Dead” filmleriyle tanıdığımız Amerikalı yönetmen George A. Romero’nun Ölüler Serisi’nin 70’ler Amerikan sinemasındaki ayağı olan Dawn of the Dead, dünyada en çok hasılat yapan zombi serisinin, çoğu eleştirmen ve izliyecilerce en iyi kabul edilen filmidir. Sebebi bilinemeyen ve tüm şehre yayılan zombi saldırısından helikopterle kaçmaya çalışan dört kişilik bir ekip, alışveriş merkezine sığınır. Ancak içgüdüsel olarak, zombi bile olsalar alışveriş yapmak isteyen ve tüketim alışkanlığından asla vazgeçemeyen tüketim toplumunun ölü bedenleri, alışveriş merkezine kadar gelmişlerdir. Zombiler ve insanlar arasında başlayan savaş, zaman geçtikçe yerini insanlar ve insanlar arasında süren bir mücadeleye bırakacaktır.
Makyajlarının ve efektlerinin yetersizliği sebebiyle inandırıcılık konusunda yer yer eksikleri olsa ve B-Movie’ye öykünse de, türünün en popüler örneklerinden olması, kendisinden sonraki zombi filmlerine ilham vermesi sebebiyle, Dawn of the Dead Amerikan sinemasında önemli bir yer işgal eder. Hayatta kalmak için kendilerine mesken olarak alışveriş merkezini seçen insanlar üzerinden tüketim toplumunu ağır şekilde eleştiren Romero, ırkçılığa da karşı bir söylem getirir. Sivil halkın ve özel harekatın zombilere karşı takındıkları tavırla, aslında hangi tarafın daha tehlikeli olduğu sorusunun cevabını izleyicisine bırakır.
Dilan Salkaya