A Clockwork Orange (1971, yön: Stanley Kubrick)
“Tüm hayvanların en zekisi, iyiliğin ne demek olduğunu bilen insanoğluna bir baskı yöntemi uygulayarak, onu otomatik işleyen bir makine haline getirenlere, kılıç kadar keskin olan kalemimle saldırmaktan başka hiçbir şey yapmıyorum.” diyen Anthony Burgess’in kitabından aynı isimle uyarlanan A Clockwork Orange, suçlu ve kurban ekseni üzerine inşa edilmiş, modern dünyayı biçimlendiren yapımlara yalnızca 70’li yıllar üzerinden değil, bugün dahi sert bir eleştiri getiren bir filmdir.
Bir grup gencin sınıfsal ayrım gözetmeksizin herkese karşı şiddet eğilimi gösterirken yarattıkları kendilerine özgü dil, düzen karşıtı eğilimlerinin dışavurumu olarak göze çarpıyor. Çoğu sahnenin arka fonunda duyduğumuz Beethoven’ın çeşitli eserlerinin hissettirdiği duyguyla oluşan tezatın, tıpkı filmdeki suçlu ve kurban betimlemelerinin zihnimizde çarpışması gibi bir etkisi var.
Hikâyede anlatıcı görevini üstlenmiş, aynı zamanda kendi grubunun lideri olan Alex, ülkenin başında bulunan siyasal partinin seçimleri kazanmak için kullandığı “Suçluları Yeniden Topluma Kazandırma” programı adına kobay olarak seçildiğinde içindeki ‘şeytan’ birtakım işkencelerle yok edilmeye çalışılır. Masum insanlara onlarca kötülük yapan Alex, hikâyesine içinde yaşadığımız düzenin bir kurbanı olarak devam ederken, Stanley Kubrick’in söylediklerini düşünür izleyici;
“İnsanların iyi ya da kötü olmayı seçme şansları vardır. Kişiyi bu seçim hakkından yoksun bırakmak, onu insanlıktan çıkartıp otomatik bir portakala dönüştürmektir.”
Spielberg’e göre tarihteki ilk “punk rock” film olan A Clockwork Orange, kendine özgü tarzıyla, türünün başyapıtı sayılır.
Apocalypse Now (1979, yön: Francis Ford Cappola)
Amerikan sinemasının piri olarak anılan Francis Ford Cappola’nın, Joseph Conrad’ın 19. yüzyılda Kongo için yazdığı In The Heart of Darkness adlı romanını Vietnam’a uyarlayarak beyazperdeye aktardığı Apocalypse Now, yönetmenin bir taraftan iflasın eşiğine gelmesine neden olurken, diğer taraftan The Godfather ve The Conversation filmlerinden sonraki başyapıtı kabul edilmiştir.
En İyi Ses ve En İyi Görüntü kategorilerinde Oscar’ı kazanan, Cannes Film Festivali’nde ise Altın Palmiye’yi kucaklayan filmin başrollerinde Marlon Brando, Martin Sheen, Robert Duvall gibi isimler yer alıyor. Oldukça başarılı sinematografisiyle insanoğlunun karanlık tarafına ve karanlığın kalbine doğru yolculuğa çıkan Apocalypse Now, savaş eleştirisi yapıyormuş izlenimi yaratan ama savaşı, otoriteyi, ataerkil yapıyı içten içe normalleştiren bir yapıya sahip. Hatta bazı eleştirmenler tarafından kaybedilmiş bir savaşı yüceltmekle de eleştiriliyor.
Filmde Willard adındaki yüzbaşı, kendisine verilen görevi reddeden ve kendi hükümdarlığını kuran Kurtz’ü, savaş boyunca Amerika’nın çıkarlarını tehlikeye soktuğu gerekçesiyle ortadan kaldırmak için görevlendirilmiştir. Kurtz’e ulaşmak için çıktığı yolculukta onunla ilgili edindiği bilgiler arttıkça, Kurtz karakterini içselleştirmeye başlar. İnsanların içindeki karanlık ve aydınlık taraflara vurgu yapan film, bu olguyu birçok sahnede karakterlerin yüzünün yarısı karanlık diğer yarısı aydınlıkda kalacak şekilde kullandığı ışık oyunlarıyla da destekler. Savaşın bir güç ve iktidar mücadelesi olmasının dışında bireyler için ne ifade ettiğine odaklanırken kullandığı atmosfer, müzik, makyaj, kostüm gibi unsurlarıyla adeta savaşın içine çeken bir görsel şölen niteliği taşır.
Gökçe Bilgiç