Zekican SARISOY
Bu sene 73. defa gerçekleşecek San Sebastian Film Festivali, 19-27 Eylül tarihleri arasında gerçekleşiyor. Festivalin bu sene onur ödüllerinden birisini (Donostia Award) Amerikalı oyuncu Jennifer Lawrence alacak. Festival bu vesileyle Lawrence ve Justine Ciarrochi’nin başrolde yer aldığı, Lynne Ramsay imzalı Die My Love‘ı gösterecek. Festivalin diğer onur ödülü ise İspanyol yapımcı Esther García’ya (Sirât, The Room Next Door, Zama) takdim edilecek. Festivalin şahane afiş yüzüyse, geçen senenin sonunda aramızdan ayrılan usta oyuncu Marisa Paredes’e adandı.
San Sebastian yetmiş üç senedir devam ettirdiği serüven bir yana, Avrupa festivalleri arasında özellikle Venedik ve Toronto sonrası olması ve bir yandan Oscar yarışı öncesinde konumlanması sebebiyle her zaman önemli bir durak vazifesi görüyor. Bu stratejik konumlanışı bir yana onu Avrupa festivallerinden ayıran en temel ve kesinlikle en önemli nokta İspanya ve özellikle Bask bölgesi için kültürel önemi. Hem bölgenin sinemasını görmek hem de Latin sinemasını izlemek, değerlendirmek açısından kıymetli bir durak. Bizzat her bir adımına şahit olduğum inanılmaz profesyonel çalışan bir ekibi var. Burada elbette kastettiğim işlerin kural kaide içinde gerçekleşiyor oluşu değil. Hızlı ve faydalı iletişim, her aşaması düşünülmüş yol haritası, çeşitli sekmeler, faydalı bilgiler hepsi elinize ulaşıyor. Yanı sıra özellikle sinema okullarıyla yaptığı işbirliğini unutmamak gerekiyor. Nitekim bir basın davetiyle yer aldığım festivalde uluslararası yazarlar için bir kota belirlemiş olmaları ve ayrı bir oluşumun da yine destekleniyor oluşu, feminist ya da kuir kültür insanları için kapsayıcı bakış açılarının olması burayı sadece film izleme kültürü ve marketin ötesinde bir yere taşıyor.
Festival en başından itibaren açık bir şekilde Filistin’le dayanıştığını kamuyla paylaştı. Özellikle şu gönderi ve akabinde bir canlı buluşmada festival yönetmeni José Luis Rebordinos’ bildiri okudu. Bu bildirinin kapsamı basit bir kınamanın ötesinde aslında İsrail’le kültürel alanda iş birliği yapmayı festivalin baştan reddediyor oluşu. Festivalin aldığı bu pozisyonu kıymetli bulmakla birlikte oldukça geniş program içinde Filistin sinemasına dair daha çeşitli bir yaklaşım beklerdik. Hazır programdan bahsetmişken burada kalmak gerekiyor. İnanılmaz bir program var. Eğer oyun havuzuna düşmüş bir çocuk gibi mutlu olmak istiyorsanız tam olarak öyle bir program var. Büyük hikayelerle festivali doldurayım gibi bir derdin olmadığı aşikar. Bunu arayanlar için elbette böyle seçenekler de mevcut ancak keşfetmek isteyenler için de oldukça zengin bir izlence mevcut. Festivalin sekiz ana bölümünde ilk açıklanan bölüm New Directors, son açıklanan bölümü ise Basque Cinema bölümü oldu. Yanı sıra klasikleri bir araya getiren şahane Klasikoak bölümü var. Burada özellikle bildiğimiz isimler bir yana Amerikalı yazar Lillian Hellman’ın on altı filmi gösterilecek. Tek tek her bölüme bakmak mümkün olmasa da özellikle New Directors, Made in Spain ve Horizontes Latinos iştah açıcı bölümler. Aralarında Alice Winocour (Couture), José Luis Guerin (Good Valley Stories) ve Claire Denis (The Fence) gibi isimlerin olduğu 13 film, Ana Yarışmada Concha de Oro yani Altın İstiridye için yarışacak. Tam listeye buraya tıklayarak erişebilirsiniz.
Biraz nefes almak isteyenler için festival sohbetlerine katılmak mümkün. Jaume Claret Muxart, Gia Coppola, Claire Denis, Harris Dickinson, Archie Pearch, Joachim Trier, Jonás Trueba ve José Luis Guerin gibi isimler festival boyunca film talks buluşmalarında olacak. Özellikle bu konuşmalarda Latin Amerika’dan kuir film festivalleri davet eden ve bu bölgedeki kuir filmlerin gelişimi tartışmaya açan sohbet çok güzel görünüyor. Yanı sıra görsel ve işitsel dünyadaki feminist arayışlar tartışmaya açılacak. Tadından yenmez! Detaylı olarak şuradan bakabilirsiniz.